Fotoğraflar: İrem Afşin-Fatoş Erdoğan
Ustaya sormuşlar.
“Her şeyi kaybettik, ne yapacağız?”
Usta kişi cevap vermiş:
“Çay koy, yeniden başlayacağız…”
Şimdilik halimiz böyle…
Biz kadınlar ve LGBTİ+’lar olarak can simidimiz olarak gördüğümüz, İstanbul Sözleşmesi bir gece yarısı kararnamesi ile bir grup “erkek-tarikat” istiyor diye feshedildi.
Üstüne bir de “önünü arkasını karıştırmayın bu iş bitmiştir” denilerek, bu karar sessizce kabul etmemiz istendi.
Yani erkek şiddetinin arttığı, şiddetin; varil içinde yakma, boğazını kesme, evine molotof atma, kafasını taşla ezme gibi daha da çeşitlendiği bir süreçte, bu “can simidini” de biz kadınlardan alıyorlar, üstüne bir de “itiraz etmeyin” diyorlar.
İstanbul'da 11 Mayıs 2011'de imzaya açılan İstanbul Sözleşmesi, 1 Ağustos 2014'te yürürlüğe girdi. O tarihten itibaren de Türkiye yasalarında Sözleşme’nin maddelerinin hayatına geçirilmesine yönelik bazı düzenlemeler yapıldı.
TIKLAYIN - Erkeklik saldırdı kadınlar savundu: İstanbul Sözleşmesi
Her ne kadar Sözleşme’nin tüm maddeleri etkin olarak hayata geçirilmese de bu hali ile kadın, LGBTİ+ ve çocukların şiddetten korunmasında etkili araçlarından.
Savunacağız çünkü…
Biz kadınlar ve LGBTİ+lar, kimden hangi siyasetten geliyor olursa olsun, artan cinsiyetçiliğe, nefret diline, ayrımcılığa, her türlü şiddete karşı İstanbul Sözleşmesi’ni ve birbirimizi savunacağız.
Savunacağız çünkü biz biliyoruz ki, bir kadın şiddet gördüğünde karakola gittiğinde karakoldaki polis ona “Bu aile içi bir mesele biz karışamayız” dediğinde, kadının avukatı Sözleşme’yi hatırlatıp şiddet uygulayan erkeğin tutuklanmasını talep edebilecek, uzaklaştırma kararı çıkartabilecek.
Savunacağız çünkü Sözleşme’nin maddelerinden biri olan “Erkekler ayda kaç kadını öldürdü?” istatistiksel bilgisi devlet tarafından tutulup açıklanacak. Böylece, kamuoyu, erkek şiddetinin münferit değil sistematik bir sorun olduğunu anlayacak!
Savunacağız, çünkü Kürt kadın veya Suriyeli göçmen bir kadın erkek şiddeti nedeniyle karakola gidip başvuru yaptığında İstanbul Sözleşmesi’ne göre kendisine bir çevirmen tahsis edilmesi sağlanabilecek.
Savunacağız, çünkü cinsel yönelimi nedeniyle bir eşcinsel şiddet gördüğünde fail erkeğin cezalandırılmasını isteyebileceğiz.
Savunacağız çünkü Sözleşme “eşcinselliği meşrulaştırmıyor” çünkü zaten eşcinsellik meşru bir varoluş hali.
Savunacağız çünkü kadınların, çocukların, LGBTİ+’ların hayatı sizin oy hesaplarınızdan, seçim ittifaklarınızdan çok daha kıymetli.
Evet beyler, kusura bakmayın ya da bakın, siz saldıracaksınız biz kendimizi, yani İstanbul Sözleşmesi’ni savunacağız.
Savunmakla kalmayacağız
Kadın ve erkeğin eşit olduğunu anlatan eğitim modüllerini okulların müfredatlarında görmek isteyeceğiz!
Erkek şiddetiyle öldürülen kadınların davasını yakından takip edip, dernekler, barolar aracılığı ile davaya katılmak isteyeceğiz!
Medyada, sizin hep aynı erkeklerle aynı bakış açılarıyla kısırdöngü içinde laf kalabalığı yaptığınız programlarınızın alternatiflerini hazırlayıp, daha çok kadın uzmana, siyasetçiye, gazeteciye, akademisyene, öğrenciye söz vereceğiz.
Sokakta bir LGBTİ+’ya şiddet uyguladığınızda “durun bakalım” diyeceğiz, gökkuşağı bayrağını sosyal medyamıza taşıyacağız, binalarımıza asacağız.
Siz kadınların, LGBTİ+’ların hayatlarını değersizleştikçe, yok saydıkça biz tam tersini yapacağız. Daha çok var olacağız! Daha çok üreteceğiz! Daha çok yan yana olacağız!
“Cadı” deyip yakmaya çalıştığınızda da vardık var olacağız!
Kusura bakmayın beyler ya da bakın...
TIKLAYIN - Türkiye kadına yönelik şiddetle mücadelede öncü olabilirdi
TIKLAYIN - Türkiye kadınlarla açıkça savaşan bir ülke haline geldi
(EMK)