Fotoğraflar: Evrim Kepenek/bianet, sosyal medya, ETHA
Danıştay 10. Dairesi'nin İstanbul Sözleşmesi'nin feshine ilişkin 20 Mart 2021 tarihli Cumhurbaşkanı Kararının iptal istemini reddetmesine avukatlardan tepki geldi.
bianet’e konuşan Önce Kadınlar ve Çocuklar Derneği Başkanı avukat Müjde Tozbey, İstanbul Barosu Kadın Hakları Merkezi Başkanı avukat Nazan Moroğlu, Mor Çatı avukatlarından Canan Arın, Diyarbakır Barosu'ndan Gülşen Özbek, 29 Ekim Kadınları Derneği'nden avukat Şenal Sarıhan ve Türkiye Kadın Dernekleri Başkanı Canan Güllü, kararın politik olduğunu vurguluyor.
Tozbey: Fesih kararı hukuka uygun değil
Danıştay 10. Dairesi tarafından Ankara Barosu Başkanlığının İstanbul Sözleşmesinin Cumhurbaşkanı tarafından fesih edilmesi gerektiğine dair kararın iptali için açtığı dava da, Cumhurbaşkanı tarafından alınan kararın iptaline gerek olmadığı düşüncesi ile red kararı verilmiştir.
Verilen kararda 02/03/2021 tarihli İnsan Hakları Eylem Planı'nda belirtilen kadına ve çocuğa yönelen şiddetle nasıl mücadele edileceğine dair eylem planı göz önünde bulundurulmuş ve bu eylem planı nedeniyle ülkemizde artık İstanbul Sözleşmesi’ne ihtiyaç kalmadığı belirtilerek sözleşmenin feshi işleminin yasal ve doğru olduğuna hükmetmiştir. Eylem planında bildiğiniz üzere şiddete dair iktidar tarafından bazı planlar belirtilmiştir. Ancak henüz hiçbir plan hayata geçirilmemiştir.
Danıştay 10. Dairesi tarafından verilen kararda 5 kişilik heyette, 2 karşı oya rağmen 3 hakimin oyu ile söz konusu karar çıkmış ve İstanbul Sözleşmesinin fesih edilmesi gerektiği kararı verilmiştir.
Oysa ki İstanbul Sözleşmesinin feshedilmesinde hiç kamu yararı bulunmadığı gibi, usule uygun bir fesih işlemi de gerçekleşmemiştir. Şöyle ki,
1- Usulen milletlerarası bir sözleşme, mecliste kabul edildiği gibi, yine meclis aracılığı ile fesih edilebilir.
2- Hukuken ise kamu yararının olmaması ve ülkemizde kadına ve çocuğa yönelik şiddetle mücadele de etkin bir mücadele yürütülmediği için, sözleşmenin feshi ile şiddet daha da artacak ve daha fazla mağduriyetler ortaya çıkacaktır.
Bu nedenle iktidarın fesih kararı, kadın mücadelesine ve kadınların hak arayışına karşı bir karardır. Diğer taraftan Danıştay 10. Dairesinin kararı da aynı politik sebeplere dayanmaktadır. Gerici iktidar tarafından kadınların güçlenmesi, şiddete karşı başkaldırması, iş hayatına katılması, boşanmak istemeleri, oy kullanmak istemeleri, sokağa çıkmak istemeleri vb. yani yaşamsal haklarının kullanılması istenmemektedir. Oysa ki Önce Çocuklar ve Kadınlar Derneği olarak bu karara rağmen boyun eğmeyeceğiz. Karara karşı sadece hukuki mücadele yürütmeyeceğiz. Sokaklarda, hastanelerde, kamu kurumlarında ve her yerde mücadele etmeye devam edeceğiz.
Moroğlu: Hukuk er geç doğru kararı verecek
Rezalet çok şaşırmadık. Daha bitmedi bu daha başlangıç. Henüz duruşması yapılmayan dosyalar var. O mahkeme bir kez daha bu kararın hukuken yok hükmende görecekler.
Hukuki bir karar değil politik bir karar. Son olarak bakan danışmanı Hukukçu Kadın Derneği’nin raporu da davaya gerekçe oldu. Adalet geç geliyor diye yakınırz onun bir örneği mutlaka hukuk doğru yolu bulacak. Hukuki süreç bitmedi hukuk er geç doğru kararı verecektir.
Arın: Erdoğan’ın kararı dışında karar çıkmazdı
Savcının bizim lehimize mütala vermesi bile sadece bir oyundu çünkü Tayyip Erdoğan iradesi dışında kimsenin ağzını açmaya hakkı yok.
Gezi davasında verilen karar o kadar infial yarattı ki savcı bizim lehimize mütalaa verdi. Hakim hangi tarafı azarlarsa onun lehine karar verilecektir zaten başka türlü karar vermesi beklemezdi. Karar hukuki değil siyasi. Hukuki olması mümkün değil muhteşem savunmalar yapıldı .
Dolayısıyla buna rağmen aleyhe karar veriyorsa bu hukuki değildir. Danıştay politik bir kararverdi, lehe karar verseydi şaşırdım. AİHM’e gidebilirler kadınlar. Türkiye’de hukuk kurallarının uygulandığı günleri görür umarım.
Güllü: Red kararına şerh koyan hakimlere tutunalım
En üst düzey duruşma salonları bize adaletsiz kararlar sundu. Burada dört duruşma boyunca savcıların iki şerh koymuş olması, iki hakimin kararının bizim lehimize olması, hukukun varlığının teminatı olarak karşımıza duruyorlar.
Kaldırılsın diyenler yaşadıkları boyunca vicdan sorumluluk taşıyacak. Enseyi karartmaycağız bu ülkede güçlü kadın harekerinin temsilcileri olarak bu ülkede İstanbul Sözleşmesi tekrardan olacağı zamanlar için mücadele edeceğiz. O zamana kadar önleyici politikaları hayata geçirmek adına dünden daha fazla çalışacağız herkes bilsin ki bu ülkede kadınların hayatını değersizleştiren kararlara rağmen direnen hukukçular da kadınlar da var.
Özbek: Halk iradesi hiçe sayıldı
Devletin başı olmasın sebebiyle diyor kararda kararın kendisi anayasa hükümlerine aykırılık taşıyor. Cumhurbaşkanı tek başına karar veremez davada buna yönelikti zaten.
Bu kararın anayasal dayanağı yok. Uluslararası antlaşmadan çekilme sadece cumhurbaşkanın yetkisine dayandırmak doğru değil bu kararı Meclis verebilirdi. Danıştay kararı ile halk iradesi de hiçe sayıldı. Uluslararası sözleşmelerinden işlevi bittiğinde çekilir. Bu ülkede erkek şiddeti devam ederken böylesi sözleşmeden çekilmesi doğru değil.
Sarıhan: AİHM'e kadar gidebiliriz
Biz bu yargılamanın başladığı günden bu yana bu dava kadınlar için kazanılmış bir davadır. Duruşma salonları kadınların haklı taleplerini paylaştıkları bir yer oldu.
Bugün sadece Cumhurbaşkanının böyle yetkisi olduğu üzerinden verilmiş olan karar, işin özüne yani işlemin neden konu ve amaç yönünden sakat olduğuna atıp yapmayan ve bunu görmeyen karardır. Bu karar kadınların insan haklarını görmüyor bu sebeple bu kararı hukuka uygun bulmuyoruz. Bundan sonra AİHM'e kadar davayı götürme noktasında kararlıyız. Bütün hukuki haklarımızı sonuna kadar kullanacağız.
Ne olmuştu?Türkiye, Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile 20 Mart 2021 Cumartesi İstanbul Sözleşmesi’nden tek taraflı olarak feshedildiğini duyurdu. Fesih kararı 23 Mart 2021 Pazartesi günü Avrupa Konseyi’ne de bildirdi. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’ndan yapılan açıklamada “Fesih kararının” nedeni olarak “Sözleşme’nin eşcinselliği meşrulaştırıyor olması” iddia edildi. Kadınlar, 20 Mart’tan beri Türkiye’nin birçok ilinde İstanbul Sözleşmesi’ni savunmaya devam ediyor. İstanbul Sözleşmesi hakkındaTam adı “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi” 11 Mayıs 2011'de İstanbul'da imzaya açıldı ve ilk imzalayan ülke Türkiye oldu. Sözleşme 1 Ağustos 2014'te yürürlüğe girdi. Sözleşme, ''kadına yönelik şiddet'', ''aile içi şiddet'', ''kadına yönelik toplumsal cinsiyete dayalı şiddet'', ''kadın'' kavramlarını tanımlıyor. Uluslararası alanda kadına yönelik ve aile içi şiddetle ilgili ilk bağlayıcı belge olma özelliğini taşıyan sözleşme şunları içeriyor: İstanbul Sözleşmesi psikolojik şiddet, ısrarlı takip, fiziksel şiddet, tecavüz, zorla evlendirme, kadın sünneti, kürtaja zorlama, zorla kısırlaştırma, tecavüz ve taciz dahil cinsel şiddet olmak üzere kadına yönelik şiddetin tüm türlerini kapsıyor. Sözleşme çerçevesinde eviçi şiddet, aynı evde yaşıyor olsun ya da olmasın mevcut ya da eski eş ya da partnerler arasında yaşanan her türlü şiddet edimini içerecek şekilde kadının korunmasını esas alıyor. Kadınları konumlandırırken "aile" olmayı, evlilik birliği içinde bulunmayı ya da aynı evi paylaşıyor ya da paylaşmış bulunmayı gerektirmiyor. Sözleşmenin getirdiği yükümlülükler öncelikle devlet görevlilerine yönelik. Devlet kendi adına hareket eden görevlilerinin İstanbul Sözleşmesi'nin gereklerini yerine getirmesini sağlamak zorunda. Devletlerin sorumluluğu bununla sınırlı değil. Şiddeti gerçekleştiren ister kadının sevgilisi, ister kocası, ister babası, ister patronu olsun, yani kim olursa olsun şiddetin önlenmesi, soruşturulması, cezalandırılması, zararın tazmin edilmesi yükümlülüğü de devlete ait. |
TIKLAYIN - İstanbul Sözleşmesi'nin tüm maddeleri...
TIKLAYIN - 7 Soru, 7 Yanıt: İstanbul Sözleşmesi Nedir, Ne Getiriyor?
TIKLAYIN - İstanbul Sözleşmesi nedir, ne değildir?
TIKLAYIN - “İstanbul Sözleşmesi 4 partinin de ortak fikriydi”
(EMK)