Evrensel olduğuna inandığım felsefi ve sosyolojik arka planı da olan söze adeta bir yaşam biçimi olarak hep inanmışımdır: En doğru ilişki eşitler arasındaki ilişkidir.
İki taraftan birinin lehine ya da aleyhine şekillenen ilişki daha çok birinin diğerine tabi olduğu bir ilişkiye dönüşüyor bir süre sonra ister istemez. En basitinden, biri size üç kez üstüste yemek bile ısmarlasa, ısmarlayanın üsttenci tavrı hissedilir. Ismarlananın ise daha ezik duruşu! Çok sıradan oldu bu örnek, ama ne yapayım ki böyle. Toplumlar, hele hele birbirleriyle “sorunlu” olan toplumlarda bu hâli pür melal daha çok böyle.
Son üç yıldır, kırk yıllık “savaş hâli”nin vardığı evre itibariyle bir yanda Kürt Siyasal Hareketi öbür yanda “Devlet-Hükümet” birlikteliğinin “İlişkilenme” meselesi doğrusu böyle bir eşitsiz ilişkilenmeye tekabül etti / ediyor.
PKK’yi ve siyaset yapma biçimini yakından izleyeneler çok iyi bilir / bilmeliler ki strateji ve taktik dehası örnekler PKK’nin tarz-ı siyasetinde çoktur.
Halkların Demokratik Partisi’ne (HDP) hareketin “Önderi”nce “Poje” denmesinin sebebi hikmeti budur. Türkiye demokratik siyasetinin önüne adeta altın bir tepsi içinde bir yeni yaşam, bir yeni ilişkilenme biçimi sundu / sunuyor PKK.
Ve bu ilişkilenme biçiminde dikkat edilirse bir süredir deneysel siyasetin olanca argümanlarıyla yeni bir dil deneniyor. Mesela HDP’nin tam da o “Türkiyelilik / Türkiyelileşme” diline uygun bir tavır sergileniyor. Örneğin HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş çok naif bir dil ve üslup kullanıyor. İki aydır konuştuklarının, söylediklerinin hiçbir yerinde “Kürdistan” kelimesi geçmedi, doğrudan Kürde yönelik hemen hiçbir söylem yok. Genel olarak “Türkiye toplulukları”nın ortak ötekileştirilme ve mağduriyetleri üzerinde ısrarla duran bir programatik söylem var.
Bu Türkiye siyaseti açısından yeni bir durumdur. Ve sahiden tırnak içinde “Türkiye’nin Hayrına” bir durumdur.
Yarın sandık başına gidilip de tercih hakkının kullanılacağı 7 Haziran 2015 genel seçimleri böyle bir tercihin kırılma noktasının yaşanacağı çok farklı bir seçimdir.
AKP bunu çok iyi biliyor. Bu sebeple Kürt siyaseti ile “ilişkilenen” bu egemen / hükümran dilin ve siyasetin devamında bütün etik dışı yöntemleri kullanarak ısrar etmek istiyor AKP. Yüzde onluk baraj aşılmasın / aştırılmasın diye HDP’ye bunca yüklenilerek devletin bütün olanaklarının kullanılması boşuna değil. Üstelik bu siyaset dışı ahlak çöküntülü ve sorunlu tavrın; alenen, tehditkâr bir üslupla son güne kadar cumhurbaşkanı ve başbakanla ikili salvo şeklinde yürütülmesi boşuna değil.
Fiziğin de temel kurallarındandır diye biliyorum. Eşitsiz ilişkilenme denge durumunun taraflardan birinin lehine ya da aleyhine bozulması nedeniyle ilânihaye sürmez. Nitekim bu seçim kritik bir eşikte kırılmanın seçimi olacak. Seçimin kaybedeni AKP’dir, AKP olacak. Seçimin kazananı ise HDP’dir, HDP olacak.
AKP, istediği ve önceki seçimlerdeki mutlak iktidar çoğunluğuna ulaşamayacak, muhtemelen kritik eşiklerdeki zayıf bir iktidarla (mesela yüzde 40-41 gibi) yetinmek durumunda kalacak. Ki bu tahmini sonuç bile aslında AKP için hak etmediği bir sonuç olacak.
HDP ise barajı ziyadesiyle aşacak (yüzde 13 gibi). AKP’nin bu seçimlerde geriletilmesi ve amiyane tabiriyle “Haddinin bildirilmesi” Türkiye halklarının ve demokrasisinin adeta “Hayrına” olacak. Böyle bir siyasal had bildirimine Türkiye demokratik siyasetinin ziyadesiyle ihtiyacı var.
İşte bu sebeple; aday listeleri için değil, maaş katsayıları için değil, refah, işsizlik ve daha başka sebepler için değil; bütün bu sayılanları ya da sayılmayan beğenilen-beğenilmeyen programatik “taahhütleri” seçmen bir tarafa koyuyor / koyacak. Muktedire; diktatoryal, hükümran, yoksayıcı, reddedici, tiksindirici dil ve edası nedeniyle okkalı bir ders verecek.
Ve verilen / verilmek istenen bu demokratik siyasal dersin tarih yazılırken sahibi de hayatın garip tecellsine bakın ki içinde bulunduğumuz hafta ölüm yıldönümü olan Türkiye halklarının büyük ustası, usta şair Nazım Hikmet’in “Büyük İnsanlık” diye başlayan dizelerin üzerinden bu seçimde tercihini HDP üzerinden kullanan sokağın dili olacak.
Kötü siyaetçilerin sadece seçim dönemlerinde “sıradan, sürüden” diye hatırlayıp oy için kapısına dayandığı “Büyük İnsanlık” bu kez had bildirecek. Çünkü usta(sı)nın dediği gibi; “Umudu var büyük insanlığın, umutsuz yaşanmıyor…” (ŞD/YY)