Kadın sesinin karşı cinsten olanları tahrik edebileceği korkusuyla, kadınların erkeklerin huzurunda şarkı söylemesinin yasak olduğu bir diyardan nağmeler…
Müziğin şeytan işi olduğu kanısının yaygınlaştırılmaya çalışıldığı yanı başımızdaki İran'da kadın sesinin olağanüstü gücünü bastırmaya çalışanlara, bir erkek sesinin de bir kadını aynı şekilde etkileyebileceği söylenince mantıklı bir tepkiyle karşılaşmak ne mümkün!
34.İstanbul Film Festivalinin programında üç gösterimle yer alan Ülkesiz Şarkılar (No Land's Song) adlı belgeselde, din öne sürülerek kadının bir kez daha tahakküm altına alınmaya çalışıldığına tanıklık ediyoruz.
Genç belgeselci Ayat Najafi'nin hazır bulunduğu, Beyoğlu sinemasında yapılan ilk gösterimde yönetmen ve eseri defalarca alkışlandı. Sansürün fazlasıyla hissedildiği bir memleketin vatandaşı olarak Kuzey (Bakur) belgeselinin festivalde seyirciyle buluşamaması konusunda Najafi'nin tepkisi ve sansürün her türlüsüne karşı olduğuna dair sözleri hazır bulunanlar tarafından takdir edildi.
Kadının Sesi Güzeldir
Kadına yönelik itibarsızlaştırma sonucunda şiddetin de meşrulaştırılmaya çalışıldığı toplumlarda kadın günah keçisi haline geliyor.
Belgeselde kendimizi 20. yüzyılın başlarından itibaren elde edilen kazanımların kadının elinden alınmasının ve onlara tekrar kavuşabilmek için verilen mücadelenin ortasında buluyoruz. İran'da, yüzyıllardan damıtılarak günümüze aktarılan geleneksel kültürün gücünü hissetmek mümkün olmasına rağmen müzik ve kadın sesi bir tabuya dönüştürülmüş durumda.
Yönetmenin kız kardeşi, müzisyen ve besteci Sara'nın eşliğinde 1920'lerden 70'lere, memlekette kadın solistlerin kat ettiği mesafeye şahit oluyoruz. 1979 devriminden itibaren toplumu baskı altında tutmaya yönelik icraatların yürürlüğe konduğu ülkede, kadına yönelik namus çerçevesindeki yaptırımlar, iki cinsiyet arasındaki çifte standartlara işaret.
Provokasyonun şart gibi göründüğü bu absürt ortamda Paris'ten davet edilen iki kadın şarkıcı ve Arap Baharının yaşandığı ülkelerden Tunus'taki direnişten tanıdığımız Emel Mathlouti, kadınların çoğunlukta olduğu bir konser projesine dahil ediliyorlar. Muhafazakar ve sağcıların hedefi haline gelen etkinlik tabii ki bürokratların kısıtlayıcı müdahalelerine de maruz kalıyor. Militan duruşuna gem vuramayan Tunuslu Emel'in Facebook'tan paylaştığı bir mesaj ise ortalığın iyice karışmasına neden olduğu gibi, konserin iptal ihtimalini doğuruyor. Sinirleri yıpranmasına rağmen Sara direnişini sürdürüyor ve yasakların olmadığı bir geleceğe doğru ümit tohumlarını ekiyor…
Zaman belgesel zamanı
Dünya prömiyerinin yapıldığı Montreal World Festivalinde En İyi Belgesel Halk Ödülü alan Ülkesiz Şarkılar, Almanya/Fransa ortak yapımı: yoğun içeriği ve telaşsız temposuyla, 93 dakika boyunca izleyiciyi kâh duygulandırıyor, kâh öfkelendirip, kâh güldürebiliyor. Başarılı görüntü yönetimiyle de dikkat çeken yapım Los Angeles'ta düzenlenen Noor İran Filmleri Festivalinde Ayat Najafi'ye En İyi Belgesel Yönetmeni Ödülü kazandırdı, Gijon'da En İyi Belgesel, DOK Leipzig'te ise Gençlik Jürisi Ödülüne layık görüldü.
Seyirci, birbirinden güzel kadın sesleri aracılığıyla coğrafyanın müzik hazinesi hakkında bilgilenirken, belgeselin başarılı senaryosu ve kurgusu sayesinde olayın heyecanına kendini kolaylıkla kaptırıyor.
İran güvenlik kuvvetlerinin konsere olası müdahalesi durumunda, ülkenin uluslararası imajının daha fazla zedelenmemesi için yabancı müzisyenlerin tutuklanma ihtimali yok gibi görünürken, projenin İranlı katılımcılarına ne olacağının belirsizliği bir diğer çifte standarta emsal teşkil ediyor.
Bakur filmine yönelik yasak sonrasında iptal edilen yarışmalardan festivalin Sinemada İnsan Hakları kısmında yer alan Ülkesiz Şarkılar, bağnazlığı aşan gerilikteki anlayışa meydan okuyor.
Kadın sesine her geçen gün daha fazla ihtiyaç duyulan dünyamızda kadınların sesinin daha da gür çıkması dileğiyle… (MT/ÇT)