Herkesin sağlıklı suya ve kanalizasyon hizmetlerine erişimini vurgulayan su hakkı savunucuları, suyun ticarileştirilmesine ve "Dünya Su Forumu"na karşı mart ayı boyunca etkinlikler düzenliyor.
Aralarında sendikaların, meslek odalarının, sol parti ve oluşumların bulunduğu 40'tan fazla örgütün oluşturduğu Suyun Ticarileştirilmesine Hayır Platformu, etkinliklerine yarınki (3 Mart) basın açıklamasıyla başlıyor.
Platform, yarın 12:30'da Aksaray'daki İSKİ binası önünde, 5 Mart'ta Maslak'taki Çevre ve Orman Müdürlüğü önünde ve 10 Mart'ta Sütlüce'deki AKP binası önünde yapacağı basın açıklamalarıyla, "Dünya Su Forumu"na neden karşı olduğunu duyuracak.
15 Mart'ta su hakkı için Kadıköy'e
Platform, 15 Mart'ta Kadıköy'de "Suyun Ticarileştirilmesine Hayır" mitingini düzenliyor. Ertesi gün Dünya Su Forumu'na karşı basın açıklamaları ve protestolar gerçekleştirilecek.
17-18 Mart'taysa, su hakkı savunucuları, suyun yönetimi, su kullanımı, su ve sağlık, tarım ve su, enerji ve su, su hakkı mücadeleleri gibi konularda birçok atölye çalışması düzenliyor.
19-20 Mart'taysa, Akatlar'daki Mustafa Kemal Kültür Merkezi'nde, uluslararası aktivistlerin de katılımıyla iki günlük paneller ve forumlar dizisi ver.
Çevre hakkı savunucusu örgüt ve girişimlerin, hak örgütlerinin oluşturduğu "Suyuma Dokunma Kampanyası"nın Alternatif Su Forumu'ysa, Dünya Su Forumu'na paralel başka bir forum düzenliyor. Uluslararası aktivistlerin de katılacağı forum, 20-2 Mart'ta, Sütlüce'deki Dünya Su Forumu'nun çok yakınında, Bilgi Üniversitesi'nin Santrailstanbul yerleşkesinde gerçekleşecek.
"Su ihtiyaç değil, haktır"
Su hakkı savunucuları, Dünya S Forumu'nu İSKİ, DSİ ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi'yle birlikte düzenleyen Dünya Su Konseyi'nin bünyesinde 100'den fazla inşaat ve endüstri şirketinin olduğuna, ana amacının suyu piyasalaştırmak olduğuna dikkat çekiyor. Bunun en bilinen uygulamalarından biri, su kaynaklarının, su dağıtımının ve işletmesinin özelleştirilmesi. Bunun en bilinen örneği de su ve kanalizasyon hizmetlerinin şirketler eliyle ön ödemeli sayaçlara, yani "kontöre" bağlanması.
Suyun piyasalaştırılmasının bir başka uygulama alanı da akarsu bölgelerinin ve su havzalarının özel şirketlerin kullanımına terk edilmesi. Bir diğer uygulama da çevresindeki yaşamı kökten değiştiren barajlar.
"Su haktır, ihtiyaç değil" diyen örgütler, suyun yönetiminin ve kontrolünün kamusal, sosyal, katılımcı, adil ve demokratik bir süreç olması gerektiğini söylüyorlar.
"Su ticarileştirildiğinde, tüm ticari mallar gibi temiz, sağlıklı ve yeterli suya ancak parası olanlar erişebiliyor ve yaşamın sürmesinin en önemli koşulu olan suya erişim hakkı tehdit altına giriyor, dolayısıyla insan hakları ihlal ediliyor."
"İnsan hakkı deyip suyumuzu ticarileştiriyorlar"
İtalya'dan su hakkı aktivisti Dimitri Mununi, geçen yıl İstanbul'a geldiğinde bianet'e su şirketlerinin değişen taktiğini şöyle anlatmıştı: "Dil değiştirdiler. Bizim kavramlarımızla konuşmaya başladılar. 'Su insan hakkıdır' deyip özelleştirmeyi savunuyorlar. Burada fark 'hakkın' tanımında. Biz herkesin Dünya Sağlık Örgütü'nün belirlediği ölçütlere göre minimum su miktarına erişiminin bir hak olduğunu savunuyoruz. Bu yüzden su yönetimi kamuda veya topluluklarda olmalı. Şirketler ve hükümetlerse 'su kamunundur ama işletmeyi özel sektöre vereceğiz' diyor. Bu saçmalık. İşletmeyi özele verdiğiniz zaman ticaretten söz ediyorsunuz demektir." (TK)