Kayseri’de Suriyeli bir erkeğin bir çocuğu istismar ettiği yönündeki iddiaların ardından başta Suriyeliler olmak üzere mültecilere yönelik başlayan linç girişimleri, erkek şiddetinin kaynağı ve tepkinin yöneldiği kesimleri yeniden gündeme getirdi.
bianet erkek şiddeti çetelesine göre, 2023’te en az 15 mülteci kadın erkeklerce öldürüldü. Yine 2024’in ilk yarısında da erkeklerin öldürdüğü ve istismar ettiği kız çocukları arasında göçmenlerin olduğu görülüyor.
Başka bir deyişle, erkeğin kimliği değişse de karşısıdnakiler, yani zarar verdikleri genellikle kadınlar ve çocuklar oluyor.
Kayseri, Urfa, Antep, Antalya gibi yerlerde yaşayan göçmenler ( güvende hisstmedikleri için isimlerinin yayınlanmasını istemediler) bianet’e “Linç saldırıları sonucunda özellikle kadın ve çocukların evlerinden çıkamadığını” anlattı.
Linçlerin arttığı nefret söylemlerinin hızla yayıldığı böylesi dönemlerde, zaten zor koşullarda yaşayan, ucuz emek olarak görülen ve aynı şekilde çalıştırılan mülteci kadın ve çocuklar daha da şiddete ve istismara açık hale geliyor.
Kayseri'de Suriyelilere saldırı ve sonrası
Baklacı: Mülteci kadınlar en kötü koşullarda çalıştırılıyor
Mor Dayanışma Sözcüsü Cemile Baklacı tam da bu noktada Türkiye’de artan erkek şiddetine dikkat çekti ve Türkiye'de günde sekiz kadının öldürüldüğü ve çocuk istismarının giderek arttığı bir dönemde, bu suçların faillerinin çoğunlukla Türkiye vatandaşı olduğunu belirtti. Ancak, “yaygın olarak” mültecilerin bu suçların tamamının sorumlusu olarak gösterildiğini ve bu durumun ırkçılık ve şovenizmi körüklediğini ifade etti. Baklacı, Kayseri'deki son saldırıların da kendiliğinden olmadığını vurgulayarak, bu tür olayların arkasında organize bir yapı olduğunu söyledi.
Baklacı, Kadir Has Üniversitesi'nin 2019'da yaptığı bir araştırmaya değinerek, "Suriyeli sığınmacılardan memnun değilim" diyenlerin oranının 2016'da %57 iken, 2019'da %67'ye yükseldiğini belirtti. Bu artışın, hükümet ve muhalefet partilerinin söylemlerinin etkisiyle gerçekleştiğini söyledi. Ayrıca, göçmen kadınların en kötü koşullarda çalıştırıldığını ve taciz, istismar gibi durumlarla karşı karşıya kaldıklarını, ancak dil bariyeri ve sınır dışı edilme korkusu nedeniyle bu durumlardan kaçınamadıklarını söyledi.
Korkutan: İkiyüzlülük
Kırkyama Kadın Derneği’nden Tülay Korkutan da benzer görüşte. Korkutan, taciz, çocuk istismarı ve kadına yönelik şiddetin göçmenlere yüklenmesinin ikiyüzlülük olduğunu belirtti. Erkek şiddetinin millet, dil, kültür ya da aidiyete dayandırılmasının yanlış olduğunu vurgulayan Korkutan, erkek şiddetinin patriyarkadan kaynaklandığını söyledi. Göçmenlere yönelik şiddetin, aslında erkeklik ve patriyarkayı güçlendiren bir araç olarak kullanıldığını belirtti.
Korkutan, Kayseri Emniyet Müdürü'nün Suriyeli bir çocuğun uğradığı istismarı meşrulaştıran açıklamalarına da değinerek, bu tür söylemlerin şiddeti normalleştirdiğini ve göçmenlere yönelik saldırıların arkasında ekonomik sıkıntılar ve ırkçılığın yattığını söyledi. Türkiye'deki feminist hareketin, göçmen kadınları ve çocukları korumak için mücadele ettiğini vurgulayan Korkutan, yetkilileri göreve çağırdı.
Bozdağ: Şiddeti normalleştirmenin karşısındayız
Ezgi Bozdağ, mültecilere yönelik şiddetin kaynağının kadınlara ve çocuklara uygulanan şiddet olmadığını belirtti. Suriyeli kadınların ve çocukların ikinci eş olarak zorla evlendirilmesi, tacize maruz kalmaları ve toplumun bu durumlara sessiz kalmasının büyük bir sorun olduğunu ifade etti. Bozdağ, mültecilere yönelik saldırıların ırkçılık temelli olduğunu ve ekonomik sıkıntılardan kaynaklanan stresin mültecilere yöneltildiğini söyledi.
Bozdağ, mülteci kadınların ve çocukların yaşadığı travmaların derin yaralar açtığını ve bu saldırılar sonucunda kadınların daha az sokağa çıkacağını, çocukların ise akran zorbalığına maruz kalacağını belirtti. Türkiye'deki kadınların ve feminist hareketin, göçmen kadınların yanında olduğunu vurgulayan Bozdağ, şiddetin normalleştirilmesine karşı durduklarını vurguladı.
"Kaygı verici"
Eşitlik İçin Kadın Platformu da şu açıklamayı yaptı:
Çocuk cinsel istismarını da, insanlara saldırma ve linç etme girişimlerini de kınıyoruz. Saldırıların ardından hükümetin en üst kademelerinden yapılan itiraf ve açıklamaları da şaşkınlık içinde izliyoruz.
İçişleri Bakanı Suriyeli insanlara saldıran 474 kişiden 285’inin #göçmenkaçakçılığı, yaralama, uyuşturucu, yağma, hırsızlık, mala zarar verme, #cinseltaciz, dolandırıcılık, tehdit, kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma gibi birçok suçtan adli kaydının olduğunu açıkladı. Bu açıklama süregiden cezasızlık politikalarının bir itirafı da aynı zamanda. Daha da kaygı verici olan, #Meclis 'e gelmesi an meselesi olan 9. Yargı Paketi ile #cinseltaciz ve #istismar da dahil pek çok suçtan hüküm giymiş olanlara getirilmesi planlanan af. Yetkililer, saldırgan şahısların pek çok suç kaydı olduğunu (ve serbestçe gezdiklerini) ilan ediyor.
Ve benzer suçlardan hüküm giymiş olanları torba yasalarla affa hazırlanıyor (!) Cinsel istismara uğrayan kız çocuğunun da Suriyeli olduğunu belirtme ihtiyacı hissederlerken, mağdur çocuğun da mülteci olması, mülteci düşmanlarını sakinleştirmişe benzemiyor... Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan "Ayrımcılık, ötekileştirme nefret diliyle insanları düşmanlaştırmak AK Parti siyasetinde kendine yer bulmamıştır" derken #İstanbulSözleşmesi 'nden tam da Sözleşme'nin ayrımcılık karşıtı maddesinden dolayı çekildiğini unutmuş görünüyor veya unutturmak istiyor! İstanbul Sözleşmesi 4. Madde (1. ve 3. Bölümler): "1. Taraf Devletler, özel ve kamusal alanda herkesin, özellikle de kadınların, şiddetten uzak yaşama hakkını korumak ve bu hakkı sağlamak amacıyla gereken yasal veya diğer tedbirleri alır. 3. Taraf Devletler bu Sözleşme’nin hükümlerinin, özellikle de mağdurun haklarını korumaya yönelik tedbirlerin cinsiyet, toplumsal cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasi veya siyasi olmayan görüş, ulusal veya sosyal köken, ulusal azınlık ile ilişkilenme, mülkiyet, soy, cinsel yönelim, toplumsal cinsiyet kimliği, yaş, sağlık durumu, sakatlık, medeni hal, göçmen veya mülteci olma durumu ya da benzeri herhangi bir temelde ayrım gözetmeksizin uygulanmasını güvence altına alır."
İstanbul Sözleşmesi, kadınların, #LGBTİ+ların, yaşlıların, mültecilerin, engellilerin ve diğer tüm dezavantajlı grupların haklarının ve hayatlarının teminatıdır. İktidar partisi milletvekilleri gibi nüfuzlu erkeklerin evlerinde çalışan göçmen kadın cinayetlerini soruşturmayan ve hatta örtbas edenleri kınıyoruz.
Çocuk cinsel istismarına göz yumanları, 13 yaşındaki çocukların evlendirilmesini tartışmaya açanları, ve yıllardır - ve bugün 9. Yargı Paketi ile - istismarcılara af getirmeye çalışan iktidarı kınıyoruz. 6 yaşında kız çocuklarını "evlendirenleri," ve onları aklamaya çalışan, koruyan ve kollayanları; fail hangi sınıftan, milletten ve/ya cemaatten olursa olsun kınıyoruz. Mültecilere yönelik nefreti körükleyen, mültecileri hedef alan ırkçı söylemleri, şiddeti ve linç girişimlerini kınıyoruz. T
acizin, tecavüzün cezasız kalmaması için herkesi görevini yapmaya çağırıyoruz. #MültecilerYalnızDeğildir #İstanbulSözleşmesiYaşatır #9YargıPaketiniGeriÇek
(EMK)