11. Yargı Paketi ile gündeme gelen teklife göre, Türk Ceza Kanunu'nun "Yaş küçüklüğü" başlıklı 31'inci maddesinde değişiklikler yapılacak.
Yapılması öngörülen değişiklikler daha önce 10. Yargı Paketi ile gündeme gelmiş ve çocuk hak örgütlerinin tepkisine neden olmuştu. Suça sürüklenen çocuklar (SSÇ) açısından psikolojik ve sosyolojik değerlendirmelerden uzak bulunan teklif yeniden gündemde. Peki söz konusu maddedeki değişiklikler çocuk adalet sistemi için bu ne anlama geliyor?
İstanbul Barosu Çocuk Hakları Merkezi Başkanı Avukat Kardelen Ateşci, hem düzenlemeyi değerlendirdi hem de ‘çocuğun üstün yararı’ ilkesi gereğinde düzenlemenin nasıl ele alınması gerektiğini bianet’e anlattı.
Çocuk adalet sisteminin, yalnızca ceza normlarının uygulandığı bir alan olmaması gerektiğine işaret eden Ateşci, çocukların gelişimsel özelliklerini, sosyal çevrelerini, ihtiyaçlarını ve adalet mekanizmalarına erişimlerini bütüncül biçimde gözeten; önleyici, onarıcı ve hak temelli politikalarla ilerlenmesi gerektiğini savundu.
Çocuk neden suça sürüklenir?
Gündemdeki yeni düzenleme hazırlıkları cezaların artırılması ve yaptırımların ağırlaştırılması yönünde ilerliyor. Bu yaklaşım da çocukların neden suça sürüklendiğini anlamak yerine, salt cezayı bir çözüm aracı haline getiriyor. Kardelen Ateşçi’ye göre burada ısrarla sorulması gereken soru ve anlatılması gereken yanıt şöyle:
“Çocukları daha uzun süre hapsetmek gerçekten çözüm mü? Araştırmalar ve uluslararası deneyimler, bu sorunun yanıtının açık bir biçimde hayır olduğunu gösteriyor. Uzun süreli hapis cezaları çocukları suça sürükleyen yapısal nedenleri ortadan kaldırmadığı gibi, onların topluma yeniden bütünleşmesini de güçleştiriyor. Bu noktada sadece cezayı ağırlaştırmak, çocukları korumak değil; çoğu zaman, sistemin eksikliklerinin bedelini onlara ödetmek, sorumluların sorumluluklarını görünmez kılmak anlamına geliyor.”
Araştırmalara göre, çocukların suça sürüklenmesinin ardında çoğunlukla yoksulluk, eğitime erişimdeki engeller, aile içi sorunlar, sosyal hizmetlerin yetersizliği ve toplumsal dışlanma bulunuyor. Ateşci bu araştırmalar ışığında çocuğun çoğu zaman kendi iradesinden çok, sistemin eksiklikleri nedeniyle adalet sistemine dahil olduğunun altını çiziyor ve ekliyor, “Elbette bazı durumlarda çocuklar kendi iradeleriyle suç teşkil eden fiillerde bulunabiliyor; ancak burada belirleyici olan, bu iradenin mahiyeti.”
Çocuğun suçla ilişkilenmesi nasıl azaltılabilir?
Çocukluk dönemi, bilişsel ve duygusal gelişimin sürdüğü bir evre olduğunun unutulmaması gerektiğini belirten Ateşci sözlerine şöyle devam etti:
“14–15 yaşındaki bir çocuğun iradesinin, 30 yaşındaki bir yetişkinin iradesiyle aynı düzlemde değerlendirilmesi mümkün değil. Gelişimsel ve nöropsikolojik araştırmalar, çocukların dürtü kontrolü, sonuç öngörüsü ve risk değerlendirmesi gibi alanlarda henüz olgunlaşmamış bir yapıya sahip olduğunu gösteriyor. Bu da, çocukların davranışlarını çoğu zaman anlık duygularla veya çevresel baskıların etkisiyle gerçekleştirdiğini ortaya koyuyor. Bu noktada çocukları, yetişkin gibi cezalandırmak onları anlayamamak da demek oluyor.
Dolayısıyla ceza sorumluluğu yalnızca “işledi mi, işlemedi mi?” sorusuna indirgenmemeli; hangi gelişimsel koşullar altında, hangi sosyal baskılarla ve hangi bilinç düzeyiyle bu fiili işlediği de değerlendirilmeli. Ancak bu şekilde çocukların suçla ilişkilenmesi gerçekten azaltılabilir.”

Lütuf değil bir çocuk hakkı: Ücretsiz okul yemeği
"Bu düzenleme sorunları çözmez"
ABD örneğine dikkat çeken Ateşci ağırlaştırılmış cezaların çocuk suçluluğunu belirtiyor.
“Gençleri uzun süre hapsetmenin kısa vadede “suç oranlarını düşürür” gibi göründüğü, ancak tahliye sonrası yeniden suç işleme oranlarını yükselttiği birçok araştırmayla kanıtlandı. Yani cezaların ağırlaştırılması, uzun vadede çocukları daha kırılgan hale getiriyor, toplumla yeniden bütünleşme ihtimallerini zayıflatıyor.” diyen Ateşci meseleye çocuk hakları açısından bakıldığında suça sürüklenen çocuklara yaklaşımın cezalandırıcı değil; koruyucu, eğitici ve destekleyici olması gerektiğini ifade etti.
Gündemdeki düzenlemelerden biri de, yaş ilerledikçe ceza indiriminin azaltılması ve hakimin takdir yetkisinin genişletilmesi yönünde. Kardelen Ateşci bu yaklaşım ciddi riskler barındırdığına ilişkin şunları söyledi:
“Yargı kültürü çocuğun üstün yararı merkezli değilse, bu tür bir takdir yetkisi genişlemesi çocuk aleyhine sonuçlar doğurabilir. Uygulamada “hakimin takdir yetkisini artırma” yönündeki her düzenleme, çocuklar için koruyucu olması gereken sistem, keyfi ve cezalandırıcı bir sisteme dönüşür mü diye düşünmek gerekir. Üstelik bu değişiklik, çocuk adalet sisteminin sorunları kalıcı bir şekilde çözmeyecek; aksine derinleştirecek.”
Sorun cezaların miktarı değil çocuğa yaklaşımın niteliği
Hak temelli olmayan bir sistemde, cezaların teknik olarak değiştirilmesi yalnızca görünüşte bir reform olacağı eleştirisini yapan Ateşci düzenlemede yer alması gerekenleri anlattı:
“Çocuklar için adalet, cezanın ağırlığında değil, anlayışın dönüşümünde gizli. Yine de, yaş arttıkça indirimin azalması yönünde bir değişiklik yapılacaksa, bu sadece teknik bir düzenleme olarak görülmemeli. Hakimin takdir yetkisinin denetimi, kararların istatistiksel analizi ve çocuğun üstün yararını esas alan bağlayıcı ilkeler mutlaka düzenlemenin bir parçası olmalı. Aksi halde çocukların adalet sistemi içinde daha da görünmez hale geldiği, toplumla yeniden bütünleşme ihtimalinin neredeyse ortadan kalktığı, keyfi ve eşitsiz uygulamaların arttığı bir tabloyla karşılaşmamız kaçınılmaz olur.
Ancak cezaları ağırlaştırmak yerine çocuğun suça sürüklenmesini önleyecek sosyal politikaların geliştirilmesi, eğitim ve sosyal hizmet sisteminin güçlendirilmesi, ailelere ve bakım verenlere destek mekanizmalarının kurulması, çocuğa yönelik tüm destek halkalarının sorumluluğunu yerine getirmesi çok daha etkili ve kalıcı bir çözüm sunacak düşüncesindeyim.”

"Çocuk adalet sistemi topyekün değişmeli"
SSÇ düzenlemesi ile neler değişecek?
Teklife göre, Türk Ceza Kanunu'nun "Yaş küçüklüğü" başlıklı 31'inci maddesinde değişiklikler yapılacak.
15 yaşını doldurmuş olup da 18 yaşını doldurmamış kişiler hakkında ağırlaştırılmış müebbet yerine verilen hapis cezasının üst sınırı 24 yıldan 27 yıla, müebbet yerine hükmedilen hapis cezasının 12 yıl olan üst sınırı da 18 yıla yükseltilecek.
Böylece, fiili işlediği sırada 15 yaşını doldurmuş olup da 18 yaşını doldurmamış kişiler hakkında, suç ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde 18 yıldan 27 yıla, müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde 12 yıldan 18 yıla kadar hapis cezasına hükmedilecek.
Kasten öldürme suçunu işleyen 15-18 yaş çocuklara verilecek cezada, kasta dayalı kusurun ağırlığı, güdülen amaç, suçun işleniş şekli, daha önceden kasıtlı bir suçtan dolayı hapis cezasına mahkum edilmiş olma durumlarında indirim yapılmayacak.
(NÖ)






