Çizim: Ercan Altuntaş
Kobanî davasının 19. duruşma periyodunun 1. oturumu Sincan Cezaevi Kampüsündeki Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesinde görüldü.
TIKLAYIN-Adalet, siyaset ve hukuk: Kobani Davası
Davada, Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) önceki dönem Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ile Selahattin Demirtaş, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) eski Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel, HDP Onursal Başkanı Ertuğrul Kürkçü ve HDP MYK üyelerinin de aralarında bulunduğu 21’i tutuklu 108 kişi yargılanıyor.
TIKLAYIN - “Mahkeme, iktidarın çizdiği sınırdan çıkamıyor”
TIKLAYIN - “Kobanî davasında mahkeme, kendi yarattığı hukuku uyguluyor”
Sincan Cezaevi'nde tutulan siyasetçiler duruşma salonunda hazır bulunurken, farklı cezaevlerinde bulunan siyasetçiler Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla duruşmaya bağlandı.
“Çağın sloganı budur: Kadın, yaşam, özgürlük”
MA’nın haberine göre, duruşma dosyaya gelen evrakların okunmasıyla başlandı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Figen Yüksekdağ hakkında verdiği ihlal kararına, 23. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından daha cevap verilmemesiyle ilgili belge de dosyaya eklendi.
Eski HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, duruşmayı izleyen kadınları selamlayarak konuşmasına başladı.
Yüksekdağ, 25 Kasım Uluslararası Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü’nün şiddet ortamında karşılandığını belirterek, “Şiddete uğrayan kadınlar yok, direnen kadınlar var. İran’daki kadınlar gibi, ‘Kadın yaşam özgürlük’ sloganını yükselten kadınlar var. Çağın sloganı da budur sesi de budur. 25 Kasım’da da sadece her gün öldürülen, sokakta şiddete uğrayan kadınları değil, direnen kadınları konuşacağız. Direnen kadınlar, sokakta, evde değil, mahkeme salonlarında da direnişlerini sürdürüyorlar. Kobani davası başladığından beri bu zulüm karşısında direnişimizi sergilemeye devam ediyoruz. Bugün duruşma salonuna baktığınızda kadın gerçekliğini çok iyi görürsünüz” dedi.
“Günlük katledilen kadınların sayısının her gün bize nasıl siyasi bir gerçekliği ifade ediyorsa, buradaki duruşmadaki kadınlar da siyasi gerçekliği ifade ediyor. Sadece mücadelenin en ön saflarında durmak gerekmiyor, kadınların kimliğine sahip çıkması, aforoz edilmesi, hapsedilmesi için politik bir sebep olarak görülüyor.
“Şebnem Korur Fincancı, bunun en büyük örneğidir. Sesini çıkaran kadınlar, erkek egemen ve erkek yargının gerçekliğini ifade ediyor. Bu mücadelenin nasıl bir şiddet, nasıl bir zulüm anlamına da geldiğini iyi biliyorlar. O kadınlar, bizlere dayatılan ateşten çemberi gelip geçerek bu aşamalara geldik. Bu kadınların kolektif bir birikimidir, HDP’de bugün şiddet uğrayan yine kadındır, yargılanan kadındır.
“HDP, ateşten çemberden geçerek, eşit temsiliyet hakkını gerçeğe dönüştürmüş bir partidir. Bugün Türkiye siyasetinin, ayrımcılık siciline radikal bir şekilde değiştiren ve değiştirebilen temel güçtür. Kobani davası ve kapatma davasıyla kadınların gücü yargılanıyor. Kadınların şiddete karşı gelme gücü ve kararlılığı yargılanıyor. Kadınların gücünü alt etmeyi bugünde başaramadılar, bugünden sonra başaramayacaklar.
“Duruşma salonlarında, sokaklara kadar mücadeleyi büyütmeye devam edeceğiz. Sistem, kadınları itaat etmediği için cezalandırılıyor, bu da açıkça hukuk sistemiyle hayata geçiriliyor. Adı konulmamış bir katliam yasası yürürlükte, kadınların sokaklara çıkması yasak değil, boşanması yasak değil ama öyle bir ikiyüzlü sistem var ki bunların hepsini yasaklıyor. Bunların her birisini saldırı ve cezalandırılma gerekçesi yapılıyor.
“Erkek egemen sistem tarafından beslenilmiş katil erkekler tarafından katlediliyor, tecavüze uğruyor. Boşanmak istendiğinde, işkenceye uğruyor ve canavar erkekler ‘iyi hal’ diyerek yarım bıraktıkları işi tamamlamaya çalışıyorlar. Kadının okumak istemesi, çalışmak istemesi, söz söylemek istemesi bunlar sistem tarafından suç olarak görülüyor.
“Tıpkı cadı avlarındaki gibi bir hukuk sistemi ile karşı karşıyayız. Bugün kadınların her alanda çarmıha gerildiği alanlar oluşturuyorlar. Bunlar cesaretini yukarıdan alıyor, Türkiye’de şimdiye kadar hiç kimse kadın bedenine bu kadar açık bir biçimde saldırmamıştı. Cumhurbaşkanı, devletin kudretli lider, kadının kaç çocuk doğurmasına kadar talimat veriyor. Kadınların çocuk doğurup doğurmayacağına karar veriyor. Kadın bedeni hiçbir zaman açık bir biçimde saldırılmamıştı. Kadının bedeni üzerindeki tartışılmaz haklarından söz ediyoruz.
“Özgürlük yolunda yürümeye çok daha yakınız”
“Bütün faşist rejimler, tahakkümünü kadın bedeni üzerinden yapmaya çalışıyor. İyi ki buna karşı direnen kadınlar var. İyi ki ‘Jin jiyan azadî’ sloganı yükseliyor ki bizler yaşama cesareti buluyoruz kendimize. Dünyadaki bütün kadınlar, ‘Jin jiyan azadî’ mücadelesine tutunuyorlar. Mücadele mevzilerimiz oluşturuldu ve tarihsel aşağılama karşısında onurumuzla dimdik durmaya devam ediyoruz. Türkiye’de kötü giden her şeyi değiştirecek kadının iradesidir. Bu kilidi taşıyan kadınlar olduğu müddetçe özgürlük yolunda yürümeye çok daha yakınız.
“Kobani’nin kumpas davası olduğunu her zaman söyledik ve söyleyeceğiz. Bu kumpas provokasyon yaklaşımları, Türkiye siyasetinde çok ciddi yaralar açmaya devam ediyor. Bu davadan yola çıkarak uyarmak istiyorum; Kobani sürecinde bir provokasyon sürdürdünüz, ondan sonraki aşamada 2015 Haziran’ında bir komplo süreci düzenlediniz, Türkiye’yi kanlı bir yere sürüklediniz ve siyasi rant devşirdiniz.
“Bugünde Taksim’de gerçekleşen kınadığımız katliamdan sonra yine aynı kumpas ve aynı kanlı senaryolardan medet umuyorsunuz. Bundan vazgeçin demiyoruz, kana alıştınız ama kurduğunuz tuzaklar bu toplumu aldatmıyor.
“Bu toplumu eskisi kadar korkutmuyor, bugün yargılandığımız kumpas davasının Kobani demokratik direniş sürecinde yaşanılan katliamlardan bir katliam olduğunu anlatmaya çalışıyoruz. Siz bunları reddedip, duymazdan geliyorsunuz. Siz bunları duymazdan geldikçe aynı katliamlar yeniden düzenleniyor.
“Bugün siyasi iktidar savaştan başka düşüneceği hiçbir şey yok, kadına yönelik şiddeti konuşuyoruz, bütün bir topluma karşı çok ağır bir şiddet uygulanıyor. Bu şiddet siyasi iktidar tarafından uygulanıyor, söyledikleri yalanları gizleme gereği dahi duymuyorlar. Yalandan başlarına bir şey gelseydi, bir katliamdan dolayı katledilenler yargılanmazdı. Siz bu davayı sürdürerek, gerçekleştiren provokatif katliamlara dayanak oluşturuyorsunuz.
“Toplumun gözü önünde bir yalan söyleniliyor, herkes yalan olduğunu biliyor. Medya kuruluşları ellerine geçmiş, bu senaryoları destekliyor. Topluma örgütlü bir yalanı dayatıyorlar, bunu da şiddetin gerçekliğine dönüştürüyorlar. Kuzey Suriye’ye operasyon bu katliam üzerinden gerçekleştirdi. Sebep, PYD/YPG yaptı, kendi ifadelerinde onlarca gerçek ortaya çıkmasına rağmen bir yalan üzerinden Rojava topraklarını vuruyorlar.
“Şiddet üzerinden şiddet üretme siyasetidir. Bizler bugün duruşma salonunda da mücadelemizi büyütmeye devam ediyoruz. Bu provokasyonlara karşı şiddet politikalarının her türlüsüne karşı, HDP olarak, kadınlar olarak, ‘kadın yaşam özgürlük’ demeye devam edeceğiz. Bu sisteme bizlere dayattığı zulme karşı direnmeye devam edeceğiz. Jin jiyan azadî sloganıyla kadınların önünün aydınlatılmasını diliyorum.”
“Bu dava kadın özgürlük mücadelesi davasıdır”
Duruşmada söz alan eski Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi (DBB) Eşbaşkanı Gültan Kışanak, kadınların direnmediği takdirde soygun, ırkçı düzenin devam edeceğini dile getirdi:
“Biz bu davada IŞİD Kobani’yi ele geçirmesin, Türkiye yardım koridoru açsın, IŞİD kadınları katledecek, dediğimiz için yargılanıyoruz. Bu davanın söz edildiği gibi olaylarla ilgili alakası olmadığı belgelerle gördük. Kadınlar, Şengal’de olduğu gibi katledilmesin, IŞİD’i durduralım dediğimiz için yargılanıyoruz. Bu dava kadın özgürlük mücadelesi davasıdır.
“Kadınların katledilmesine, tecavüz edilmesine karşı geldiğimiz için yargılanıyoruz. Bu hakikati kimse gizleyemez. Irkçılık ve cinsiyetçiliğin nasıl kol kola olduğunu gördük. Irkçılık vardır, çünkü etnik kimliği, ulusal kimliği farklı olan bir toplumun kadınlarının çok çocuklarının olmasını sorun yapan bir zihniyet vardır. Başka bir toplumsal zemine de kaç çocuk doğuracağını söyleyen bir zihniyet vardır.
“Otoriter zihniyet 2016’dan bu yana Türkiye’de direnen kadınların haklarına saldırıyor. Siyasi soykırım darbesi yaptılar, bizleri cezaevine koydular, bunun somut iki temel sonucu var. Birisi kadınlara; sakın siyasette fazla ileriye gitmeyin, bunu yapan kadınları cezaevine gönderiyoruz diye gözdağı verdi. İkinci sonucu ise, yerel yönetimlerde büyük bir direnişle eşbaşkanlık sistemiyle kadın politikalarını uygulamaya başladılar.
“Kayyumla diktatörlük rejimi inşa edildi”
“Kadınların yerel yönetime katılmasına karşı kayyumla bir diktatörlük rejimi inşa edildi. Kadınlar daha önce belediyeye giremezdi ama kadınlar belediyelerde eşit temsiliyet kurdular, kadınlara mesleki eğitim vermeye başladılar. Hemen bir kayyum darbesiyle erkek kayyumlarla belediyenin tepesine gönderdiler ve kadın kurumlarını kapattılar. Bu siyasi darbenin sahipleri bu erkek egemen zihniyetin temsilcisidir.
“Kadınların eşitlik talepleri karşısında tüyleri diken diken olan bir zihniyet var. 2016’dan bu yana kadın çalışmaları yapanlar hedef gösterildi, kapatıldı. Kadın haklarına ilişkin çalışma yapan kuruluşlar bile soruşturmaya uğradılar. Bütün dertleri aslında kadınlara ‘evinizde oturan, itaat edin’ demekti. Kadınlar olarak biliyoruz; sadece bize yapılmıyor topluma yapılıyor, bu rejim bir itaat rejimidir.
“Kadınlar yıllardır sokaklarda, ‘Jin jiyan azadî’ diyorlar. Biat ve itaat etmediler, etmeyecekler. Özgürlüğün, demokrasinin ve barışın bayrağını taşımak için bedeli ne olursa olsun direnmeye devam edeceğiz.
“Bu iktidar kadınlar siyasete katılmak istiyorum dese, ‘terörist’ diyerek hedef gösteriyorlar. İstanbul Sözleşmesi bir gecede saray sultanın imzasıyla kaldırıldı. Kadınları ikinci sınıfmış gibi gösterdiğiniz erkek egemenliğinize dini kullanarak alet etmeyin. Ortada ne kadın cinayetleri ile ilgili ne bir istatistik var, ne bir eğitim programı var. Her şeyi rafa kaldırdınız.
“Sabah akşam kadınları bu kadar hedef gösteren ey sarayın erkek sultanları; kadın cinayetlerinde hiç mi sorumluluğunuz yok? Tetiği çeken sadece o erkek mi? Kadın çalışmalarını bu kadar karalayan bir iktidar kadın katliamlarının bizzat failidir. Biz birebir kadın olduğumuz için, ırkçılığa, ayrımcılığa uğruyoruz.
“Bugün kadınların yaşadığı sorunların en başında yargı cezasızlığı geliyor. Kadınlarla ilgili yürütülen davalarda, faillere az ceza verilerek, elini kolunu sallayarak dışarı çıkıyor. Çocuk istismarı ile ilgili davalarda da çocuk yaşta evliliğe zorluyorlar.
“Bütün bunlar sarayın yargı bağımsızlığının ortadan kaldırılması ve yargının sarayın bir kolu haline gelmesiyle ilgilidir. KCDP neden terörize edildi? Neden siyasi iktidarın hedefi haline geldi? Çünkü bu iktidar kadın cinayetlerinin durmasını istemiyor.
“21. yüzyıl kadın yüzyılı olacak”
“Bu savaş politikalarında kadınlar yine mülteci olarak yollara düştü. Hala provokasyon ve komplo kurmaya devam ediyorlar. Taksim’deki patlamanın bir komplo olduğunu ve seçim sürecinin dizayn edilmesi için tertiplendiğini görüyoruz.
“Neden bu kadar hızlı bir şekilde bu katliamı bir yere mal etmek istediler? Bunun da daha önce yaptıkları politikalarla bağlantısı var. Biz bu filmi ikinci kere izlemeyeceğiz ve bu senaryolar üzerinden yeniden bir iktidar kurarak halklarımızın ikinci bir yüzyılını çalmalarına izin vermeyeceğiz.
“21. yüzyıl kadın yüzyılı olacak ve iddialıyız, İran’daki kadın mücadelesi de bunu gösteriyor, Türkiye’deki bütün kara propagandaya rağmen sokakları terk etmeyen kadın dayanışmasını büyüten kadınlar da bunu gösteriyor.
“Bu kumpasın sonucu olarak cezaevindeyiz ama yüreğimizle kadınlarla birlikteyiz. Bir saniye olsun sizlerden ayrı düşmedik, özgürlük ve eşitlik mücadelemizden vazgeçmedik. Bu haramilerin düzeni yıkacağız, kadınların ittifakı her şeyi yeniden düzelecek.” (AS)