Çizimler: Ercan Altuntaş
Sincan Hapishanesi'ne uzun zamandır gitmiyordum. “Adalet, Siyaset ve Hukuk: Kobanî Davası” başlıklı yazı dizimiz bir izlenim yazısı olmazsa eksik kalacaktı.
25 Ekim Salı günü duruşmayı takip etmek için sabah düştüm yollara.
Duruşmalar Sincan Cezaevi Kampüsü’ndeki duruşma salonunda görülüyor. Merkeze 40 km uzaklıkta. Özel aracınız yoksa en az 2-3 vasıta ile ulaşabilirsiniz. Yani en az iki saati göze almanız gerekir.
Uzun zamandır gitmeyince ve Turkuaz basın kartım da olmayınca cezaevine girişte sorun yaşayıp yaşamayacağım konusunda kaygılandım. Fakat girişim hiç beklemediğim kadar kolay oldu.
Üç arama noktasından da basın tanıtım kartımı göstererek rahatça geçtim. Ne “ama bu basın kartı değil” sorusuyla karşılaştım ne de kamera çekimi yapıldı. Önceki duruşmalarda izleyiciler, avukatlar ve basın mensupları ikinci arama noktasından geçerken kameraya alınıyordu.
Bu kadar kolay olması normal değil!
Sincan Cezaevi Kampüsünde onlarca duruşma takip ettim. Her seferinde çeşitli zorluklarla karşılaştım. Hiç bu kadar kolay olmamıştı. Elbette sevindim ama bu kadar kolay olması da normal değildi.
Binaya girince doğrudan duruşma salonuna yöneldim. Birkaç polis dışında bina neredeyse bomboştu. Çok alışık olmadığım bir tablo.
Aynı şey duruşma salonu için de geçerli. İzleyici sıralarında 6-7 polis, sanık bölümünde de daha önceki duruşmalara göre çok az jandarma vardı.
Heyetin gelmesine yakın duruşma salonunda bir hareketlilik bekledim. Olmadı.
Heyet geldi.
Avukatlar geldi. HDP Milletvekili Ayşe Sürücü de avukatlarla birlikte girdi.
Ardından tutuklu yargılanan Aynur Aşan, Sebahat Tuncel, Bircan Yorulmaz, Zeynep Karaman ve Zeynep Ölbeci salona girdi. Sebahat Tuncel’e el sallayarak selam verdim.
El salladı ama tanıyabildi mi emin değilim. Çünkü o devasa salonun öbür ucundan yüzümü seçmesi çok zor. FETÖ davaları için hazırlanan bu duruşma salonlarının bu kadar büyük olmasının bir nedeni, sanık sayısının fazlalığı. Ama bir diğer amacı da kendinizi “adalet” karşısında “küçük” hissetmeniz. Tuncel, duruşma başladıktan sonra avukatıyla görüşmek için salonun biraz daha ortasına gelince gülerek yeniden selam verdi. Evet, şimdi tanıdı.
O sabah Mezopotamya Ajansı (MA) ve Jin News çalışanları gözaltına alınmıştı. Duruşmaları takip eden tek basın kuruluşu MA. Gözaltılar olunca kimsenin gelemeyeceğini tahmin etmiştim. Basın bölümünde benden başka kimse yok.
Müşteki avukatları bölümünde ise cübbeleri olmadığı için avukat mı polis mi olduğunu anlayamadığım birkaç kişi oturuyor.
Salona tüm taraflar geldiği halde izleyici sıralarında hâlâ 6-7 polis var. Hiç izleyici gelmemiş.
Cezaevine girişiminin bu kadar kolay olmasının nedeni şimdi anlaşıldı. Kamuoyu ilgisini düşürmek için yapılan tüm uygulamalar işe yaramış!
Bu arada, SEGBİS bağlantıları da hazırlandı; Kandıra Cezaevi’nden, Edirne Cezaevi’nden ve Sincan Kadın Kapalı Cezaevi’nden. Bir süre boş salonun görüntülerini izledik. Duruşma başladıktan sonra önce Sincan Cezaevi’nde ses yalıtım malzemesi olan gri süngerle kaplı küçük odaya Ayşe Yağcı, Meryem Adıbelli ve Ayla Akat Ata geldi. Zaman zaman bu küçük odada volta attılar.
Bir süre sonra da Figen Yüksekdağ SEGBİS odasında görüldü. Saçları uzamış ve kilo vermiş. Bir ara avukatı da geldi, bir süre konuştular. Bunun dışında Yüksekdağ, dikkatle duruşmayı takip etti.
En son Selahattin Demirtaş geldi. Mahsa Amini için saçlarını kazıtmıştı. Eski haline henüz kavuşmasa da onun da saçları uzamış. Demirtaş da bir süre avukatıyla konuştu. Çoğu zaman da önündeki dosyalar üzerine çalıştı.
Tutumları 6 yıldır değişmedi
Figen Yüksekdağ, Selahattin Demirtaş ve Sebahat Tuncel, 6 yıldır cezaevindeler. Bu kadar uzun tutukluluğa rağmen çok canlı görünüyorlar. Son bir yıldır biraz aksatsam da, bu 6 yılda onlarca duruşmalarını takip ettim.
Tutumları hiç değişmedi. Yazı dizisi kapsamında hazırladığım kronolojiden de görüleceği gibi yargılanan değil “yargılayan” oldular. Her konuşmalarında HDP siyasetini savunmaya devam ettiler. Siyasi nedenlerle cezaevinde olduklarını belirterek, kendileri için hiç tahliye talebinde bulunmadılar, arkadaşlarının tahliyesini istediler.
Duruşma başlamadan önce milletvekili Ayşe Sürücü, salondaki kadın tutuklularla bir süre sohbet etti.
Duruşma başladıktan sonra bir ara Zeynep Ölbeci’ye sağlık görevlilerinin müdahale ettiğini gördüm. Avukatlardan şekerinin düştüğünü öğrendim. Zaman zaman salondan çıksa da Ölbeci, yine de duruşmanın sonuna kadar kaldı.
Cezaevi koşullarının yanı sıra yoğun duruşma periyodları tutuklu siyasetçileri çok yoruyor. Daha önceki duruşmalarda bazı tutuklular, sağlık sorunlarından bahsetmişti.
Duruşma saat 11.00’a doğru başladı. Aynur Aşan’ın savunması alınacak.
Mahkeme heyeti, daha önceki ara kararında savunma süresini bir gün ile sınırlandırmıştı.
Kürsüye gelen Aşan, Kürtçe savunma yaptı. Kürtçe tercüme ile birlikte düşünüldüğünde savunmasını bir günde tamamlaması çok zor.
Zira, günün sonunda öyle oldu. Yorulduğunu belirterek savunmasına sonra devam etmek isteyen Aşan’ın talebi kabul edilmedi.
"Gerekçeli karar şimdiden bir yerlerde yazılıyor"
Yargılanan siyasetçilerin savunmaları, davanın en temel sorunlarından birisi. Dosyada, 3530 sayfalık iddianamenin yanı sıra bini aşan ek klasör bulunuyor. Bir günde tüm bu dosyanın değerlendirilmesi çok zor.
Avukatlar, savunmanın bir gün ile sınırlandırılmasını davanın bir an önce bitirilmek istenmesine bağlıyor. Duruşma arasında sohbet ettiğimiz Av. Ali Bozan ve Av. Cihan Aydın, bunun tümüyle hukuksuz bir uygulama olduğunu belirtiyor.
Ali Bozan, dosyanın büyüklüğüne dikkat çekerek, binlerce sayfa olması beklenen gerekçeli kararın şimdiden bir yerlerde yazıldığını düşünüyor.
Davayı özetleyen kelime: Qılapılo
Avukatlara, çok açık hukuka aykırı usûli işlemlerin nasıl bu kadar rahat yapıldığını soruyorum. İddianameye uygun bir karar çıkarsa, bu haliyle istinaftan dönme ihtimali çok yüksek bir dava. Avukatlar, kararın siyasi konjonktüre göre değişebileceğini söylüyor.
Davayı özetleyen sözcük ise Av. Cihan Aydın’dan geliyor. Gülerek, “Diyarbakırlıların deyimiyle Qılapılo etmeye çalışıyorlar” diyor.
Qılapılo, tam karşılamasa da “punduna getirmek” olarak tanımlanabilirmiş.
Yeniden duruşma salonuna dönüyoruz. Aynur Aşan, Kürtçe savunmasına devam ediyor.
Tercümede sık sık sorun yaşanınca hatalı cümleleri kendisi düzeltiyor.
Aşan, iddianamede HDP’nin demokratik siyasi çalışmalarının, kadın haklarını savunmalarının, örgütlenmelerinin kriminalize edilmeye çalışıldığını belirtiyor.
Aşan, savunmasında Arin Mirkan’a da değiniyor: “Sayın başkan birisi sizin evinize saldırsa evinizi savunmayacak mısınız? Arin Mirkan gibi birisini nasıl terörist olarak tanımlarsınız. Arin Mirkan evini, ülkesini korumak için kendini feda etmiştir. IŞİD saldırmamış olsaydı bugün yaşıyor olacaktı.”
Heyet başkanın bu sırada çeşitli notlar aldığını gören Aşan, Arin Mirkan hakkında kendisine ne sorulacağını merak ettiğini söylüyor.
"Cezaevinde Kürtçe klavye yok"
Aşan, dosyaya sürekli eklenen gizli tanık ifadeleri nedeniyle savunmasını üç kez değiştirmiş. Cezaevinde Kürtçe klavye olmadığı için de tamamını elle yazmış. “Parmağım nasır tuttu” diyor.
Bu sırada saat 14.30 civarı, heyetin beklenen müdahalesi geliyor. Müdahale, tutanağa şöyle geçiyor: “Ekoloji, hayvanlar dünyası, elektron, ahlak ve sanığın savunmasında değindiği suçlamalarla ilgili olmayan kavramların soruşturma ve kovuşturma konusu olmadığı hatırlatılarak üzerine atılı suçlama ile ilgili savunma yapması gerektiği ihtar olundu.”
Aşan’ın yanıtı ise şöyle:
“Benim siyasi demokratik çalışmalarımı çıkarın, iddianamede başka bir şey yok. 37 kişinin katledilmesinden, yüzlerce yaralamadan, hırsızlık, talan, yağmadan bana bir tane delil gösterin, ben de kendimi savunayım. 38 kez ağırlaştırılmış müebbet istemiyle bizi yargılıyorsunuz sayın başkan. Bunun delili nerede? Bu kadar insan dinlendi, bizlerden birinin ismini verip şunu yaptı, diyen birisi çıktı mı? Faile ve fiile gelin dediniz ya biraz önce, benim fiillerimden birisi TJA içindeki çalışmalarımdır. İşte burada anlattıklarım bu çalışmalarımdır. Ben ekolojik, sosyalist, feminist olduğum için burada yargılanıyorum. Dolayısıyla bu konulara girmek zorundayım. Bunun dışında anlatacağım başka bir şey yok.”
Heyet Başkanı: İktidar politikaları bu yargılamanın konusu değil
Saat 17.00’yi geçtikten sonra Aynur Aşan, yorulduğunu, rahatsızları olduğunu ve savunmasına Perşembe günü devam etmek istediğini belirtiyor, ancak talebi kabul edilmiyor.
Heyet başkanının yanıtı şöyle oluyor: “Uyarımı yaptım, savunma fail ve fiile göre olacak. Alparslan bilmem şuydu buydu bu davanın konusu değil. Ekoloji, ahlak ya da başka kavram bu yargılamanın konusu değil. İktidar politikaları bu yargılamanın konusu değil.”
Aynur Aşan, uzun süre heyeti ikna etmeye çalışırken, Av. Ali Bozan ile heyet başkanı arasında ilginç bir diyalog da yaşanıyor:
Ali Bozan: Savunma yaptığı süre yaklaşık 6 saat. Tercüme ile birlikte değerlendirdiğimizde 3 saat savunma yaptı. Cımbızla seçtiğiniz kelimelerle savunma yapılmadığını söylüyorsunuz. Hayvan diyorsunuz, iddianamede ‘hayvan’ diye aratsak, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı çıkıyor. Bunun ne işi var iddianamede?
Heyet başkanı: Baktınız mı ne işi varmış?
Ali Bozan: Onu siz söyleyeceksiniz.
"Güneş tutulmasına denk geldik"
Uzun süren tartışmanın ardından heyet, oturumu kapattı.
O gün güneş tutulması vardı. Aynur Aşan, kürsüden inerken bunu hatırlattı. “Güneş tutulmasında normalde ciddi kararlar almayın derler, benim savunmam güneş tutulmasına denk geldi” dedi, gülerek.
TIKLAYIN - Duruşmalara giden yol | 6/8 Ekim 2014 - 25 Nisan 2021
TIKLAYIN - Kobanî davası kronoloji (1-5. Blok Duruşmalar)
TIKLAYIN - Gerçeği ters yüz eden hukuk
TIKLAYIN - Kobanî davası kronoloji (6-9. Blok Duruşmalar)
TIKLAYIN - Avukat Özdoğan: Kararlar adliyede yazılmıyor
TIKLAYIN - Kobanî davası kronoloji (10-11. Blok Duruşmalar)
TIKLAYIN - Prof. Dr. Köker: Hukuk yerine 'devletin bekası' söylemi ikame ediliyor
TIKLAYIN - Kobanî davası kronoloji (12-13. Blok Duruşmalar)
TIKLAYIN - Prof. Köker: Hukuk yerine ‘devletin bekası’ söylemi ikame ediliyor
(DO/EMK)