Gözaltında kaybedilenlerin akıbetini sorarak sorumluların yargılanmasını isteyen Cumartesi anneleri/insanları 500. haftada binlerce kişiyle Galatasaray Meydanı’ndaydı.
Bu hafta 19 yıl önce gözaltında kaybedilen Fehmi Tosun'un akıbeti soruldu.
Saat 12.00'de başlayan eylem için 11.30'da meydan kalabalıklaşmaya başladı. Her hafta açılan "Failler Belli Kayıplar Nerede?" pankartının yerine kayıpların fotoğraflarının ve kırmızı karanfillerin yer aldığı siyah fon üzerine "500 hafta" yazılı pankart vardı.
Zaman geçtikçe kitle Galatasaray Lisesi'nden tünel istikametine dek uzadı. Basın mensuplarının ilgisi de oldukça yoğundu. Meydana slogan ve pankartlarla gelen gruplara bunun sessiz ve kayıpların fotoğrafları haricinde pankartsız bir eylem olduğu hatırlatıldı.
Meydanda Cumhuriyet Halk Partisi milletvekili Sezgi Tanrıkulu ve Süleyman Çelebi, Halkların Demokratik Partisi milletvekili Levent Tüzel'in de olduğu siyasetçiler; Hrant Dink'in eşi Rakel Dink ile Gezi direnişinde öldürülen Berkin Elvan'ın annesi Gülsüm Elvan ile Abdullah Cömert'in ağabeyi Zafer Cömert; Pınar Aydınlar, Suavi'nin de aralarında olduğu sanatçılar, gençler, insan hakları savunucuları vardı.
Saat 12.00 olduğunda binlerce insan meydandaydı. 500. haftada yalnızca kayıp yakınlarına söz verildi. Konuşmaların ardından 500 haftanın açıklamasının okunmasının ardından yaklaşık bir saat 15 dakika süren eylem haftaya yine bu meydanda buluşmak üzere sonlandı.
En uzun sivil itaatsizlik eylemini yapıyoruz
İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi Gözaltında Kayıplara Karşı Komisyon adına bu hafta açıklamayı okuyan Hayrettin Eren’in kardeşi İkbal Eren, "kaybedilmek istenen insanlığımızdır" diyerek şöyle devam etti:
“Bizler, devletin güvenlik güçlerince gözaltına alınarak kaybedilenlerin aileleri ve insan haklan savunucuları olarak, 27 Mayıs 1995'den beri her Cumartesi saat 12:00'de İstanbul Galatasaray'da gözaltında kaybetme gerçeğini gündemde tutmak için ülkenin en uzun erimli sivil itaatsizlik eylemini gerçekleştiriyoruz.
“Çünkü, Türkiye'de yüzlerce kişi güvenlik güçlerince gözaltına alınarak kaybedildi. Kayıpların akıbetinin soruşturulmasını önleyen hukuksal mekanizmalar yaratıldı. Kaybetme suçunda fail ve sorumlu konumda olan kamu görevlilerine yasal, yargısal ve idari koruma sağlandı.
“Gözaltında kaybetmeyi suç olmaktan çıkaran bu zihniyet, yalnızca adaletsizlik üretmekle kalmadı, aynı zamanda toplumu zehirleyerek ortak bir adalet duygusunun oluşmasını engelledi. Fail kamu görevlisi olunca, yurttaşın öldürülmesinin ve yok edilmesinin suç sayılmayacağı algısını yarattı. Güvensizlik ve korku üreten bir politik iklim yaratarak toplumu suskunluğa sürükledi.
Türkiye demokratikleşemedi çünkü...
“Temel hak ve özgürlüklerine sahip çıktıkları için, Kürt, Süryani, Keldani doğdukları için, sosyalist oldukları için evlatlarımızı düşmanlaştırarak kaybeden ve onlara yönelen devlet terörünü cezasız bırakan siyasi iktidarlar, hakikatlerin ortaya çıkarılması ve adaletin sağlanması talebimize kulaklarını tıkadı. Bu nedenle Türkiye demokratikleşemedi. Bizler her Cumartesi saat 12:00'de ellerimizde kayıplarımızın fotoğrafları ve kırmızı karanfillerimizle Galatasaray Meydan'ında taleplerimizi haykırıyoruz:
BM sözleşmesi imzalansın
“Cezasızlık ve adaletsizlik üreten bu sistemin bütününde köklü yasal, idari ve adli değişiklikler yapılsın! Cezasızlık politikasına son verilerek, insanlık suçları ve bu suçların failleri görünür kılınsın! Devletin kaybettiği evlatlarımızın akıbeti açıklansın ve failleri yargılansın!
“Hakikat ve adalet hakkımız yasal güvence altına alınsın. Türkiye, yıllardır imzalamaktan kaçındığı Birleşmiş Milletlerin Bütün Kişilerin Zorla Kaybedilmeden Korunmasına Dair Sözleşme'yi imzalasın.
“500. haftamızda bir kez daha ilan ediyoruz; mücadelemizden vazgeçmeyeceğiz. Biliyoruz ki, biz vazgeçersek evlatlarımız asıl o zaman kaybolacak. İnsanlık onuru asıl o zaman yara alacak.
“500. haftamızda bu topraklarda yaşayan herkese sesleniyoruz: "Yok edilmek istenen yalnızca evlatlarımız değil, insanlığın vicdanıdır. İnsanlık onurunu hedef alan bu suç karşısında susmayın! Kayıplar mücadelesini destekleyin. Hakikat ve adalet talebimize sesinizi katın.”
Fehmi Tosun’un hikayesi:
“36 yaşındaki 5 çocuk babası Fehmi Tosun kimliğine sahip çıkan bir Kürt'tü. 19 Ekim 1995 günü silahlı, telsizli sivil polisler tarafından 34 UD 597 plakalı beyaz Renault araca zorla bindirilerek İstanbul/ Avcılar'daki evinin önünden götürüldü.
Eşi ve çocukları aracın ardından koştu. Fehmi onlara "Beni öldürecekler!" diye bağırdı. Olay gündüz vakti komşuların gözü önünde gerçekleşti.
Eşi Hanım Tosun ve İHD tüm yasal yollara başvurdu. Fehmi Tosun'un gözaltına alındığı devletin tüm kademelerince inkar edildi. 4 yıl sonra gözaltına alınan Fehmi'nin kardeşine, Terörle Mücadele Şubesi'nde 'Seni de ağabeyin gibi öldürülelim mi?' denildi.
Türkiye AİHM'de kabul etti
İç hukuktan sonuç alınamayınca dava AİHM'e taşındı. 17 Eylül 2003 tarihinde, AKP Hükümeti AİHM'e yaptığı savunmada Fehmi Tosun'un gözaltında kaybedildiğini kabul ederek, etkili soruşturmaların yürütülmesini zorunlu kılan talimatları vermeyi taahhüt etti. Bu taahhüdün üzerinden tam 11 yıl geçmesine rağmen hiçbir şey yapılmadı.
Fehmi Tosun hala kayıp, yıllardır Galatasaray'dan kimliklerini açıkladığımız Fehmi Tosun'un failleri ve sorumluları hala korunmaya devam ediyor. Tosun, ailesine teslim edilinceye kadar, onu kaybedenler hesap verinceye kadar biz onu aramaktan, faillerinin peşinde olmaktan vazgeçmeyeceğiz.” (BK/NV)
* bianet'in 500. hafta haberleri için tıklayınız.