"Valilik, Fatma Şahin'in ziyaret ettiği Tarlabaşı Toplum Merkezi'ne yok diyor"
Avukat Sevgi Kalan Güvercin, derneğin projelerini anlatırken "Devletin de STK yoluyla desteklediği bir projeleri var" dedi. Bir sonraki duruşma 29 Eylül'e bırakıldı.
Tarlabaşı Toplum Merkezi'ne (TTM) açılan davaların ilki bugün 8. Sulh Hukuk Mahkemesi'nde görüldü.
On beş yıldır Tarlabaşı'nda çocukların ve kadınların bir araya gelebilecekleri güvenli alanları kurmak için çalışan Tarlabaşı Toplum Merkezi (TTM), medyadaki nefret söylemi ve hedef gösterme haberleriyle başlayan ve idari ve hukuki yaptırımlarla devam eden bir süreç yaşıyor.
Duruşmayı hak savunucuları ve sivil toplum örgütleri de takip ederken çok sayıda kişi duruşma salonu küçük olduğu için salona alınmadı.
"Yokluğun tespiti" davasının ilk duruşması saat 11.45'te başladı.
Aile Bakanlığı müdahillik talebinde bulundu
Duruşmada İstanbul Valiliği avukatı şunları söyledi:
"Tarlabaşı'nda faaliyet yürütmek için kuruldu bu dernek ama sonrasında kendiliğinden son verdi faaliyetlerine. Tüzükte yazan buydu. 2007 Eylül ayında faaliyetine son verdi resmi olarak. Fakat dernek faaliyetlerini sürdürüyor. Bu nedenle davamızın kabul edilmesini istiyoruz."
Aile Bakanlığı avukatı müdahillik talebinde bulundu.
"Devletin de desteklediği bir proje var"
Derneğin avukatı Sevgi Kalan Güvercin ise şöyle konuştu:
"Bakanlığın müdahillik talebi dernekle ilgili değil, reddedilmeli. Dernek çok sayıda çalışanı olan bir dernek. 87/1.maddede 'amacına ulaştı' deniyor bu nedenle 'kapatılmalı' diyorlar.
"Bu argüman gerçeği yansıtmıyor. Tarlabaşı Toplum Merkezi'nin varlığı Bilgi Üniversitesi'ne bağlı değil. Toplum merkezi olarak çalışan bir dernek burası. Davacı derneğin amaçlarını saptırıyor. Derneğin iki amacı daha var. Tarlabaşı'nda yaşayanların hayatlarını kolaştırmak ve çocuklara, kadınlara destek olmak amaçları arasında.
"Ayrıca Suriyeli ve Türkiyeli çocuklara destek için projeler yapan bir dernek. Devletin de STK yoluyla desteklediği bir projeleri de var. Tarlabaşı yoksullukla mücadele eden bölge olmaktan çıkarsa o zaman amacını gerçekleştirmiş olur. Derneğin tüzüğünde yer alan amacının can yakıcı bir sorun olarak sürdüğünü söylüyoruz. Bölgedeki yoksulluğu sayılarla anlatacağız.
"Tarlabaşı Toplum Merkezi henüz amacını gerçekleştirmedi. Ayrıca bazı iddialar var, hepsi subjektif. Derneğin amacının saptırıldığını görüyoruz. Bu davanın açılması örgütlenme özgürlüğüne müdahaledir. Temel hak ve özgürlüklere aykırıdır. 15 yıl önce kurulan bir dernekten söz ediyoruz, pek çok denetimden geçiyoruz. Bugün gelinen noktada derneğin amacı gerçekleşti dersek bu keyfilik olacak.
"AİHM kararlarını da hatırlatmak isterim. Mahkeme 'derneklerin içişlerine karışamazsınız' diyor. Siz bir derneği kapatamazsınız diyor. İhtar verebilirsiniz diyor. Bugün kapatma kararı verildiğinde AİHM de etkileniyor. Dolayısıyla kapatılamaz, hukuki değildir. Davanın reddine karar verilmesini talep ediyoruz, bu, örgütlenme özgürlüğüne müdahaledir çünkü."
"Bakanlığın denetimi hukuka uygun değil"
Dernek avukatı Buse Karataş şunları söyledi:
"Dernek, Haziran 2017'de kuruldu sayısız denetim görüyor. Hiçbir yaptırımla da karşılaşmıyor. Ta ki İçişleri Bakanlığı'nın denetimine kadar, ki o da bu davanın konusunu oluşturuyor. Bakanlığın denetimi hukuka uygun değil, yetkiyi kötü kullanmışlar. Dernek her türlü bilgi - belgeyi sunuyor buna rağmen Bakanlık derneğin yok olduğunu iddia ediyor.
"Hiçbir gerçeğe dayanmadan bu iddiayı ortaya koyuyor. Biz bu dava dilekçesinde somutlaştırma ve hukuki argüman görmüyoruz. Dava kurgu edebi bir eser olsaydı fantastik bir öykü olurdu. 'Bilgi Üniversitesi'nin projesi olarak kurulduğundan amacı bitmiştir' deniyor, bizim toplum merkezinin ne olduğunu anlatmamız gerekiyor."
Avukat Buse Kayataş sözlerini şöyle sürdürdü:
“Toplum merkezleri devlet tarafından destekleniyor. TTM dönemin en önde gelen STK’lerinden biri, bu konuda bir kitap da yazıldı. Kamu yararı kamuya sunduğu yarar kitaplaştırıldı. Bilgi Üniversitesi’nin projesi ile bu dernek arasında hukuki bir bağ yok. Zaten öyle bir bağ da gösterilmiyor, zaten yok. Ama kapatılması için yazılan dilekçede, ‘2007’den itibaren bu dernek yok’ diyor. ‘Kurulduktan üç ay sonra bu dernek kendini kapattı’ diyor. O zaman bu dernek 15 yıldır ne yapıyor? İdari makamlarla projelerle gerçekleştiriyor. Kimse de demiyor “Bu dernek yok”. Dernek tüzükteki amaçlarını gerçekleştirmeye çalışıyor. Karşı tarafın iddiası gerçek değil keyfidir, biz bu davanın reddini istiyoruz.”
“Aile Bakanlığı derneğin yanında olmalıydı"
Daha sonra dernek avukatlarından Selmin Cansu Demir de şunları söyledi:
“Aile bakanlığının çocuk ve kadınlar yararına çalışan derneğin yanında olmasını isterdik. Karşısında olmasını değil
"Bu dava Tarlabaşı’nda yoksulluk yok demek mi? Ya da şu demek mi? Tarlabaşı’nda kadın ve çocuklar iyi durumda mı? Oysa araştırmalar diyor ki bu mahallede yoksulluk var. Çocuklar evleri geçindiriyor. Kadınlar okuma yazma bilmiyor.
“Dönemin bakanı Fatma Şahin 2013’te derneğe geliyor ve çalışmaları daha nasıl genişletebiliriz diye görüşüyorlar. İlgili haberleri görebilirsiniz. Davayı Avrupa Konseyi ilgili organları da yakından takip ediyor.
"Bu adliye koridorlarında dolaşalım suça itilen çocukları ve eşlerinden şiddet gördüğü için adalet arayan kadınları görürsünüz. O nedenle bu derneğin amacının kalktığını söylemeyiz.
"Biz bu meselede hukuku anlatmaya çalışıyoruz. Siz bugün ‘dernek yok’ derseniz biz mahalleye gidip bu çalışmaları artık faaliyet yapamayacağız demek zorunda kalacağız. Ben de meslektaşlarımın taleplerine katılıyorum ve davanın reddini talep ediyorum.
Bir sonraki duruşma 29 Eylül'de
Mahkeme, Aile Bakanlığına müdahillik talebine ilişkin dilekçe sunmak üzere 2 hafta süre verilmesine, İstanbul İl Dernekler Müdürlüğüne müzakere yazılarak davalı derneğin dosyasının celbine, davalı dernek vekillerinin derneğe ait defterlerinin ve yönetim kurulu karar defterlerini sunmak üzere iki hafta süre verilmesine karar verdi.
Tarafların dilekçelerinde gösterdikleri delilleri dosyaya sunmaları için 2 hafta süre verilmesine bu nedenlerle duruşmanın 29 Eylül'e bırakılmasına karar verildi.
Öte yandan Valilik avukatları, derneğe dair faaliyet durdurma kararının reddine itiraz edeceklerini açıkladı.
Duruşma öncesi hak savunucularından açıklama
Duruşma öncesi Çağlayan Adliyesi önünde sivil toplum örgütleri ve hak savunucularının katıldığı bir basın açıklaması yapıldı.
Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) İstanbul Şube Temsilcisi Ümit Efe'nin yaptığı açıklama şöyle:
"Gönüllü bir çaba"
"Bugün Tarlabaşı Toplum Merkezi'ne açılan bu haksız davaya ses çıkarmak için toplandık.
"2007 yılında Beyoğlu Tarlabaşı'nda kuruldu Tarlabaşı Toplumunu Destekleme Derneği, daha çok bilindiği adıyla Tarlabaşı Toplum Merkezi...
"Dışlanan, derin yoksulluk ve göçün beraberinde getirdiği sorunlarla mücadele eden bölge sakinlerini güçlendirmeyi, mahalleye yönelik önyargıları azaltmayı, çocuklara, gençlere ve kadınlara destek olmayı amaçlayan gönüllü bir çabaydı.
"Başta Tarlabaşı'nda olmak üzere Türkiye ve dünyadaki her türlü ayrımcılığa karşı çalışmak, yerelde insan hakları uygulamalarını yaygınlaştırmak, hak temelli bir sosyal hizmet modeli geliştirmek ve sanatla iç içe birlikte üretmeyi ve ortak yaşama kültürünü geliştirmeyi dert edindi kendine. Yurtiçinden ve yurtdışından birçok kuruluşla da işbirliği içerisinde güçlenmeye ve güçlendirmeye çalıştı 15 senedir.
"Ancak, Dernek, Haziran 2021'de, daha iyi bir toplum için çaba gösteren birçok sivil toplum örgütü ve bu alana gönül veren kişinin endişelerinden biriyle yüzleşti. Medyadaki nefret söylemi ve hedef gösterme haberleriyle başlayan, idari ve hukuki yaptırımlarla devam eden, keyfi ve öngörülemez bir süreç deneyimliyor Tarlabaşı Toplumunu Destekleme Derneği.
"Susturulma ve kapatılma tehdidi"
"Bugün susturulma ve kapatılma tehdidiyle karşı karşıya.
"Tarlabaşı Toplumunu Destekleme Derneği örneğinde bugün yaşananların Türkiye'de örgütlenme özgürlüğü alanında yaşanan gerilemenin doğal bir uzantısı olduğunu düşünüyoruz. Tarlabaşı Toplumunu Destekleme Derneği'nin hedef gösterilerek ve yürüttüğü faaliyetler çarpıtılarak kapatılmaya çalışılması, tüm sivil topluma yönelik bir tehdit olarak karşımızda duruyor.
"Adil, insan haklarına saygılı ve kapsayıcı bir toplumun ancak güçlü bir sivil toplumla birlikte inşa edilebileceğine inanıyoruz. Bu nedenle Tarlabaşı Toplumunu Destekleme Derneği'nin yanındayız.
"Bugün burada iyi ki varsın TTM diyerek kampanyaya imza veren örgüt ve hak savunucuları olarak örgütlenme özgürlüğüne yönelik saldırıların durdurulmasını ve sivil topluma yönelik baskılara son verilmesini istiyoruz. Tarlabaşı Toplumunu Destekleme Derneği'ne açılan davaların düşürülmesini ve güvenli bir şekilde çalışmalarına devam edebilmesini talep ediyoruz."
bianet kadın ve LGBTİ+ haberleri editörü (Ekim 2018- Şubat 2025). bianet stajyerlerinden (2000-2001). Cumhuriyet, BirGün, DİHA, Jinha, Jin News, İMC TV için muhabirlik yaptı. Rize'de...
bianet kadın ve LGBTİ+ haberleri editörü (Ekim 2018- Şubat 2025). bianet stajyerlerinden (2000-2001). Cumhuriyet, BirGün, DİHA, Jinha, Jin News, İMC TV için muhabirlik yaptı. Rize'de yerel gazetelerde çalıştı. Sivil Sayfalar, Yeşil Gazete, Journo ve sektör dergileri için yazılar yazdı, haberleri yayınlandı. Hemşin kültür dergisi GOR’un kurucu yazarlarından. Yeşilden Maviye Karadenizden Kadın Portreleri, Sırtında Sepeti, Medya ve Yalanlar isimli kitaplara katkı sundu. Musa Anter Gazetecilik (2011) ve Türkiye Psikiyatri Derneği (2024) en iyi haber ödülü sahibi. Türkiye Gazeteciler Sendikası Kadın ve LGBTİ+ Komisyonu kurucularından. Sendikanın İstanbul Şubesi yöneticilerinden (2023-2027). İstanbul Üniversitesi Avrupa Birliği ve Bilgi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümlerinden mezun. Toplumsal cinsiyet odaklı habercilik ve cinsiyet temelli şiddet haberciliği alanında atölyeler düzenliyor. Şubat 2025'den bu yana kadın haberleri editörü olarak çalışıyor.
Manken Aktivist Melisa Aydınalp’ten erkek şiddeti protestosu
“Aile Yılı Değil, Mücadele Yılı – Şubat’ta 16 Kadın Öldürüldü” yazılı döviz taşıyan Aydınalp, "Bir kez daha vurguluyoruz: Kadınların ölümünün tek sorumlusu erkek şiddetidir" dedi.
Manken ve aktivist Melisa Aydınalp, 15 Mart Cumartesi günü Karaköy’de erkek şiddetine dikkat çekmek amacıyla bir eylem yaptı.
“Aile Yılı Değil, Mücadele Yılı – Şubat’ta 16 Kadın Öldürüldü” yazılı döviz taşıyan Aydınalp, eylemin amacını şu sözlerle açıkladı:
"Kadın haklarının evrensel olduğu bir düzende getirilen kısıtlamaları kabul etmiyoruz. Kadın haklarının yaygınlaşması gereken bir dönemde, bu yılın 'Aile Yılı' ilan edilmesini ve kadınların sosyal hayattaki ve iş hayatındaki yerlerini yok etmeye çalışan sistemi kınıyoruz. Sadece şubat ayında ülkemizde 16 kadın öldürüldü, 31 kadın ise şüpheli şekilde hayatını kaybetti.
Bugün gerçekleştirdiğimiz eylem, yalnızca Türkiye’de değil, İran’da da kadınların patriyarka tarafından yok sayılmasına karşı bir duruş niteliğindedir. Kadınların varlığı ne sosyal hayattan ne de dünya üzerinden silinebilir. Kadın ölümleri bizi susturmayacak! Bir kez daha vurguluyoruz: Kadınların ölümünün tek sorumlusu erkek şiddetidir.”
Herkesin bir Ahmet Kaya şarkısı olduğu gibi bir de favori 8 Mart dövizi yok mu?
Neşeyle, cesaretle, inatla... Her barikat aşılır, her baskı karşısında ses daha da yükselir. Çünkü bu, sadece bir günün değil, hayatın mücadelesi. Ne diyorduk, "Hür doğdum hür yaşarım sana ne..."
Fotoğraflar: Evrim Kepenek / bianet 8 Mart 2025 Cihangir
Bu yıl 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde meydanlar, salonlar ve üniversiteler yine kadınların sesiyle yankılandı. Herkesin bir Ahmet Kaya şarkısı olduğu söylenir, herkesin favori bir 8 Mart pankartı / dövizi de vardır diye düşünüyorum. Benim favorim yukarıda, diğerlerini de aşağıda paylaşacağım.
İktidar baskıyı artırdıkça, kadınlar ve LGBTİ+’lar da yaratıcılıklarını katlıyor. Mücadelenin yolu neşeli direnmekten, gülüp geçerken bile sözünü söylemekten, korkmamaktan geçiyor. “Cesaret bulaşıcıdır” derler, şüphesiz öyle. Ama kadınların cesareti en bulaşıcı olanı.
Bu yıl da yasaklara rağmen kadınlar 8 Mart’ı kutladı. Çoğu yerde de böyle haber oldu “yasaklara rağmen”. Pardon kadınlar ve LGBTİ+’lar için “yasak ne ayol?”
Sanırım şöyle ifade etmek daha doğru olur: Kadınlar yasak tanımadı, engelleri aştı, geçti. Her barikatı polis açtı çünkü binlerce kadına müdahale etmeyi göze alamadılar. Ne yazık ki gece ilerledikçe ayrılmak isteyen gruplara saldırılar başladı, gözaltılar yaşandı. Ertesi gün hepsi serbest bırakıldı ama bu bile gereksiz bir iş yükü oldu, hem onlar için hem de kadınlar için.
Bir ara öyle bir an yaşandı ki eylem bitmiş, herkes gitmiş ama polis hâlâ “Buradan çıkamazsınız” diyor. “Tamam, şuradan geçelim” diyoruz, “Hayır, orası da yasak.” Yani, girmemize izin vermedikleri alandan çıkmamıza da izin vermediler. En sonunda bir kafeye oturmak zorunda kaldık. Cihangir kafelerinde oturup eylemi izleyenlerin sohbetlerine kulak misafiri olmak da başlı başına bir deneyimdi. Ona belki başka bir yazıda değinirim.
Aile Yılı: Kadın haklarına sistematik saldırı
*Maltepe Üniversitesi etkinliğinden / 5 Mart 2025
Her 8 Mart’ta olduğu gibi bu yıl da birçok üniversitenin davetlisiydim. Teşekkürler. Maltepe Üniversitesi Atatürkçü Düşünce Kulübü’nün konuğuydum mesela. Orada, Psikolog Erbil Aydınlık ve sevgili moderatörümüz Runerm Ateş’le bir aradaydık. Aklımda en çok Avukat Tuba Torun Erdoğdu’nun konuşması kaldı.
Tuba, son dönemin en tartışmalı konularından biri olan “Aile Yılı” meselesine takmış durumda. Ve haksız da değil. Panelde, özetle, “Aile Yılı” adı altında kadın haklarına yönelik sistematik saldırılar, LGBTİ+ karşıtı yasa taslağındaki korkunç düzenlemeler konuşuldu.
Tuba’nın vurguladığı şey netti:
“Boşanmaların artmasına çözüm bulacağız” diye başlayan süreç, kadınları aile içinde sıkıştırmaya, boşanmalarını zorlaştırmaya, istismara karşı sessiz kalmaya zorlamaya ve LGBTİ+’sarı tamamen yok saymaya dönüştü.”
Peki, bu Aile Yılı ne zaman ortaya çıktı ve nasıl bir altyapıya sahip?
2016’dan Bugüne: Aile Yılı'nın arka planı
Aile Yılı’nın temelleri 2016’da atıldı. Boşanma oranlarının arttığını gören iktidar, Meclis’te bir komisyon kurdu ve bir rapor hazırlattı. Ancak bu rapor, aileyi korumaktan çok kadın haklarına doğrudan saldırıyı içeriyordu. İçinde neler mi vardı?
Çocuk istismarcısına af: Eğer istismarcı mağdur çocukla evlenirse, cezasının düşmesi ya da affedilmesi öneriliyordu.
Müftülük yasası: Resmi nikahın yanı sıra dini nikahın da kolaylaştırılması sağlanıyordu.
Aile arabuluculuğu: Boşanmayı zorlaştıran bir mekanizma getiriliyordu.
Kadın istihdamının engellenmesi: "Kadının yeri evidir" fikrini yayan düzenlemeler öne çıkıyordu.
Nafakanın sınırlandırılması: Kadınların ekonomik güvencesini azaltmaya yönelik düzenlemeler öneriliyordu.
Bu politikalar “aileyi korumak” bahanesiyle kadınları daha fazla mağdur etti. Boşanmalar azalmadı, sadece kadınlar daha fazla şiddete, ekonomik bağımlılığa ve çaresizliğe mahkûm edildi.
Türkiye Merkezli bir İslam Projesi mi?
Torun Erdoğdu’nun verdiği bilgilere göre, Aile Yılı’nın yalnızca iç politika hamlesi olmadığını görüyoruz. 2015’te, İslam Dünyası Sivil Toplum Kuruluşları Birliği adı altında bir yapı oluşturuldu. Bu yapı, Türkiye merkezli bir şekilde uluslararası düzeyde bir “İslami aile modeli” oluşturmayı hedefliyor.
2015’te Türkiye’de düzenlenen İslam Dünyası Aile Konferansı, bu sürecin önemli bir kilometre taşıydı. Burada yapılan konuşmalarda şu hedefler netleşti:
Kur’an ve sünnete dayalı bir aile yapısını temel alan sosyal politikalar oluşturmak.
Aile enstitüleri kurarak devlet politikalarını etkilemek.
Kadını bireysel hakları olan bir insan olarak değil, “anne” olarak konumlandırmak.
Ve işte tam da bu yüzden, 25 Aralık 2024’te Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle Türkiye’de resmen Aile Enstitüsü kuruldu.
Misyonu çok açık: “Aile yapısının ve değerlerinin korunması.” Ama altını biraz kazıyınca, kadınları bireysel haklarından soyutlamak ve onları sadece aile içindeki bir figür olarak tanımlamak için yürütüldüğünü görüyoruz.
Aile Yılı kapsamında başlatılan projelere bir bakalım:
Aile Danışmanlığı
Temel Aile Bilinci
Huzurlu Aile, Güçlü Toplum, Güvenli Gelecek Projesi
Evliliğe İlk Adım Seminerleri
Ailede Merhametin Sağlanması
Aile İçi Çatışmaların Önlenmesinde Dini Referanslar
Kadın kelimesi geçiyor mu? Hayır. Çünkü bu projeler, kadınları birey olarak değil, sadece aile içindeki bir rol ile ele alıyor. Zaten bu yüzden yıllar önce Kadın ve Aile Bakanlığı’nın adından “kadın” kelimesi çıkarıldı.
Torun Erdoğdu konuşmasını şöyle noktaladı:
“Kadınları yalnızca anne, eş, aile figürü olarak görmek isteyen zihniyetin çabası boşuna. Çünkü dünya değişiyor. Gençler dünyayla daha bağlantılı. En muhafazakâr ailelerde bile engellenemeyen bir değişim yaşanıyor. Kadınlar neyi kaybettiklerini biliyor. Ve mücadeleyi bırakmayacaklar.”
Üstelik yeni bir yasa tasarısı geliyor. LGBTİ+’lar başta olmak üzere toplumun tamamına nefes bile aldırmayacak kadar sert. 2017 Anayasa değişikliğinden sonra gördüğümüz en korkunç taslak olabilir.
"Şüpheli ölüm yoktur gizlenen erkek şiddeti vardır"
Panelde şu noktalara değindim. Kadınlar en güvendikleri yerlerde, en yakınları tarafından öldürülmeye devam ediyor. Urfa’da Pınar, Manisa’da Yeşim, Çanakkale’de akademisyen Tuğba şüpheli şekilde hayatlarını kaybetti. Katilleri ya hiç ceza almadı ya da hafifletici sebeplerle serbest bırakıldı.
İktidarın “Aile Yılı” politikaları, kadın haklarını daha da kısıtlamaya çalışıyor. "Komşu annelik" gibi projelerle kreş ihtiyacı geçiştirilirken, kadınlar ev içinde ücretsiz bakım emeğine mahkûm ediliyor. Nafaka hakkının sınırlandırılması, boşanmanın zorlaştırılması ve kadın istihdamını azaltan adımlar hep aynı bahaneyle sunuluyor: Aileyi korumak.
Bilirsiniz hemen her film başladığı yerde biter bu yazı da öyle olsun, başa dönecek olursam, favori pankartlarımın üçünü buraya bırakıyorum.
Ne diyorduk “Hür doğdum hür yaşarım, sana ne, sana ne! Köle miyim sana ben...”
bianet kadın ve LGBTİ+ haberleri editörü (Ekim 2018- Şubat 2025). bianet stajyerlerinden (2000-2001). Cumhuriyet, BirGün, DİHA, Jinha, Jin News, İMC TV için muhabirlik yaptı. Rize'de...
bianet kadın ve LGBTİ+ haberleri editörü (Ekim 2018- Şubat 2025). bianet stajyerlerinden (2000-2001). Cumhuriyet, BirGün, DİHA, Jinha, Jin News, İMC TV için muhabirlik yaptı. Rize'de yerel gazetelerde çalıştı. Sivil Sayfalar, Yeşil Gazete, Journo ve sektör dergileri için yazılar yazdı, haberleri yayınlandı. Hemşin kültür dergisi GOR’un kurucu yazarlarından. Yeşilden Maviye Karadenizden Kadın Portreleri, Sırtında Sepeti, Medya ve Yalanlar isimli kitaplara katkı sundu. Musa Anter Gazetecilik (2011) ve Türkiye Psikiyatri Derneği (2024) en iyi haber ödülü sahibi. Türkiye Gazeteciler Sendikası Kadın ve LGBTİ+ Komisyonu kurucularından. Sendikanın İstanbul Şubesi yöneticilerinden (2023-2027). İstanbul Üniversitesi Avrupa Birliği ve Bilgi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümlerinden mezun. Toplumsal cinsiyet odaklı habercilik ve cinsiyet temelli şiddet haberciliği alanında atölyeler düzenliyor. Şubat 2025'den bu yana kadın haberleri editörü olarak çalışıyor.