* Fotoğraf: Tomislav Medak
Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın (TİHV) “Salgın Sonrası Dönemde İnsan Hakları Gündemi” başlıklı sempozyumunda insan hakları mücadelesinin önündeki yeni imkan ve riskler tartışılıyor. Bugün başlayan ve dört gün sürecek sempozyum, çevrimiçi olarak Türkçe ve İngilizce çeviriyle gerçekleşiyor.
Sempozyumun ilk gününde Marksist düşünür Étienne Balibar, Nilgün Toker’in moderatörlüğünde “Tek dünya, tek sağlık, tek tür? Salgında kozmopolitika” başlıklı sunum gerçekleştirdi.
“İnsan hakları merkezli bir pandemi mücadelesi”
Balibar’dan önce sempozyumun açılış konuşmasını yapan TİHV Başkanı Metin Bakkalcı, “Daha rahat nefes alacağımız günler, hepimizin de çabalarıyla, yakın...” dedi.
Sempozyumun kolektif bilgi üretim süreçlerine bir katkı olacağını ifade eden Bakkalcı, “Pandemi sonrası hiçbir şey aynı olmayacak diyoruz ama ne olacak, nasıl olacak? Bu sorulara birlikte yanıt arayacağız. İnsan hakları merkezli bir pandemi mücadelesi elzemdir” diye konuştu.
“İnsan türü dünyayı sömürüyor”
Étienne Balibar, “Tek dünya, tek sağlık, tek tür? Salgında kozmopolitika” başlıklı sunumunda pandemi çerçeveside, toplumsal ve etik sorunlara değineceğini söyledi:
“2007 yılında her ikisi de BM örgütü olan Dünya Sağlık Örgütü ve Gıda ve Tarım Örgütü uzmanlarının geliştirdiği “Tek dünya tek sağlık, Manhattan ilkelerinden” hareketle konuşmama bu başlığı koydum. Bu, epidemileri koruma ve önleme kampanyasında dair bir metindi.
“Amacım, bu metne antropolojik, siyasi ve etik boyutlar katmak. Çünkü hem pandemi hem birlikte gelen kriz ikinci yılına girdi ve yakın zamanda biteceğine dair bir işaret görmüyoruz.
“Bu olgu bütün insanlık için kritik bir durumu ortaya koydu, çevrenin ve iklimin çıkarları açısından geçmişe kıyasla çok daha ortak bir eyleme ihtiyaç var artık.
“İnsanlar artık biyoçeşitlilik içinde istisna bir tür olarak değerlendirilmemeli ki, insan türü bu çeşitliliği tehdit ediyor. İnsanların dünyaya karşı sorumluluğunu vurgulamak istiyorum.
“İnsan türü dünyanın bütünüyle bir ilişkiye sahip ve küreselleşmeyle birlikte pandemiyi de bunun bir sonucu olarak değerlendirebiliriz. Kapitalizmin şimdiki haliyle insanlık, bütün dünyayı sömürür hale gelmiş durumda.
“İnsanların tür olarak ahlaki yükümlülüğü var. Pandemi, bir aciliyeti ortaya koydu. Küresel ısınma ve çevre kriziyle birlikte COVID-19 sözkonusu olduğunda sorun her yere yayılmış oldu.”
“Bu politikalarla kimseyi korumak mümkün değil”
Dünya Sağlık Örgütü’nün konumunun da “tartışmasız” olmadığını belirten Balibar sözlerine şöyle devam etti:
“Aşının kullanımı ve dağıtımı, milliyetçi, emperyalist, post emperyalist politikaların ve az sayıdaki ilaç şirketi arasındaki şiddetli rekabetin bir aracı haline gelmiş durumda. Afrika’da üretilen aşıların yalnızca toplam yüzde 1,8’i kullanıldı. Bu yalnızca ahlaki çöküş değil, sanitasyon açısından da bir felaket. Dünya, bağışıklık kazanmış ülkeler ve kazanmamış olanlar olarak ikiye ayrılacak.
“Zengin ülkelerin egoist politikaları ve aşı şirketlerinin kar odaklı stratejileri ile kimseyi korumak mümkün değil.”
“Hastalıkta, virüs kadar toplumsal koşullar da etkili”
Pandemiyle eşitsizliğin daha da görünür olduğunu ifade eden Balibar “İnsan hakları, ölüm-kalım meselesiyle doğrudan bağlantılı olan halk sağlığı meselesinden ayrılamaz. İnsan haklarının kavramsallaştırması, hakların biyopolitikasıyla bağlantılıdır” dedi.
“Bağışıklık, izole halde elde edilebilecek bir şey değil. Dr. Horton, Lancet pandemi yerine “sindemi” kelimesini ortaya attı. Sadece virüsün değil, eşlik eden başka etmenlerin hastalıktaki etkisinden bahsetti.
“Yani virüsün etkisinde toplumsal koşullar, yaş, toplumsal cinsiyet, ırk gibi barınma ve beslenme olanakları ile yaşam koşulları gibi sınıf farklılıkları da değerlendirmede devreye giriyor.”
“Dünya radikal değişimlerden geçiyor”
Dünyanın radikal değişimlerden geçtiğini ifade eden Balibar, “Şimdiden farklı bir dünyada yaşıyoruz. Tarihte ilk kez her bir insan başka bir insanla iletişim kurabilir hale geldi teknolojiyle. Yüzyıllar boyu biriken çevre krizinin etkisi de yüksek bir boyutta. Kuzey-Güney bölünmesi, keskin bir Doğu-Batı bölünmesine eşlik ediyor. Bu durum da bize bazı görevler yüklüyor” dedi.
Bu noktada küresel eylemlerden bahseden Balibar, gelişmelerin, tüm insanların tek bir dünyada yaşadığını anlamamızı da sağladığını ifade etti.
Pandeminin başında Aganben’in “pandeminin ikincil önemde olduğu, egemen aygıtların ve güvenlik güçlerinin bunu manipülasyon ve yönetme aracı olarak kullandığı” görüşlerine değinen Balibar, bu görüşe tam olarak katılmasa da pandeminin bir araç olarak kullanıldığını düşündüğünü söyledi.
Étienne Balibar hakkında
UC Irvine'de felsefe ve politik teori dersleri veriyor. Kitleler, Sınıflar ve Düşünceler kitabında, Kapital'de, tarihsel materyalizm kuramının, kapitalizmde bir mülkiyet biçimine dönen işgücünün çözümlenmesi özelinde, eleştirel kuram ile çelişkisini tartışır. Barış İçin Akademisyenler inisiyatifinin bildirisine imza atan 1128 akademisyen arasındaydı.
Neler tartışılacak?
Sempozyumda yanıt aranan, tartışılacak sorular şöyle:
* Devletlerin şirketleştiği bir dünyada adalet sorusu nerede duruyor?
* Popülist iktidarlar hakikati nasıl değersizleştiriyor?
* Yeni teknolojiler insan hakları açısından ne ifade ediyor?
* Salgın sonrası insan hakları mücadelesi, hangi hak alanlarını, hangi araçlarla, hangi imkan ve riskler dahilinde ele almalı?
* Etkili mücadele yöntemleri neler? Yeni meydan okumalara yanıt verecek bir insan hakları mücadelesi nasıl şekillenmeli?
Sempozyuma buradan kayıt olabilirsiniz.
Sempozyum programı ve detaylar için tıklayın.
(AS)