"Failler belli, kayıplar nerede?" sorusu 700 haftadır Galatasaray Meydanı'nda soruluyor.
700 hafta önce meydanda olan bir çok isim adalet taleplerinin karşılandığını göremeden hayatını kaybetti.
Onların mücadelesini geride kalanlar, yeni kuşaklar devam ettiriyor.
700. haftada Galatasaray Meydanı'nın sesi olmuş Cumartesi Anneleri/İnsanları'nı anıyoruz.
Berfo Kırbayır
"Benim evladım gelir diye kapıyı bacayı açık bıraktım. Ay geçti, gün geçti, sene geçti benim çocuğum gelmedi. Benim çocuğum ölmüşse cenazesini bana versinler. Ben bu yollara kadar düştüm, acaba soran var mıdır ki Cemal Kırbayır'ın anası buralara nasıl geldi."
8 Ekim 1980'de gözaltına alındıktan sonra bir daha kendisinden haber alınamayan Cemil Kırbayır'ın annesi.
21 Şubat 2013’te, 105 yaşında hayatını kaybetti.
Ömrünün son 33 yılında oğlu için mücadele etti. Şubat 2011’de dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan ile görüşen kayıp aileleri arasındaydı.
"Evren buraya gel"
Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya'nın yargılandığı 12 Eylül davasının duruşması için Kars'tan Ankara'ya giden Berfo Kırbayır, Evren ve Şahinkaya'nın rahatsızlıklarını gerekçe göstererek duruşmaya gelmemesi üstüne "Kenan Evren sen hiç utanmadın mı benim çocuğumu öldürürken? Evin yıkılsın ocağın sönsün. Sen benim evimi yıktın. Elin ayağın titremesin Evren buraya gel" demiş, hakime de "Sen o namussuzu neden buraya getirmedin" diye seslenmişti.
"Sizin, bizim sorunlarımızı çözmekten daha mühim ne işiniz var?"
2012'de dönemin Adalet Bakanı Sadullah Ergin'e yazdığı mektupta şöyle demişti:
“32 yıldır devletin gözaltına alarak kaybettiği üniversite öğrencisi oğlum Cemil Kırbayır'ı arıyorum.
“Başvurmadığımız makam kalmadı, devletin bize cevabı her seferinde baskı ve tehdit oldu. 5 Şubat 2011'de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile görüştüm, umutlandım...
“Ardından komisyon kuruldu, komisyonun raporuna göre, Cemil gözaltında öldürülmüş, bedeni kaybedilmişti.
“Raporda oğluma işkence yapanların ismi de yer aldı. Ama aradan neredeyse bir yıl geçti, ne oğlumun kemikleri bulundu ne onu öldürenler yargı önüne çıkarıldı.
“32 yıllık hukuksuzluk devam etti.
“Adaletten sorumlu bakan ile görüşüp 'Bu ne biçim adalet' demek istedim, 'Mühim işlerim var, ona ayıracak zamanım yok' demiş. Sizin, bizim sorunlarımızı çözmekten daha mühim ne işiniz var?”
Cemil Kırbayır dosyası: TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu'nun gözaltında kaybedilenlerle ilgili alt komisyonu, Nisan 2011'de tamamlanan raporunda, darbeden bir gün sonra, 13 Eylül 1980'de evinden alınan Cemil Kırbayır'ın "gözaltında öldürülmüş olduğu" kanaatine vardı. Dava açılmadı. Cemil Kırbayır'ın kemiklerine ulaşılamadı.
Berfo Kırbayır'ın 26 Ekim 2011'de "yaşam hakkı ve adil yargılanma hakkı ihlali" gerekçesiyle AİHM'de dava açtı. Dönemin hükümeti, AİHM savunmasında, Berfo Kırbayır'ın 26 Ekim 2011'de başvuru yaptıktan sonra 21 Şubat 2013'te öldüğü hatırlatılarak, "Varislerinin davayı onun ölümünden sonra sürdürme niyeti olduğunu gösteren bir bilgi ya da belge yoktur" dedi.
Fatma Morsümbül
“Hüseyin’in kemiklerini bulursam onları asla gömmeyeceğim, bir torba dikip ölünceye dek sırtımda taşıyacağım, öldüğümde Hüseyin’in kemikleriyle gömüleceğim. En büyük düşüm bu. Benim bu devletten iki oğul alacağım var. Devletin vatandaşı düşman gören politikası, savaş politikalarında ısrar etmesi sonucu iki evladımı kaybettim.”
"Siz hiç Cumartesi Annesi oldunuz mu? Olmayın, olmayın, biz olduk siz olmayın diye meydanlardayız”
18 Eylül 1980'de gözaltına alınarak kaybedilen Hüseyin Morsümbül’ün annesi.
26 Aralık 2016’da, 72 yaşındayken hayatını kaybetti.
Bingöl'de yaşıyorlardı. Eşi Hanefi Morsümbül ile altı çocukları vardı. 12 Eylül askeri darbesinden altı gün sonra, 18 Eylül 1980 akşamı asker ve polisler evlerini bastı. 19 yaşındaki ilk çocukları, Bingöl Lisesi öğrencisi oğlu Hüseyin Morsümbül’ü gözaltına aldılar. Oğullarını arayan Fatme ve Hanefi Morsümbül de gözaltına alındı. Baskılar artınca Bingöl'den İstanbul'a göç etmek zorunda kaldılar.
* Video: 1998 tarihli belgeselden.
Fatma Morsümbül, Galatasaray Meydanı'nda çocuklarının akıbetini arayan Cumartesi Anneleri'nden biri oldu. Çok kez gözaltına alındı.
Bir diğer oğlu, ağabeyinin adını alarak PKK'ye katılan Ekin Morsümbül, 2012 yılında hayatını kaybetti.
"Bu acıyı başka anneler yaşamasın diye barış istiyorum"
Fatma Morsümbül, 27 Eylül 2014’te hastanede olduğu için gelemediği Galatasaray Meydanı’na gönderdiği mektupla seslenmişti:
"Galatasaray'a sahip çıkmak Hüseyin'e sahip çıkmaktı.
"Ben hastanedeyim ama çocuklarım, torunlarım Galatasaray'da.
"Altı çocuklu, kendi halinde bir aileydik. Darbe sonrası askerler ve polisler basın yaptı. Lise öğrencisi oğlumun gözleri ve elleri bağlandı. 'İfadesini alıp beş dakika sonra geri getireceğiz' diye götürdüler. Bir daha göremedik.
"Hüseyin en büyük oğlumdu. Aklım fikrim hep ondaydı, sonraki eş çocuğuma annelik yapamadım. Çocuklarım birbirini büyüttüler.
"Ekin bu ortamda büyüdü, ağabeyinin adını alarak dağa gitti. Bir kaç yıl sonra çatışmada öldürüldü. Ölü bedenine işkence yaptılar.
"İki oğlumu bu kirli rant savaşında kaybettim. Evlat acısını biliyorum. Bu acıyı başka anneler yaşamasın diye barış istiyorum."
Hüseyin Morsümbül dosyası: Ailenin avukatı Eren Keskin, Hüseyin Morsümbül'ün akıbetini İçişleri Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı'na sordu. İçişleri Bakanlığı Nüfus İşleri Genel Müdürlüğü "Hüseyin Morsümbül Bakanlar Kurulunun 10.09.2003 ve 2003/6174 Sayılı kararı ile askerlik yapmadığı gerekçesiyle vatandaşlıktan çıkarılmıştır" yanıtını verdi. Fatma Morsümbül'ün 31 yıldır verdiği dilekçeler işleme konulmadı.
Asiye Doğan
"Devletten davacıyım, oğlumu istiyorum."
Asiye Doğan, 13 yaşında Dargeçit’te gözaltına alınıp kaybedilen Seyhan Doğan’ın annesiydi. 2000 yılında hayatını kaybetti.
13 yaşındaki oğlu Seyhan Doğan ve 9 yaşındaki oğlu Hazni Doğan’ın 29 Ekim 1995’te evlerinden gözaltına alınmasının ardından askeri tabura gitti. "Merak etme, çocukların gelir" yanıtını aldı. Birkaç gün sonra serbest bırakılan Hazni, işkence gördüklerini, Filistin askısına asıldıklarını anlattı. Seyhan'ın askıya ters asıldığını ve çok ağır işkence gördüğünü söyledi.
Seyhan'ın akıbetini öğrenemeyen Asiye Doğan Med TV'ye çıkıp "Devletten davacıyım, oğlumu istiyorum" deyince kendisi de kaybedildi ve gözaltına alındığı resmi makamlarca inkar edildi. Ailenin ısrarlı araması sonucu 11 gün sonra serbest bırakıldı. Ağır işkencelerden geçen Asiye Doğan'ın sağlığı bozuldu. Oğlunun akıbetini öğrenemeden hayatını kaybetti.
Ailelerin ve İHD Mardin Şubesi’nin takibi sonucu 17 Şubat 2012’de, Dargeçit’in Bağözü Köyü’nde kazı çalışması yapıldı. Buradaki toplu mezar kazısında Seyhan Doğan’ın kemiklerine ulaşıldı. Asiye Doğan ve eşi Ramazan Doğan'ın kemikleri İstanbul'daki mezarlarından çıkarılarak DNA örnekleri karşılaştırıldı. Seyhan Doğan’ın kemikleri Eylül 2013’te annesi ve babasıyla birlikte Dargeçit’te toprağa verildi.
Seyhan Doğan dosyası: Seyhan Doğan ile birlikte üçü çocuk birisi asker sekiz kişinin öldürülmesiyle ilgili beş askere 2014'te açılan dava Midyat Ağır Ceza Mahkemesi'nde sürüyor.
Hediye Coşkun
'Ben onlara aslan gibi bir oğul verdim. Onlar ise bana yanmış bir kilo kemik iade ettiler."
1995 yılında Dargeçit ilçesinde gözaltında kaybedilen 21 yaşındaki Abdurrahman Coşkun'un annesi.
14 Mayıs 2017’de hayatını kaybetti.
1993’te Mardin’in Dargeçit ilçesine bağlı Ulaş köyünde yaşarken eşi öldürülüp, evlerinin yıkılmasıyla birlikte Dargeçit’e göç etti. Abdurrahman Coşkun, 29 Ekim 1995'te ağır silahlı askerlerin ev baskınlarında gözaltına alınan yedi kişi içindeydi.
Ailelerin ve İHD Mardin Şubesi’nin takibi sonucu 17 Şubat 2012’de, Dargeçit’in Bağözü Köyü’nde kazı çalışması yapıldı
Hediye Coşkun 10 Kasım 2012’de Galatasaray’daki 398. kimliklendirme çalışmasının neden bitmediğini sormuştu. İnsan Hakları Derneği (İHD) Mardin Şubesi, 10 Haziran 2013'te Kızıltepe'nin Aysun (Tilzêrîn) köyünde yapılan kazı çalışmalarında Abdurrahman Coşkun'un kemiklerinin bulunduğu açıklanmıştı.
Gözaltında kaybedilen oğlunun kemiklerini bulmak için yıllarca mücadele eden anne Coşkun, oğlunun kemiklerini bulduktan üç yıl sonra yaşamını yitirdi.
İHD Kayıplara karşı Komisyon Üyesi Sebla Arcan, Hediye Coşkun’un oğlunun kemiklerin bulunmasının ardından söylediklerini şöyle aktarmıştı:
“Yıllar sonra oğlunun kemiklerine kavuşunca Hediye Anne şunu söyledi: ‘Ben onlara aslan gibi bir oğul verdim. Onlar ise bana yanmış bir kilo kemik iade ettiler.’ Bizim tüm engellemelerimize rağmen Hediye Anne tabutu açıp bir avuç kemiği koklamak istediğini söyledi ve kokladı da. O günden sonra Hediye Anne hiç yataktan çıkamadı.”
Hediye Coşkun oğlunun yanına defnedilmek istedi ancak bu isteği yerine gelemedi.
Oğlu Ömer Coşkun şöyle anlatmıştı:
“Ağabeyimin Nusaybin’de bulunan mezarını tel örgülerle çeviren yetkililer, mezarlığa ziyaretleri de giriş-çıkışları da yasakladı. 20 yıl boyunca aradığı oğlunun yanında yatmak istiyordu. Bizim inancımız gereği Perşembe akşamları ölülerimizin mezarına gidip Kuran okuruz. Ama o bile bize yasaklandı. Bu nedenle annemi ağabeyime yaklaşık bir kilometre uzaklıkta olan başka bir yere defnettik. Annem yaşamı boyunca mazlumların yanında oldu. Son 20 senede ise kayıp yakınları ile bir arada mücadelede yer aldı. Ölümüne kadar bu böyleydi.”
"Sen başbakansın, istersen çocuklarımızı bulabilirsin. Onları bul bize"
Hediye Coşkun, Şubat 2011’de dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan ile görüşen kayıp aileleri arasındaydı.
Gelini Mukaddes Coşkun bu görüşmeye dair “Annem görüşmeye gidecek olanlardan biriydi. Annem daha da umutlandı. Ama maalesef Cumartesi Anneleri bu görüşmeden eli boş döndü. Başbakan değil umut olmak, bir temennide bile bulunmadı” dedi.
İHD Kayıplara karşı Komisyon Üyesi Sebla Arcan ise, Hediye Coşkun’u şöyle anlattı:
“Galatasaray Lisesi önünde çok uzun yıllar birlikte mücadele ettik. 2011 yılında dönemin Başbakanı Erdoğan ile yaptığımız görüşmede, Hediye Anne de vardı. Erdoğan’a işaret parmağını sallayarak, ‘Sen başbakansın, istersen çocuklarımızı bulabilirsin. Onları bul bize’ demişti. Döneminin ağır koşullarına rağmen Hediye Anne oğlunun peşini hiç bırakmadı. Kaybını aramanın kaybedilme nedeni olan bir dönemde, oğlunu aramaktan bir an olsun vazgeçmedi. Hediye Anne benim için gerçekten cesaretli bir kadın örneğiydi. Cesur, ne istediğini bilen ve bunun için mücadele eden bir kadındı ve bu nedenle, onunla arkadaş olmaktan gurur duydum.”
Abdurrahman Coşkun dosyası: Üçü çocuk birisi asker sekiz kişinin öldürülmesiyle ilgili beş askere 2014'te açılan dava Midyat Ağır Ceza Mahkemesi'nde sürüyor.
Ziyneti Türkoğlu
1 Nisan 1996'da İstanbul'a dönmek için Edirne'den yola çıkan ve kendisinden bir daha haber alınamayan Talat Türkoğlu'nun annesi.
19 Mart 1996 yılında ailesini ziyaret etmek için Edirne’ye giden Talat Türkoğlu, annesine, polisler tarafından İstanbul’dan Edirne’deki evinin kapısına kadar takip edildiğini söyledi. 1 Nisan 1996’da İstanbul’a dönmek için Edirne’den ayrılan Talat Türkoğlu’ndan bir daha haber alınamadı.
Ziyneti Türkoğlu ve Talat Türkoğlu'nun eşi Eşi Hasene'nin başvurdukları tüm idari ve adli kurumun cevabı aynıydı: "Talat Türkoğlu isimli şahıs, herhangi bir nedenle gözaltına alınmamıştır."
Cumartesi Anneleri/İnsanları Galatasaray Meydanı'nda Ziyneti Türkoğlu'nun mücadelesini de sürdürmeye devam ediyor; "Oğlunun akıbetini öğrenemeden aramızdan ayrılan Ziyneti Türkoğlu'nun Galatasaray'daki sesiyiz."
Talat Türkoğlu dosyası: AİHM, 17 Mart 2005 tarihli kararı ile Talat Türkoğlu'nun kaybolmasına ilişkin şartlara yönelik yeterli ve etkili bir soruşturma yapmadığından ötürü Türkiye'yi mahkum etti. 14 Nisan 2016 tarihinde Edirne Savcılığı, evrensel hukuka aykırı bir biçimde zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına karar verdi. Edirne Sulh Ceza Hakimliği'ne itiraz başvurusu yapıldı. 26 Temmuz 2016'da itiraz reddedildi. Tuncer, 18 Ağustos 2016 tarihinde Anayasa Mahkemesi'ne başvurdu.
Asiye Karakoç
"Biz yine şanslıyız tesadüf ve şansın yardımıyla mezarımızı bulduk. Yıllardır haykırdık ne gören ne anlayan oldu. Bu devletten bir can, bir kardeş, bir yoldaş alacağım var.”
3 Haziran 1995'te işkence ile öldürülmüş bedenine kimsesizler mezarlığında ulaşılan Rıdvan Karakoç'un annesi.
7 Aralık 2016’da hayatını kaybetti.
Asiye Karakoç, İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi Gözaltında Kayıplara Karşı Komisyon’un başlattığı “Cezasızlığa son, adalet istiyoruz” kampanyasının toplantısında 4 Şubat 2015’teki basın toplantısına da katılmıştı.
Oğlu Hasan Karakoç, Asiye Karakoç’un uzun zamandır oğlu Rıdvan’ın adından başka bir sözcük söylemediğini belirterek onun yerine söz almıştı:
“Biz yine şanslıyız tesadüf ve şansın yardımıyla mezarımızı bulduk. Yıllardır haykırdık ne gören ne anlayan oldu. Bu devletten bir can, bir kardeş, bir yoldaş alacağım var.”
Rıdvan Karakoç dosyası: Beykoz Savcılığı'nın açtığı 1995/805 esas sayılı soruşturma dosyasında, rutin yazışmalar dışında hiçbir işlem yapılmadı. Dosyada zamanaşımı kararı verildi.
Kiraz Şahin
“Eşim İsmail Şahin kaybolduğunda 20 yaşındaydım. 4 yaşındaki kızım ve 1,5 yaşındaki oğlumla Galatasaray'a sığındım, 19 yıldır eşimden bir haber almak umuduyla Galatasaray’ı kendime vatan ettim. Çocuklarım burada büyüdü, torunum buraya doğdu, ben burada yaşlandım. Devletin en tepesindeki kişiye bile ulaştım, derdimi anlattım ama sonuç alamadım; devleti yönetenlerin, savcıların, Beyoğlu Belediye Başkanlarının vicdanındaki kabuğu kıramadım. Ama vazgeçmedim, vazgeçmeyeceğim akıbetine ömrümü adadığım eşim İsmail Şahin'den bir haber alıncaya kadar bu işin peşini bırakmayacağım.”
Beyoğlu Belediyesi’nde temizlik işçisi olarak çalışırken 18 Ocak 1996’da kaybedilen İsmail Şahin’in eşi.
27 Şubat 2015’te 45 yaşında hayatını kaybetti.
Eşinin akıbetinin belirlenip faillerin yargılanması için Galatasaray Meydanı’nda Cumartesi Anneleri/İnsanları ile birlikte mücadelesini sürdürdü.
"Akıbetinin açıklanması senin sorumluluğundur"
2011 Şubat'ında, kayıp aileleri ile görüşen dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'a "Eşim senin iş enin işçindi, mesai saatleri içinde kayboldu İsmail Şahin'in akıbetinin açıklanması senin de sorumluluğundur" dedi.
2013 tarihinde Beyoğlu Belediye Başkanı Misbah Demircan'la görüştü.
"Belediyenizin işçisi olan eşimin akıbetinin açığa çıkması için vardım talep ediyorum. Siz iktidar partisinin bir mensubusunuz devletin her kurumuna ulaşma imkanınız var Savcılığın bu konuda tekrar soruşturma başlatması için girişimde bulunmanızı istiyorum" dedi. Demircan'ın cevabı "Sen Onu aramaktan vazgeç. O güzel bir kadın bulup gitmiştir" oldu.
Kiraz Şahin hastalığı nedeniyle son zamanlarda oturmalara katılamıyordu.
17 Ocak’ta meydana gönderdiği ses kaydında şöyle seslenmişti:
“Her zaman gidiyordum çocuklarımla, Galatasaray Meydanı’na. Birkaç aydır gidemiyorum hasta olduğum için, hasta olmasaydım torunumla gidecektim.
“Kayıplarımızı hiçbir zaman unutmayacağız, unutturmayacağız.”
İsmail Şahin dosyası: Bütün yasal girişimler sonuçsuz kaldı. Devlet etkili bir soruşturma yapma, olayda sorumluluğu olanları ortaya çıkarma yükümlülüğünü yerine getirmedi. İsmail Şahin'in başına ne geldiği öğrenilemedi.
Koçeri Kurt
24 Kasım 2013'te gözaltına alınıp kaybedilen Üzeyir Kurt'un annesi.
15 Aralık 2016 yılında 89 yaşında hayatını kaybetti.
Üzeyir Kurt Bismil’in Ağıllı (Birike) köyünde yaşıyordu, yedi çocuğu vardı. 24 Kasım 2013’te Yüzbaşı İzzet Cural komutasındaki askerler köye baskın düzenledi. Üzeyir Kurt akrabasının evinden gözaltına alındı. Operasyon devam ettiği için iki gün boyunca askerler tarafından köydeki bir evde tutuldu.
25 Kasım 1993’te annesi Koçeri Kurt oğluna çorap ve ceket götürdüğünde Üzeyir Kurt’u tutulduğu evin önünde çok sayıda asker ve korucu arasında gördü. Üzeyir’in yüzünde darp izleri vardı. Bu Koçeri Kurt’un oğlunu son görüşü oldu.
Günlerce oğlundan haber alamayan Koçeri Kurt, 30 Kasım 1993 tarihinde Bismil Cumhuriyet Başsavcısı Rıdvan Yıldırım’a başvurarak oğlunun nerede olduğunun araştırılmasını istedi. Aynı gün Jandarma Komutanlığına da başvurdu. Jandarma Komutanlığı başvuru dilekçesine Üzeyir Kurt'un gözaltına alınmadığına ve PKK tarafından kaçırıldığına dair not düştü.
* Video: 1998 tarihli belgeselden. Koçeri Kurt, Plaza de Mayo Anneleri'ni karşılamak için havalimanına giden Cumartesi Anneleri'nden.
Bismil'de sonuç alamayan Koçeri Kurt 14 Aralık 1993'te Diyarbakır DGM Savcılığı'na başvurdu. Orada da kendisine Üzeyir Kurt'un gözaltına alındığına dair kayıt bulunmadığı cevabı verildi. 21 Mart 1994 tarihinde Bismil Cumhuriyet Savcısı "suçun PKK tarafından işlendiği" iddiasıyla görevsizlik kararı verdi. Kurt ailesi Üzeyir Kurt'un akıbetini aydınlatacak etkin bir iç hukuk yolundan mahrum bırakıldı.
Koçeri Kurt ömrünün sonuna dek işkencede öldürülen oğlu Abdulkadir ve gözaltında kaybedilen oğlu Üzeyir Kurt için adalet aradı.
Üzeyir Kurt dosyası: 21 Kasım 2014'teki AİHM mahkumiyetine rağmen Bismil Cumhuriyet Başsavcılığı Üzeyir Kurt'un gözaltında kaybedilmesine ilişkin yürüttüğü soruşturmada kovuşturmaya yer olmadığına karar verdi. 16 Mayıs 2015'te bu karara yapılan itiraz da Diyarbakır 3. Sulh Ceza Hakimliği tarafından reddedildi.
Fincan Bilgin
“Kenan’a bir şey olmamıştır, bir gün çıkıp gelir”
1994'te Ankara'da gözaltına alınıp kaybedilen Kenan Bilgin’in annesi.
Kenan Bilgin 12 Eylül 1994 tarihinde Ankara Dikmen'deki bir otobüs durağından gözaltına alındı. Aynı operasyon kapsamında 10 kişi daha gözaltına alınmıştı. Toplamda 11 kişi gözaltında olmasına rağmen Ankara Emniyeti Kenan Bilgin'in gözaltına alınanlar arasında olduğunu inkar etti. Mahkemeye çıkarılan 10 kişinin "Kenan Bilgin de bizimleydi, Kenan Bilgin'e ne yaptınız?" sorusuna Savcı "o sizi ilgilendirmez" cevabını verdi.
Kenan Bilgin'le birlikte gözaltına alınan kişiler yazılı bir açıklama yaparak, Kenan'ı Ankara Terörle Mücadele Şubesi'nde gördüklerini söyledi. Aynı dönem Ankara Emniyet Müdürlüğü'nde gözaltında tutulan Avukat Murat Demir'de Kenan Bilgin'i emniyette gördüğünü kamuoyuna açıkladı.
Bunun üzerine Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na başvuran Bilgin Ailesi, Kenan'ın bulunmasını istedi. Kenan'ı bulmak, faillere ulaşmak için girişimlerde bulunan Ankara Cumhuriyet Savcısı Selahattin Kemaloğlu'nun görevini yapması engellendi ve Ankara'dan sürüldü. Dosyayı devralan savcı Özden Tönükyazarak dosyayı kapattı.
Fincan Bilgin, "Kenan'a bir şey olmamıştır, bir gün çıkıp gelir..." umudunu yitirmeden hayatını kaybetti.
Kenan Bilgin dosyası: İç hukukta dosyanın kapanmasının ardından Türkiye AİHM'de oy birliğiyle Kenan Bilgin'i kaybetmekten mahkum oldu. Zamanaşımı kararı verilen Kenan Bilgin dosyası Anayasa Mahkemesi'nde.
Baba Ocak
* Fotoğraflar: Ahmet Şık (Maside Ocak arşivi)
"Biz bu olayı yaşadık kimseler yaşamasın. Biz çocuğumuz için yapmadık. Bugüne kadar sokakta bağırmamız bu acıyı biz çektik başkalarına çektirmesinler diye. Bunu bütün dünyaya, dünya insanlarına sesleniyoruz."
* Fotoğraflar: Ahmet Şık (Maside Ocak arşivi) Ses: 1998 tarihli belgeselden.
21 Mart 1995 tarihinde polisler tarafından gözaltına alındıktan 58 gün sonra işkence izleri taşıyan bedenine kimsesizler mezarlığında ulaşılan Hasan Ocak'ın babası.
30 Haziran 2001’de 69 yaşında hayatını kaybetti.
Dersimli, Karayolları'ndan emekli işçi. Hasan Ocak kaybedildiğinde tüm aile ile birlikte Galatasaray Meydanı'nda, Meclis'te, savcılıkta, emniyette, adliyede oğlunu sordu.
Oğlunun bulunmasından sonra yaptığı basın toplantısında, gazetecileri, "Sizi oğlumun düğününde ağırlamak isterdim" sözleriyle karşıladı. Cenaze töreninde ise "Ben aylardır Hasan'ın nikahına hazırlanıyordum. Bugün Hasan'ın düğünüdür" dedi.
"İlim irfan yuvasının önünü oturmak için seçtim" dediği Galatasaray Meydanı'nda oğlunun cenazesini bulduktan sonra da kayıplar mücadelesini sürdürdü.
Hasan Ocak dosyası: 20 yıldır rutin yazışmalar dışında bir işlem yapılmayan ve savcının sık sık değiştirildiği dosyada zaman aşımı kararı 17 Ekim 2016'da Cumhuriyet Savcısı Suat Çalışkan imzasıyla alındı. İstanbul Anadolu 7. Sulh Ceza Hakimliği, Mart 2017'de Hasan Ocak'ın gözaltında öldürülmesine dair dosyada zamanaşımından takipsizlik kararı verilmesine yönelik itirazı kabul etti.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Hasan Ocak'ın annesi Emine Ocak'ın yaptığı başvuru sonucu aldığı 15 Temmuz 2004 tarihli kararında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin "yaşam hakkı"nı düzenleyen 2. maddesinin ihlal edildiğini bildirdi. Türkiye'yi, yaşam hakkını ihlal ettiği gerekçesiyle 25 bin Euro manevi tazminata mahkum etti.
Kemalettin Eren
“Hayri’yi aramaktan vazgeçmeyin.”
21 Kasım 1980'de gözaltına alınarak kaybedilen Hayrettin Eren’in babası.
24 Ocak 2012’de 87 yaşında hayatını kaybetti.
Kızı İkbal Eren, babası hayatını kaybettikten sonra Galatasaray'da "Ağabeyim 1980'de gözaltında kaybedildi. Babam 32 yıl Hayrettin'i aradı. Mezarına razıydı. Şimdi bir mezarımız var ama babamın mezarı. O, oğluna hasret olarak gitti. Söyleyecek başka bir şey bulamıyorum" diye konuştu.
Cumartesi Anneleri/İnsanları aynı meydanda "Kemalettin Eren'in 'Hayri'yi aramaktan vazgeçmeyin' vasiyeti vicdanlarımıza emanettir" diye seslendi.
Hayrettin Eren dosyası: Hayrettin Eren ile birlikte gözaltına alınan sekiz kişi çıkarıldıkları askeri mahkemelerde Hayri'nin de kendileriyle birlikte olduğunu, onun da kendileriyle birlikte yargılanması gerektiğini söylediler, ancak hiçbir yanıt alamadılar. Ailesinin başvurduğu tüm makamlardan "Hayrettin Eren gözaltına alınmadı" cevabı aldı. Oysa onu günlerce Gayrettepe'deki siyasi şubede görenler var. Tanıklar Hayri'nin günlerce ağır işkencelerden geçirildiğini anlattı. Mahkemeler tanıkların ifadelerini bile almadı.
33 yıl boyunca Eren ailesine Hayrettin Eren adına seçmen kağıtları ve askerlik celbi gönderildi. Eren'in babası 2012 yıl hayatını kaybettiğinde veraset ilanı çıkarmak isteyen aileye "Hayrettin nerede?" diye soruldu. Açılan dava sonucu mahkeme 2013'te gaiplik kararı verdi. Hayrettin Eren hakkındaki dosyaya zamanaşımı kararı verildi.
Ramazan Doğan
"Benim oğlum daha çocuktu; onu benim kucağımdan alıp götürdüler .Başbakan ne yaptığımı bilmiyorsa söyleyeyim, ben oğlumun kemiklerini arıyorum..."
1995 yılında 13 yaşındayken Dargeçit'te gözaltına alınıp kaybedilen Seyhan Doğan'ın babası.
25 Ağustos 2010’da hayatını kaybetti.
Doğan, "Cumartesi İnsanları"yla ile ilgili "Ne iş yaptıklarını bilmiyorum, Cumartesi Anneleri birileri tarafından kullanılıyor " diyen dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'a şöyle seslenmişti:
"Ben Ramazan Doğan, gözaltında kaybedilen Seyhan Doğan'ın babasıyım.
"29 Ekim 1995'te, gece saat 03:00 sıralarında, Mardin, Dargeçit'teki evimize askerler tarafından düzenlenen baskın esnasında 13 yaşındaki oğlum Seyhan Doğan, 9 yaşındaki kardeşi Hazni ile birlikte gözaltına alındı. Olayın hemen ardından eşim Asiye Doğan,Dargeçit'deki tabura giderek "Çocuklarım nerde?" diye sordu. "Merak etme, gelirler" diye cevap verdiler. Eşim ertesi gün tekrar tabura gitti, bu sefer " Senin çocuklarını bıraktık, eve gittiler, bir daha gelme" dediler. Birkaç gün sonra 9 yaşındaki oğlum Hazni'yi serbest bıraktılar. Hazni bütün olanları bize anlattı. Çocuklara işkence yapmışlar, Filistin askısına asmışlar... Ama Seyhan'dan bir daha haber alamadık. Annesi her gün Seyhan'ı soruyor , dilekçeler veriyordu. Aramaktan vazgeçmeyince onu da gözaltına aldılar. 11 gün kendisinden haber alamadık. Gözaltındayken ağır işkence gördü ve sağlığı bozuldu. Seyhan diye diye öldü. Eskiden Galatasaray'a o gelirdi. Şimdi onun yerine ben geliyorum.
"Bizim bilgimiz dışında nüfus kütüğümüze Seyhan'ın öldüğünü yazmışlar. Başbakan bizi suçlayacağına bu kaydı düşenleri araştırsın. Benim oğlum daha çocuktu; onu benim kucağımdan alıp götürdüler .Başbakan ne yaptığımı bilmiyorsa söyleyeyim, ben oğlumun kemiklerini arıyorum..."
Seyhan Doğan dosyası: Seyhan Doğan ile birlikte üçü çocuk birisi asker sekiz kişinin öldürülmesiyle ilgili beş askere 2014'te açılan dava Midyat Ağır Ceza Mahkemesi'nde sürüyor.
Mehmet Demir
"Abdurrahim kaybolduğunda anneme sürekli onu bulacağımı söylüyordum. Aradan yıllar geçti annem hala gözleri yaşlı 'Kardeşini niye bulamadın' diye bana soruyor. Kardeşimin akıbeti ortaya çıkıncaya dek burada hesap sormaya devam edeceğim."
1995'te Mardin'de 22 yaşındayken kaybedilen Abdurrahim Demir'in ağabeyi.
27 Ocak 2018'de hayatını kaybetti.
Cumartesi Anneleri/İnsanları 22 yıl kardeşini arayan Mehmet Demir'in Galatasaray Meydanı'ndaki 670. haftada hayatını kaybettiğini şöyle duyurmuştu; "Mehmet ağabey; sessiz, sakin ama en zor zamanlarda en direngenimizdi. Galatasaray'ı kaybetmemek için gösterdiğimiz direnişte onun önemli bir payı var. Güle güle Mehmet ağabeyimiz. Gözün arkada kalmasın kardeşin Abdurrahim'in akıbeti artık bize emanet."
Abdurrahim Demir dosyası: Askerden yeni gelen Abdurrahim Demir, 17 Ağustos 1995 tarihinde Mardin Ömerli'deki evinden, Adana'daki akrabalarının yanına gitmek için yola çıktı. Mardin Kızıltepe Şavalet noktasında kimlik kontrolü için durdurulan otobüsten indirilerek askerlerce gözaltına alındı.
Gözaltına alındığına tanıklık edenler Demir Ailesine Abdurrahim'in, Şavalet Jandarma Karakolu'na götürüldüğünü söyledi. Demir Ailesi Şavalet Karakolu'ndan, "Biz böyle birini almadık" cevabını aldı. Mardin Emniyeti ise "Abdurrahim pasaport çıkartıp, Fransa'ya garson olarak gitti." açıklamasıyla gerçeğin üstünü kapatmaya çalıştı. Demir Ailesi "bu işin peşini bırakın" diye tehdit edildi.
Yapılan tüm girişimler sonuçsuz kaldı. Abdurrahim Demir'den bir daha haber alınamadı.
Veli Tekin
21 Ekim 1995 tarihinde, 21 yaşındayken kaybedilen Düzgün Tekin'in babası.
* Düzgün Tekin
Düzgün Tekin dosyası: Olaydan 18 ay kadar sonra, JİTEM'le bağlantılı itirafçı Kasım Açık, Düzgün Tekin ile ilgili açıklamalarda bulundu. Basına da yansıyan itiraflarda Açık, Düzgün Tekin'in kendisinin de içinde bulunduğu itirafçılar, polis memurları ve askerlerden oluşan JİTEM birimi tarafından sorgulanarak öldürüldüğünü söyledi. Düzgün Tekin'in bedeninin de Edirne yakınlarındaki askeri alan içinde bulunan Çadırkent çöplüğüne gömdüklerini anlattı. Düzgün'ün eşkal bilgilerini ve üzerindeki giysilerini tarif eden Kasım Açık, olay yeri ile ilgili bir kroki de çizdi.
Bu gelişme üzerine 27 Mayıs 1997'de arama faaliyetinde bulunmak için Düzgün'ün ailesi, arkadaşları ve insan hakları savunucuları Çadırkent'e gitti. Ailenin ve avukatların tüm ısrarlı taleplerine rağmen yetkililer göstermelik bir arama çalışması yaptı ve sonuç alınamadı.
Kasım Açık'ın itirafları kendi el yazısı ve imzası ile savcılığa verilse de etkin bir soruşturma yürütülmedi. Bugüne kadar yetkili makamlardan Düzgün Tekin'in akıbetine yönelik hiçbir açıklama yapılmadı, hukuk işletilmedi ve dosya cezasızlık zincirinin bir halkasına dönüştürüldü.
İsmail Yedigöl
10 Nisan 1981'de gözaltına alınıp kaybedilen Nurettin Yedigöl'ün babası
1998 yılında hayatını kaybetti.
Oğlu kaybedilikten sonra avukatı ile tüm mercilere başvurdu, Kenan Evren'e kadar ulaştı. Ama bu başvurulara Nurettin'in hiç gözaltına alınmadığı cevabı geldi. 10 kişi Nurettin'i siyasi şubede gördüklerine dair tanıklık etti. "Şahidiz, işkencede öldürüldü" diye ifade verdiler ama savcılık "böyle şey olmaz, devlete iftira atmayın" dedi.
Nurettin Yedigöl dosyası: Suç duyuruları sonucunda, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından farklı tarihlerde üç ayrı soruşturma yürütülmüş olsa da, soruşturmaların hepsinde kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildi.
Son olarak İHD avukatı Eren Keskin, anne Zeycan Yedigöl adına 15 Şubat 2013 tarihinde Anayasa Mahkemesi'ne başvurdu. Dünya İnsan Hakları günü olan 10 Aralık 2015 tarihinde Anayasa Mahkemesi, başvurunun zaman bakımından kabul edilemez olduğuna karar vererek, iç hukuk yollarını tamamen bitirdi. Dava AİHM’e taşındı. (BK)
Türkiye'nin en uzun eylemi
Cumartesi oturmaları, Emine Ocak'ın oğlu Hasan Ocak'ın 21 Mart 1995'te gözaltına alınması ve 58 gün sonra işkenceyle öldürülmüş bedeninin Kimsesizler Mezarlığı'nda bulunmasıyla başlamıştı. 1995-1999 yıllarında her Cumartesi saat 12:00'de "Kayıplar son bulsun, kayıpların akıbeti açıklansın, kaybedenler bulunsun ve yargılansın" talebiyle Galatasaray lisesi önünde oturdular. Galatasaray oturmalarının 170. haftasında, 15 Ağustos 1998'de başlayan güvenlik güçlerinin saldırısı, yedi ay sürdü . Her Cumartesi, yani tam 31 kez, gözaltı oldu.Cumartesi Anneleri/İnsanları 13 Mart 1999'da güvenlik güçlerinin saldırıları nedeniyle belirsiz bir süre Galatasaray oturmalarına ara verdiklerini açıkladılar. 10 yıllık aradan sonra 31 Ocak 2009'da Cumartesi oturmaları yeniden başladı. Ve kesintisiz olarak devam ediyor. |
* Haberin hazırlanışında bianet arşivi, İnsan Hakları Derneği Gözaltında Kayıplara Karşı Komisyon açıklamaları ve basında yer alan demeçlerden yararlandık.