Ülkemizde az bilinen ya da karıştırılan önemli bir konu da mülteci, sığınmacı, ve göçmen, kaçak göçmeni tanımlayan kavramlardır. Nedir mülteci, sığınmacı, göçmen, kaçak göçmen...Başlarına gelenler, zor yaşam koşulları, geçirdikleri depresyon ile bilmediklerimiz...
Mülteci nedir, kimdir ?
Mülteci diye tanımlanan kişi; ülkesinde ırk, din, sosyal konum, siyasal düşünce ya da ulusal kimliği nedeniyle kendisini baskı altında hissederek kendi devletine olan güvenini kaybeden, kendi devletinin ona tarafsız davranmayacağını düşüncesi ile ülkesini terkedip, başka bir ülkeye sığınma talebinde bulunan ve bu talebi o ülke tarafından 'kabul' edilen kişidir.
Sığınmacı nedir, kimdir ?
Sığınmacı ise; Yukarıdaki nedenlerden dolayı ülkesini terkeden ve henüz sığınma talebi, kaçtığı ülkenin yetkilileri tarafından 'soruşturma' safhasında olan kişidir. İskan Kanunu Madde3/3'e göre "Türkiye'de yerleşmek maksadıyla olmayıp bir zaruret ilcasıyla muvakkat oturmak üzere sığınanlara sığınmacı denir".
Göçmen nedir kimdir ?
Göçmen; mülteci tanımında bulunan nedenlerin dışında, çoğu zaman ekonomik gerekçelerle, ülkesini gönüllü olarak terkederek başka bir ülkeye, o ülke yetkililerinin bilgi ve izni ile yerleşen kişidir.
Kaçak göçmen nedir, kimdir ?
Kaçak göçmen; gittikleri ülkenin otoritelerine kendilerini bildirmeden veya iznini almadan o ülkede yaşayanlardır.
Türkiye'deki yükümlülükler
Ülkelerini terk etmek zorunda kalan İran ya da Iraklılar sınır komşusu olmanın getirdiği avantajla Türkiye'ye kolaylıkla geçerler. Türkiye'ye yasal yollardan giriş yapanlar girdikleri sınır kapısının valiliğine, yasal olmayan yollardan giriş yapanlar ise giriş yaptıkları yerin valililerine en geç 15 gün içinde baş vurmakla yükümlüdürler.
Aksi taktirde kaçak göçmen olarak kabul edilirler ve yakalandıkları zaman sınır dışı edilerek ülkelerine teslim edilirler. Gerekli başvuruyu yapanlar ise Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği'ne (BMMYK) gönderilirler. Böylece de uzun ve zorlu bir süreç başlamış olur.
Süreç
Yüksek Komiserlik tarafından kayda alınan kişiler; mülteci olduklarını yani ekonomik ya da turistik nedenlerle değil de gerçekten ülkelerinde yaşayamadıkları, tehdit altında oldukları dil, din, siyasi görüş, etnik farklılık ve cinsiyetlerinden dolayı kendilerini güvende hissetmediklerini belgelerle ispat etmek zorundadırlar.
Hiçbir korumaya sahip değiller
Bunun için görüşmeler yapılır, dosyalar oluşturulur ve karar beklemeye başlanır. Bazı durumlarda iki seneyi bulan bu süre zarfında sığınmacı, Türkiye tarafından kendisine gösterilen bir Orta Anadolu kentinde yaşamak zorundadır. Ekonomik ve sosyal hiç bir korumaya sahip değildir. Her gün Emniyet Müdürlüğü Yabancılar Şubesine giderek 'orada olduğunu' belirtmek için imza atmak zorundadır, şehri terk edemez, gece 24'ten sonra sokağa çıkamaz. Kaçarken yanında getirebildiği para ile belirsiz bir süre boyunca geçinmek zorundadır.
Çoğu gemilerini yakarak ülkesini terk etmiş bulunan sığınmacıların, her an başvurularının kabul edilmeyeceği korkusu ile geçen bu sürede yapabilecekleri tek şey beklemektir.
Çoğu depresyon geçirir
İnsan Kaynağını Geliştirme Vakfı ve BMMYK'nin beraberce yürüttükleri bir eğitim projesi sırasında karşılaştığım İranlı ve Iraklı sığınmacıların çoğu en hafif tanımı ile depresyon geçirmekteydi. Psikolojik yardıma ihtiyaçları vardı. 2-3 ailenin ortak paylaştığı evlerde bir odada 4-5 kişi yaşamak zorunda kalan sığınmacılar için bu süreç mülteci statüsünü kazanmakla da sona ermiyor.
İki seçenek
Mülteci olduklarını ispatlayamayanlar için iki seçenek var. Ya kaçtığı ülkeye iade edilmek ve bunun ekonomik, hukuki, sosyal sonuçları ile boğuşmaya devam etmek (tabii hapsedilmez ya da idam edilmezse)yani sıfırdan başlamak, ya da kaçarak şansını denemek. Kaçak yollardan başka ülkelere gitmek için Türkiye'yi bir istasyon gibi kullanan insanların dramlarına giderek artan sıklıkta tanık oluyoruz.
Bekleyiş
Ama mülteci olduklarını kanıtlayanlar için bu sefer de buradan gönderilecekleri ülkenin elemelerini geçme ve işlemlerin tamamlanmasını bekleme süreci başlıyor. Çünkü Kanada, Amerika Birleşik Devletleri (ABD), İsveç, Norveç ve Avustralya olmak üzere 5 ülke bu statüdeki yabancıları ülkesine kabul ediyor. Hepsinin yaş, eğitim, cinsiyet, sağlık vb. konularda tercihleri var. Bu tercihlere göre uygun ülkelere sevk ediliyorsunuz. Sığınmacının gideceği ülkeyi belirleme hakkı yok. İşte bu süre de bazen 1-1.5 yılı buluyor. Böylece bir sığınmacının Türkiye'deki serüveni (yasal prosedürde) 3 yılı aşabiliyor.
Yanıbaşımızda yaşıyorlar
Bu insanlar yanı başımızda yaşıyor. Çok zor koşullardalar. Yeterli beslenemiyor, sağlık hizmetlerinden yararlanamıyor, sosyal ve kültürel ihtiyaçlarını karşılayamıyor eğitim göremiyorlar.
Vicdan ile resmiyet
Yukarıda sözünü ettiğim proje sırasında; "Hayırlı insanlar olsa ülkelerini terk etmezlerdi, ne diye onlara zaman ayırayım " diyen doktorlar, sığınmacıların sorunlarına yakından tanık olduğu için vicdanı ile resmi prosedür arasında sıkışıp kalmış ve bu yüzden görevden alınmayı ya da istifa etmeyi talep eden polisler, bu insanlara biçki dikiş ya da el becerileri, müzik resim kursları açmak istediği için soruşturma geçiren halk eğitim merkezi öğretmenleri ile karşılaştım.
Yaşamları çok zor
Kaçak çalışmak zorunda kalan ve bir marangozhanede hamallık yaparken iş kazası geçiren bir İranlı mühendisin gözlerindeki aşağılanma ve çaresizliği, 2 yıl konteynırdan bozma 2-3 metrekarelik bir kulübede karda kışta yarı aç yarı tok yaşamak zorunda kalan ama bir türlü İranlı muhalif bir sol 'gizli' örgütün üyesi olduğunu ispatlayamayan Kürt gencinin gözlerindeki inat ve direnci aynı anda gördüm. (Kürt genç daha sonra Avrupa'dan bana selam gönderdi).
İnanamıyordu
Sırf kadın olduğu için ülkesinde başına gelmedik şey kalmayan Azeri kadının tam da bu gerekçe ile mülteci olarak kabul edildiği haberini aldığında yanındaydım. İnanamıyordu. Aklı almıyordu. İnanmak ve umut etmekten korkuyordu.
Kimse yerini yurdunu kolay kolay terk etmez, köklerini bırakıp her şeye sıfırdan başlama kararı kolay verilmez. Yanı başımızdaki yabancılara bir de bu gözle bakmaya ne dersiniz..! (EK/YÖV)