*Görsel: Berlin Duvarı kalıntıları/ Kani Alavi çizimi
Birleşmiş Milletler (BM) Mülteci Örgütü rakamlarına göre bugün dünyada 68,5 milyon yaşadığı ülkeden ayrılmaya zorlandı. Bunların arasında yarısından fazlası 18 yaşın altında olan yaklaşık 25,4 milyon mülteci bulunuyor. Ayrıca yaklaşık 10 milyon vatansız insan var.
Türkiye'de mültecilerin akıl sağlığı alanında çalışan Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu, Türkiye Kızılay Derneği gibi birçok kurum, kuruluş ve uzmanla birlikte birçok çalışan psikiyatri uzmanı Prof. Dr. Tamer Aker, Uluslararası Göçmenler Günü'nde göç psikolojisini bianet'e değerlendirdi.
İkinci Dünya Savaşı'ndan sonraki en büyük göç dalgası olarak geçiyor şu an yaşanan. Bunun küresel boyuttaki travmatik etkileri neler?
Göç aslında küreselleşmiş travmanın bir sonucu, buna küreselleşmiş travma da diyebiliriz. Dünyada pek çok savaş, çatışma, bunlar bizi küresel travmaya götüren insan elinden çıkan toplumsal travmatik olaylar.
Ama iklim değişikliği aynı zamanda, tüm bunlar da göç dalgaları yaratıyor. İklim değişikliği yoksulluk şeklinde kendini gösteriyor, göçler artıyor. Tüm dünyada artan bir göç hareketi olduğunu biliyoruz. Aynı zamanda savaşlar en büyük etken tabii.
Suriye'de de bunun bir örneğini yaşadık. Bu da çok ciddi bir göç hareketi doğurdu hem ülke içinde yerinden edilme şeklinde, Suriye içinde, hem de Suriye dışında. Türkiye modern çağlarında ilk kez bu kadar büyük bir mülteci dalgasıyla karşı karşıya kaldı.
TIKLAYIN - Mülteci, Göçmen, Sığınmacı Arasındaki Farklar?
"Yerleşiklerde içe kapanma eğilimi başladı"
Dünyada yükselen aşırı sağ ve mülteci karşıtı politikaların da etkisiyle yerleşik insanların psikolojisini nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu yeni geleni yok sayma, istememe durumunu?
İşte bu herhalde, küreselleşen travmanın da bir etkisi ya da yansıması gibi. Hem bu tür çatışmalar çok arttı, hem de toplulukların çok içe kapandığını ve kendisine benzemeyeni biraz daha dışarıda bırakmaya çalıştığını görüyoruz.
O yüzden küreselleşmeye karşı bir içe kapanma etkisi başladı gibi. Bu da ayrımcılığı getiriyor. Hani tavuk-yumurta hikayesi gibi. Benden olmayan, yani öteki anlayışı toplumu, liderleri, siyasi akımları da etkiliyor.
"Göç sonrası mağduriyetler önlenmeli"
Peki saha gözlemleri de yapan bir akademisyen olarak psikolojik açıdan her iki taraf için de yapılması gerekenler ne?
Aslında iyi polis, kötü polis olmaya gerek yok. Göç edenlerin büyük bir bölümü kalıcı olduğu için burada kalıcılık üzerinden hareket etmekte fayda var.
Ülke genelinde, ülkeler genelinde yeterlilik geliştirilmeli, barınma, sağlık alt yapısı gibi her türlü yeterliliğin geliştirilmesi gerekiyor.
3 milyon 600 bin kişi Türkiye açısından baktığımızda ciddi bir kitle. Bu nüfusla kamplaşmaya gitmemek için ülkenin her kesimi her anlamda kendini geliştirmeli. Bunun için de ülke olarak kendimizi nasıl geliştirebiliriz bunun çabasını göstermemiz gerekiyor.
Birinci nokta bu, ikinci nokta da bölgeye ne gibi hizmetler götürebiliriz. Neler öğretebiliriz diye düşünmek.
Göç öncesi süreçlere bakmak lazım öncelikle. Bu insanların çatışma ve şiddet ortamlarından geldiklerini unutmayalım.
Hatta daha öncesinden yaşadıkları çeşitli yaşanmışlıklar olabilir. Göç süreci başlı başına başka bir süreç, bu süreçte kadınların çocukların durumları çok başka olabilir.
Göç sürecinde engellilerin karşılaştıkları güçlükler, akıl hastalarının karşılaştıkları güçlükler, bırakılma, terk edilme bunlar daha farklı olabilir.
"Erken evlilikler, fuhuşa zorlanma da var"
Göç sonrası da yeni yerleşilen yerde çıkan problemler, erken yaşta çocuk evlilikleri gibi ya da fuhuşa zorlanma gibi, bir şekilde merdiven altı çalışmaya zorlanma gibi durumlarla da karşılaşıyoruz.
Psiko sosyal açıdan da bu insanları, bu durumdan ve mağdur konumundan çıkarıp hayata tutunan, sarılan insanlar konumuna getirmemiz gerekiyor.
Kilis'ten gelip örneğin fıstık satan bir kişi, kendi memleketinden getirdiği bir şeyle para kazanıp, ailesini geçindirdiğinde şekilde mağdur konumundan çıkmış oluyor. Bu aşamaya getirmek insanları, bu aşamaya gelmelerini sağlamak çok daha önemli olacaktır.
Bir şekilde öyle hissettirmemeye çalışıyoruz. Göç mağduru kelimesini de çok kullanmıyoruz o açıdan.
Sizin gibi bu alanda çalışan insanlar için geçerli ama buradaki yerleşik toplumdaki tavırı konuşursak?
Verilen eğitimlerle şu aşılanmalı: Onlar da bizim komşularımız, burada ayakta kalmaya çalışıyor insanlar algısı benimsenmeli.
"Uyum süreci çift taraflı olmalı"
Entegrasyon hep tek taraflı algılanıyor, gelenin uyum sağlaması zorunlu gibi. Bunu çift taraflı düşünmek gerekmiyor mu?
Tabii ki bunu çift taraflı düşünmek gerekiyor, bu bir zenginlik. Dünyanın evrimsel anlamda en önemli kazancı. Tür ne kadar çeşitliyse o kadar fazla yaşama ve türünü devam ettirme şansına sahip olur aynı zamanda.
Bu kültürler arasında da böyle, kültürler arasında ne kadar fazla çeşitlilik varsa daha fazla besleniyor. Sultanahmet'teki, Antep'teki ya da Kilis'teki baklavacı dükkanlarına bakın mesela.
Bir artı birin iki olmadığı daha yüksek olduğu bir dünya düşünmek gerekiyor. Bu noktada ayrımcılık sorunları devreye giriyor ama.
Ayrımcılık sorunları derken sonradan gelenler için çok söyleyen "Pistir, kötüdür, işimizi elimizden alıyorlar, bizim topluma uymuyorlar" gibi çeşitli zamanlarda tüm dünyaya uyarlayabileceğimiz sorunlar.
Bunların üstesinden gelmek için de insanların aynı amaca odaklanmasını sağlayan, kaynaşmayı sağlayan projeler geliştirilmeli.
Tabii ki olumsuz örnekler de var, hem kamudan hem sivil toplum örgütlerinden geliyor.
Türkiye'de bu alanda faaliyet yürütülmesi ülkeyi zenginleştirebileceğini, ekonomik bir varsıllıktan bahsetmiyorum, daha psikolojik, kültürel ve eğitim alanlarında zenginleştirebileceğini düşünüyorum.
"Psiko sosyal açıdan burada doğanlar da etkilenecek"
Burada doğanlar dahil çocuklardaki travma açısından konuşursak...
Savaş travması, çatışma evet sadece yaşayıp gelenlerde değil. Burada doğanlarda da belki savaşı yaşamamış olabilir ama çatışma, savaş ona aktarılacak. Mesela 7 yaşında geldiğinde annesi babası hala Suriye'de olacak ya da ona aktarılan hikayeler olacak.
Birinci kuşak, ikinci kuşak, üçüncü kuşak etkilenmeleri olacaktır. Elbette travmalar önemli rol oynuyor özellikle psiko sosyolojik gelişmeler hakkında ama uyum ve uyuma ilişkin psikolojik süreçleri de göz ardı etmemeliyiz. (PT)