Son birkaç gündür bilcümle Kürt halkının öfkesi çığ gibi. Allahtan ki duygusal değil, aklın, mantığın ve sağduyunun iradesi doğrultusunda davranmaya büyük çaba gösteriyorlar. Yoksa bu öfke seline duygusallık yöne vermeye kalksa inanın ki büyük olaylar yaşanmaya gebe, görebildiklerim.
Yirmi beş sene elde son model silahlar ve tam donanımlı asker ve büyük korucu gücüyle Türk Silahlı Kuvvetleri PKK'ye karşı "ilan edilmemiş savaş hali" yürüttü. Milyonlarca dolarlık bütçe heba oldu. 40 bin insan öldürüldü. Binlerce köy haritadan silindi, yakıldı, yıkıldı. Birkaç milyon insan yerinden yurdundan edildi. Kimi Kürt şehirleri adeta yarı açık hapishane konumuna dönüştü. Şehirlerin varoşlarında koca bir halk; açlık ve yoksulluğun yanında onurların da oldular.
En sonunda askerin başındaki bir general çıktı demeye getirdi ki: Bizden buraya kadar. Silahla ve güvenlik politikalarıyla yapabileceklerimiz buraya kadar. Bugünden sonrası siyasetin işi. Biz yapabileceklerimizi yaptık. Artık siyasal irade bundan sonra ne yapacağına kendisi karar verecek.
Aklı selim sahipleri otuz yıl sonra dönüp baktıklarında gördüler ki, PKK'nin silahlı gücü olduğu yerde duruyor.
Öte yakada ise siyasallaşan, sivilleşen devasa bir halk gücü koca bir coğrafyada politika yürütüyor.
Bunu fark eden Ankara merkezli siyasal irade, güvenlik politikaları ile çözemediği Kürt sorununu bu kez cepheden yok sayarak, akabinde adına "hukuk kurumları" denen ama hukuksuzluğu ilke edinmiş kurumlar üzerinden Kürtleri ve temsiliyetlerini vurmaya kalkıyor. Son birkaç yıldır yaşanan kaba tabiriyle bu.
Bugünden sonra vicdan sahibi hiçbir şahsiyet ya da güç çıkıp da AKP hükümeti aslında "iyi şeyler" yapmak istiyordu da, işte "bazı derin güçler" önünü kesti diyemez. Demeye kalkarsa o "laf salatasını" yedirirler adama.
8,5 yıldır iktidarda olan ve artık 326 milletvekili ile gelen, üçüncü dönemdir iktidar olan, kendi tabiriyle "ustalık" devresini yaşayan bir siyasal hareket, eğer hâlâ bir seçim kurulunu dizayn edemiyorsa; o kurumun yarattığı siyasal altüst oluş, eğer kendisine rağmen oluyorsa efendice bırakıp gider ve özeleştirisini verir.
Ama kanımca bu işin içinde ciddi bir tezgâh var. AKP bir dönem daha, kendine benzettiği CHP ve MHP gibi partilerle bir de zayıf muhalefetle bu dönemi de geçirmeye çabalıyor.
İşte bunu fark eden BDP ve blok güçleri bu tezgâha gelmiyor/gelmemeli. Hatip Dicle ve hâla içerde olan diğer vekiller bırakılmayacak ise, seçmenin, Kürt halkının kararına saygı duyup, muktedire geri adım attırıp hatasını düzelttirinceye kadar, bu ülkede parlamento dışı sivil bir muhalefet de vardır demek lazım. Şiddete evirilmeden bütün demokratik ve sivil muhalefet yöntemlerini işleterek, asıl iktidarın meşruiyetini tartışılır kılmak gerektiği kanısındayım.
Şimdi hangi yüzle, seksen bin oy alan Hatip Dicle'nin yerine hiçbir temsiliyeti olmayan Oya Eronat hanımefendi yüzü kızarmadan gidip o mecliste Dîyarbekir halkının yüzüne, gözlerinin içine bakıp da "Ben sizlerin vekilinizim" deyip yemin edecek. Bilmez mi ki bu engin gönüllü halk bu temsiliyetsiz şahsiyeti vekil diye kabul etmez.
Hayatı boyunca sağ partilerde çözüm arayan ve yine bir sağ partiden vekil olan Galip Ensarioğlu; eğer bugün "yıldızı parlayıp" da AKP'den vekillik yolu kendisine açıldıysa, kendisini hangi güçlerin Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası Başkanlığı'na getirdiği gerçeğini bilerek, en azından bir vefa borcu anlamında; şimdi mensubu olduğu parti AKP'ye "Bu yapılan ayıptır, günahtır, bu suça ortak olmam ve bu yemini ben de içmem" demek durumunda değil mi?
Siyaseten ağır ve sorumluluk düzeyi hayli yüksek bir dönemeçten geçiyoruz.
Aklın ve mantığın uygunluğunda davranmak gerek. Ortada seksen yıllık cumhuriyetin meşruiyeti, temsiliyeti, hukuku, hak ve ilkeleri çiğneyen bir yeni uygulaması ile karşı karşıyayız.
Bu zokayı yutmayacağız. Ve bu oyununuzda bizim rolümüz yok. Mademki kendiniz rolleri belirleyip senaryoyu yazdınız. Buyurun bu oyunu bildiğiniz gibi oynayın bakalım nasıl sonuçlanacak. Hoş sonu hüsran, şimdiden belli ya, bizden söylemesi... (ŞD/AS)