Çukurova Üniversitesi’nde bir öğretim üyesinin “bir buluş” olarak sunduğu “ölümsüzlük mantarı”nın iddia edildiği gibi “iyileştirici bir gücünün olmadığı” üniversite rektörlüğü ve Sağlık Bakanlığı tarafından ortaya konulmuş.
Konuyu tarafların tümüne ulaşarak haberleştiren “Habertürk”ten okudum. Haberi okurken “buluş” iddiasını ortaya atan öğretim görevlisinin bu süreçte medya ile ilişkilerine dair şu tümceye takıldım: “...iki ay televizyon televizyon dolaşarak ürünün reklamını yaptı.”
Bu programları izlemedim. Ama benzer örnekleri sıkça yaşadığımızdan, doğruluğundan kuşkum yok. Medyanın, özellikle televizyonların bu konulara yaklaşımları ne yazık ki hep böyle.
Bunu 12 Eylül Darbesi’nden sonra TRT televizyonu da yapmış, “Zakkum olayı” olarak bilinen olayda bir gece TRT1 kanalı birinci haber olarak bunu bir gelişme olarak sunmuştu. Ardından olanlar ise ayrı bir “facia”. Yıllardır bu ölçekte olmasa da benzerleri sıklıkla yaşanıyor.
* * *
Bir televizyon kanalının yayınlarıyla ilgili yetkililerin bu tür konularda neleri görmediklerini, atladıklarını, yanlışlarının ne olduğunu düşünüyorum. Acaba bunları “çıkar amaçlı” yani gerçek bir reklam olarak mı görüyorlar? Yoksa gerçekten bir kamusal görev yerine getirdiklerini mi düşünüyorlar?
Okuduğum haberde onların bu konudaki bilgisine başvurulmadığı için ne düşündükleri belli değil. İhtimaller arasında bir de “sansasyon” mantığı var tabi.
Oysa tam bu aşamada doğru bir değerlendirilme ve denetim olmadıkça, “meşhur olmak” ya da “para kazanmak” için ortaya çıkacak olan çok sayıda insanın toplumu kandırmasının önüne geçilemeyeceği açık. Bu olayda da olduğu gibi ilgili kuruluşlar ancak çok sonra, bu konuda amaca ulaşıldıktan sonra müdahalede bulunuyorlar. O zaman da “atı alan Üsküdar’ı çoktan geçmiş oluyor.”
* * *
Yeterli ve etkin bir sağlık sisteminin yokluğu, sağlık hizmetinin unsur ve süreçlerini hizmet sırasında denetleyen mekanizmaların işlememesi, özellikle kesin tedavisi olmayan hastalıkların varlığı ve sağlığın ticarileşmesi nedeniyle bu işlere meraklı bir kesim hep oldu, hep olacak.
Onlar medyanın da desteğiyle “umut tacirliği”ne soyunuyor, bunda başarılı oluyor ve kazançlarına kazanç ekliyorlar.
Bu kişiler ve kesimler sıklıkla “doğrudan sağlık alanında çalışanlar”dan oluşmuyor. Dolayısıyla da mevcut bazı denetim mekanizmalarından korunuyorlar.
“Umut Tacirliği”nin yanlışlığı herkesce savunuluyor. Ama bunun bir olgu olarak varlığını sürdürmesi de bu yanlışın her zaman yapıldığının bir göstergesi.
* * *
Peki çözüm ne?
Sağlık Bakanlığı, akademik kurumlar, sağlık, medya ve hukuk alanının meslek örgütleri ve uygulayıcıları, bunların muhatabı ve en çok zarar görenleri olan hastalar ve yakınlarının örgütleri başta olmak üzere taraf ve ilgili olan kurumlar, bir araya gelmeli, sorunu ele almalı, çeşitli rehberler oluşturmalı, eğitimler yapmalı, denetim mekanizmalarını etkin olarak çalıştırmalı, tüm bunlara uymayanlar için olağan hukuk yollarını etkin bir şekilde işletmeli, böylelikle toplumun yanıltılmasını ve haksız çıkar sağlanmasını önlemeliler.
Tıp, medya ve hukuk kurumları herkesçe kabul edilen “doğru kural ve ilkelere uygun” olarak hizmet vermeli.
Yoksa burada olduğu gibi daha çok “mantar”lar yaşamımızı “mantar” hale getirebilir.(MS/EÜ)