Hasta hakları gündeme geldikçe medya genel olarak hep “tıbbi uygulama hataları”ndan söz etti.
Son dönemde de yoğun bir şekilde “ameliyatlar yanlışları”ndan söz edilir oldu. Yanlış alınan organlar, yanlış kişilere ya da yanlış yerlere yapılan operasyonlar medyaya sıklıkla yansıyan haberler arasında.
Gereksiz operasyonlar ve operasyon sırasındaki uygulama yanlışları, ancak bilenlerce anlaşıldığı için genellikle medyada yer almıyor. Oysa oransal olarak en büyük hatalar burada.
Türkiye’de tüm bu hatalardan yaşanan toplam ölüm sayısının trafik kazalarına denk olduğu söyleniyor.
* * *
Özel bir hastanenin işbirliğiyle ülkemize giren ve giderek etkinleşen Amerikan Joint Commision International (JCI) adında ticari bir kuruluş, ülkemizde bir büro oluşturdu. ABD’de uyguladığı “akreditasyon sistemi”ni önererek, yapılan yanlışların önlenebileceğini “medya”da savunuyor.
Amacı giderek çoğalan, genişleyen ve büyüyen özel hastane kazançlarından “pay almak”.
Bir uzman bu uygulamayı getirmenin bir zorunluluk olduğunu ve eğer yapılmazsa çok fazla hastanın mağdur olacağını belirtiyor. Aslında sigorta şirketleri bunu istiyor.
ABD’nde bu yöntem bir zorunluluk. Ama en çok tıbbi uygulama hatası yapılan ülke de ABD.
* * *
“Dünya Bankası politikaları”nı sıkça savunan Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) de bu yanlışları azaltmak için “yeni bir kontrol ve işlerlik sistemi” öneriyor. Bunun gönüllü olarak uygulamasının yanlışları önleyeceğini belirtiyor.
DSÖ önerilerini yararlı bulan, uygulanmasının hataları azaltacağını ileri süren ve kampanya düzenleyen uzmanlar da var. JCI’nin bu işi ticari amaçla yaptığını oysa, DSÖ uygulamasının bir maddi bedeli olmayacağını ileri sürüyorlar.
Bu öneri ise her ameliyat ekibine yeni bir “üye”nin katılması demek. Başka bir deyişle zaten personel sorunu yaşayan sağlık alanında uygulanabilir ve etkin bir çözüm önerisi değil.
* * *
John Lister sağlık reformu uygulamalarının “ticari gerekçelerle” yapıldığını, hizmette iyileştirmeyi hedeflemediğini, Dünya Bankası yetkililerinin ağzından aktarıyor ve kârın en çok olduğu ABD’den rakamlar veriyor.
İnsan bedeni ve sağlığı her yerde para kazanma nesnesine dönüşmüş durumda. Ama Sağlık Bakanı artık reddedemediği bu durumun sorumluluğunu “hekimlere” yüklüyor. Aslında haklı. Çünkü hekimler uygulama anlamında bu işin sorumlusu. Ama aynı zamanda mağdurlarından da birisi. Yaşadıkları sıkıntıları “para kazanarak” gidermeyi yeğledikçe bu tuzağa düşüyorlar. Kendileri de "aracı payı"nı alarak, onların kazancına kazanç katıyorlar ve sonunda başlarına gelecekleri sessizce kabul ediyorlar. Bu ülkede iki kere yanlış yapan hekimin cezası da “maaşının sekizde birinin kesilmesi”nden daha fazla değil.
Yetersiz temel ve uzmanlık eğitimi, hizmet sırasında denetimin olmayışı ve hastaların bu konuda, çaresizliklerinden kaynaklanan sessizlikleri, yavaş ve yanlış işleyen hukuksal süreçler de tüm bunlara katkıda bulunuyor.
* * *
Sorun aslında sağlığın bir “kâr nesnesi”ne dönüştürülmesi. Bu, başlı başına bir mağduriyet nedeni.
Buna gözünü kapatıp başka mağduriyetlere bakmak, üstelik “kazanç” temelinde çözümlemeye çalışmak yalnızca bunu kabul etmeyi sağlıyor. DSÖ’nün çözümü de bunu dışlamıyor.
Hekimler sağlığı “kâr” nesnesi saymamalı, “etik kurallara” daha sıkı uymalı, daha dikkatli olmalı.
Medya bunları bilerek konuya eğilmeli.(MS/EÜ)