Avrupa Birliği'yle (AB) ilişkiler çerçevesinde Ulusal Programa temel teşkil edecek taslak Ağustos 2008 tarihli. Taslak “Giriş”inde “Cumhuriyetin dayandığı temel ilkelere ve Atatürk milliyetçiliğine bağlı, ulusal bütünlük içinde, bilgi çağını yakalamış, güçlü ve refah içinde yaşayan, insan haklarına saygılı, çağdaş, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olmanın” geçmiş ve gelecek kuşaklara karşı tarihi ve ebedi bir sorumluluk olduğu vurgulanmıştır.
Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) tarafından hazırlanan Ulusal Program Taslağına göre; Türkiye “çağdaşlaşmayı temel ilke olarak benimseyen” bir ülkedir. Hukuki, siyasi, ekonomik alanlarda her zaman bir yenileme hareketinin içindedir.
Ancak bu taslağı hazırlayanlar, Anayasa Mahkemesinin AKP’nin laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğu hakkındaki gerekçeli kararı nedeniyle acaba AB karşısında inandırıcı olabilecekler mi?
Laiklik ilkesi hakkındaki “tarihi ve ebedi” sorumlulukları açısından Anayasa Mahkemesinin gerekçeli kararı sürekli AKP’lilerin ve Hükümetin karşına çıkacaktır.
Anayasa Mahkemesinin 24.10.2008 tarihli Resmi gazetede yayınlanan 2008/1 (Siyasi Parti Kapatma) Esas, 2008/2 Karar ve 30.07.2008 tarihli kararı “iktidardaki hükümet partisi” için “kimlik” kartı niteliğindedir. AKP’nin parti olarak şahsi halinin göstergesidir. Önümüzdeki günlerde siyasetin gündemi bu karar üzerine yapılan tartışmalarla belirlenecektir.
Anayasa Mahkemesi’nin bu kararına ve Anayasaya göre, demokratik siyasal yaşamın vazgeçilmez unsuru olarak tanımlanan partiler bakımından, dinin siyasete alet edilmesi siyasi partilerin demokratik işleviyle uyumlu değildir.
AKP’nin ise, yani davalı partinin Anayasanın 68. maddesinin dördüncü fıkrasında belirtilen “demokratik ve laik cumhuriyet” ilkesine aykırı bazı eylemleri belirlenmiştir.
Anayasa Mahkemesi bazı eylemleri şöyle sıralamış: Üniversitelerde uygulanan başörtüsü yasağının kaldırılması…Kuran Kurslarına yönelik yaş kısıtlaması ve İmam Hatip Liselerine uygulanan katsayı sınırlamasının kaldırılması...
Anayasa Mahkemesine göre; AKP bu doğrultudaki siyasal mücadelesini laiklik ilkesinin Anayasanın somut kurallarında ortaya çıkan tercihe uygun biçimde yürütmemiştir.
“Bu sorunlar toplumda ayrışma ve gerginliklere yol açacak düzeyde siyasetin temel sorunu haline dönüştürülmüş, toplumun dinsel konulardaki duyarlılıkları yalın siyasal çıkar amacıyla araçsallaştırılmış, toplumun temel ekonomik, sosyal ve kültürel sorunlarının siyasetin gündeminde yer alması güçleşmiştir.
Davalı parti kurulduktan hemen sonra girdiği ilk genel seçimlerde tek başına iktidar olarak ülkeyi yönetme yetki ve sorumluluğunu üstlenmiş bulunmaktadır. Bu sorumluluğun yalnızca kendi siyasal tabanına karşı değil, tüm ülkeyi kapsayan, kamu yararı amacıyla ve devlet iktidarı kullanımı için geçerli tüm anayasal ilkelere uygun olarak yerine getirilmesi gerektiğinde kuşku bulunmamaktadır.
Dinin ve dinsel duyguların istismarı nedeniyle laikliğe aykırı görülen davalı parti eylemlerinin toplumu devlete ve siyasete yabancılaştırması yoluyla demokratik işleyişi engelleyebileceği ve anayasal düzenin meşruiyetinin sorgulanmasına yol açabileceği inkâr edilemez.” (Anayasa Mahkemesi kararından)
Yine Anayasa Mahkemesine göre; siyasi partinin organı sıfatıyla davalı Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan ile üyelerden 22. Yasama dönemi Meclis başkanı Bülent Arınç, Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, Milletvekilleri İrfan Gündüz, Abdullah Çalışkan, Resul Tosun, Selami Uzun, Hasan Kara ve üye Hasan Cüneyt Zapsu’nun; yerel yöneticilerden Dinar İlçesi Belediye Başkanı Mustafa Tarlacı ve Isparta Belediye Başkanı Hasan Balaman’ın eylemleri, Anayasanın 68. maddesinin dördüncü fıkrasına aykırı eylemlerin kararlılıkla ve parti üyeleri tarafından yoğun bir biçimde işlendiğini göstermektedir.
Ayrıca Anayasa Mahkemesi; bütün bu eylemler yanında Anayasa Mahkemesince E. 2008/16, K. 2008/116 sayılı kararıyla iptal edilen ve 22.10.2008 tarihli Resmi gazetede yayınlanan ve kamuoyunda bilinen adıyla “başörtüsü yasağının kaldırılması” için Anayasa değişikliği yapmak üzere 5735 sayılı Kanun’un teklif edilmesi ve yasalaşmasının sağlanmasıyla, AKP’nin bu eylemleri benimsediği ve laiklik karşıtı eylemler bakımından davalı partide odaklaşmanın var olduğunu kabul etmiştir.
Bu durumda Ulusal Programı hazırlayanlar, Anayasa Mahkemesinin AKP’nin laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğu hakkındaki gerekçeli kararı nedeniyle Hükümet partisinin “tarihi ve ebedi” sorumluluğu açısından hayli sıkıntılı günler geçirecek ve bu sıkıntılar uzun bir döneme yayılacaktır…
Türkiye, yine mahkeme kararları üzerinden laik demokratik hukuk devleti olma ilkelerini tartışmaya devam ediyor.(Fİ/EÜ)