Firuzağa hamamına gideyim dedim, eylülün ortaları, Ramazan'ın sonlarıydı, bir senedir kese yaptırmamıştım.
Soyunma odaları, tuvaletler, duş alınan mekân yenilenmişti. Personel de yeniydi, müşteriyi karşılayan genç, yüksek volümde Yıldız Tilbe dinliyordu.
Keseci de aynı yaşlarda fakat daha iriceydi, "masaj da yaptırayım bari" dedim, pişman olmadım.
Çıktığımda ortamı müsait bulunca, teşrifatçıyla muhabbet etmeye başladık.
"Nerelisin?" diye sordu müziği kısarak.
"Tophanelinin Allahıyım" dedim.
"Nasıl yani?" diye sordu.
"İşte şu yokuştaki İtalyan Hastanesinde doğmuşum, orası biliyorsun adres olarak Tophane diye geçer; Çukurcuma Hamamının arka girişinde, Bostanbaşı caddesinde bu yakınlarda Otel haline gelen eski bir bina var ya? Zenovich apartmanı, ilk yılımı orada geçirmişim, hamamın kokusuna da orda alıştım herhalde (gülüşmeler); Cihangir'e taşındıktan sonra dört yaşımdan on yaşına kadar İtalyan rahibelerinin okuluna Çukurcuma Camisinin ordan gidip geldim, antikacılar o zaman da vardı; ortaokulu ve liseyi şurdaki İtalyan Lisesinde okudum, sonra Cihangir'de kiralar arttı, babam çocukluğunu, seksen sene önce Tophane'de geçirdi ya, Tomtom Kaptan Sokağına taşınmayı garipsemedi, ben hiç istemedim, ama neyse mahalleden bir sürü arkadaşım oldu; son ondört senedir de aynı kahrolası sokakta, İtalyan Konsolosluğunda çalışıyordum" dememle "Sen şimdi Tophaneli mi oluyorsun?" demez mi!
Neye uğradığımı şaşırdım, söyleyecek söz bulamadım. Anlattıklarımı anlamamış olması imkânsızdı, yoksa beyni bir şeyleri ret mi ediyordu?
Neyse ki hamam beni rahatlatmıştı, zaten üstteki tirat herhangi bir tartışmanın sonucunda değil, hoş bir sohbet sırasında gururumu paylaşma dileğiyle sakin bir dille ifade edilmişti. Gel gör ki birazdan keseci de aramıza katılınca "Tophanelinin Allahıyım diyor" diye beni adeta ihbar etti.
Söyleyişinde kesin bir ret, bir küçümseme hatta küfre duyulan tiksintinin tonu vardı. Ben titremeye başlayan sesimle "bizim soyumuz tükendi de ondan benim gibisini tanımadın, ama esas Tophaneli biziz, etrafına bir bak, binalardan anlarsın" diyebildim.
Keseci susmayı tercih etti, hatta havadaki gereksiz gerginliği hissederek üzülmüşe de benziyordu, yağlı bir müşteri olduğumu anlamıştı ama öbürü susmak bilmiyordu, orucunu bozmak için katık almaya çıkarken "ben sekiz senedir Tophanedeyim, seni hiç görmedim" diye devam edince, yalancılıkla suçlanmanın verdiği hınçla, sesimin duvarlarda yankılanmasını umursamadan "kırk yıllık Tophaneliyim, taşına, toprağına sor, onlar söyler" diye arkasından bağırıyordum....
Yakaladığı balıkları asla teşhir etmeyen Babam'a ve 6-7 eylül olaylarını yaşamış olan Annem'e ithaf ediyorum. (RV/EÖ)