Geçtiğimiz günlerde Karadeniz başta olmak üzere ülkenin birçok yerinde yoğun yağışlar nedeniyle doğal dere yataklarının hemen başucuna/yanıbaşına inşa edilen binaların kötü akıbetlerini izledik/okuduk.
Malumunuzdur yapılarda temel önemlidir. Önce ciddi temel kazısı yapılır. Yapılacak binanın konumlanışına göre temel kazısına şekil verilir. Beton, demir, zeminde sızdırmazlık sağlayan ziftli malzeme ve diğerleri…
İnşaat yapan bilir ki; sağlam zemine yapmak gerek binayı! Yaparken de sağlam zemine kurmak gerek yapıyı.
Doğal dere yatağına, toprak kayması (heyelan) ihtimali olan zemine rastgele yapılmış binaların sonunun hüsranla sonuçlandığına defalarca tanık olduk.
Bunlardan birine tanık olmuştum. Neredeyse 40 yıl evvel, seksenli yılların başında Diyarbakır Şehitlik semtinde adı “Hicret Apartmanı” olarak konulan bir binanın sabaha karşı çökmesi ile seksene yakın insan öte yakaya göçmüştü.
Oradan bazen geçerim. Döner bakarım, hüzünle. Yeri hala boş bir arsadır o Hicret apartmanının. Keşke oraya bir plaket çakılıp hikayesi yazılsa, ders olarak geleceğe kalsa.
Bunları yazmama bir süredir hemen yanı başımızda inşaatı başlayan iki blokluk bir sitenin iki aydan beridir inşa sürecine tanıklığım sebep oldu. En zoru temeldi. Adına “kırıcı” dedikleri taş kırma makinesinin zeminde çıkan kaya kütlesini kırıp sonra kepçe ve kamyonlarla taşıması hayli zaman aldı. Sonrasını yukarıda yazdım. Yukarıdan günde bir kez bu işi izledim. Şimdi temel bitti, birinci katı çıkıyorlar. Artık bundan sonrası kolay, statik planlama işi…
Bu teknik mevzuyu durduk yerde yazmadım elbet.
Temel dediğimiz mevzu sosyal hayatta da çok önemli. Çocuğunuzu okula kaydedersiniz. Eğitim ve öğretimde temelinin “sağlam” olmasını arzularsınız. İyi okullardan birisine girmesi için sağlam bilgi ve birikimin gerekli olduğunu bilir ona göre “aman, temel her şeyden önemli“ dersiniz.
Temeli sağlam değilse, nerdeyse lise bitene kadar o hoca senin bu etüt benim dolanır durursunuz.
Ülke ekonomisi de öyle, siyasette böyle.
Temelde aksayan, yürümeyen bir şeyler varsa bütün uğraşılar sadece günü kurtarmaya yeter. Sonrası önceki günün kaba tekrarıdır.
Bu sebeple “Temel” meselesini önemsemek gerek.
Bir yerlere temelli olarak gelirken/getirilirken salt kendi temeliniz üzerinden değil. Birilerinin daha siz yokken, hatta sizin temeliniz/temelleriniz yanlış yapılanmalar nedeniyle çökmüşken, oluşturulan sağlam yeni temeller üzerine gelip konumlandığınızı bileceksiniz.
Bileceksiniz ve ona göre davranacaksınız.
Oradaki varlığınızın “kalıcı birliktelik”, ya da “geçici konukluk” arasında bir yerlerde duruyor olabileceğini hiç ama hiç aklınızın köşesinden çıkarmayacaksınız. Sözünüzü kelamınızı tartarak biçerek ona göre edeceksiniz.
Temel isim olarak Karadeniz fıkralarına çokça konu olmuştur. Bunu ötekileştirme anlamında yazmıyorum elbette. Ama hoş fıkradır. Hayli yüksekçe bir yerden “atlarsın, atlayamazsın“ diyerek yüklenmişler Temel’e. Atlarım demiş. Atlamış. Varmışlar yanına. Kalkamamış yerinden Temel. Her yanı hurdahaş, kırık dökük sağlam kemik yok neredeyse. “Ula ne oldi Temel uşağum!" diye sormuş başına toplananlar. “Atlarsın ula, atlamasına ya! Sonıni eyi hesap edecağsun” demiş Temel.
Velhasılı kelam, Temel önemli. Temelin kadar varsın toplumda. Temelinde kırık dökük hafriyatlar, inşaat artıkları varsa, sonrasında sadece senin değil, sağında solundakilerin durumunu da zora sokar ardında bıraktıkların.
Ol sebeple tekrar başa dönersek. Çok temeller gördük çürük çıktılar. (ŞD/BK)
* Fotoğraf: Eyüp Elevli, Ordu, AA