Başlığa bakıp da "taşmektep" ifadesine takılanların aklına hemen yüz küsur sene evvel Sultan Abdülhamit Han'ın Osmanlı Mülkünün değişik şehirlerinde yaptırdığı taş mektepler gelmesin.
Bizim "taşmektep çocukları" hayatı mahpushane kapılarında öğrenenlerdir.
Bizim "taşmektep çocukları" hayatı demokratik çözüm çadırlarında öğrenenlerdir.
Bizim "taşmektep çocukları" büyüklerinin düzenlediği siyasal mitinglerde, çatışmalı ortamlarda hayatı öğrenenlerdir.
Bizim "taşmektep çocukları" yaşlarının küçüklüğüne rağmen mahpus damlarında hayatı öğrenen sonra da kendilerinden büyüklere öğreten çocuklardır; "taşmektep çocukları"...
Değil mi ki, taş kafalı ya da taş yürekli olmakla mümkün taşın kıymetini bilmemekle ilintili hâli pür melal...
Ol sebepten Taşın kıymetini en çok Amed'liler bilir.
Çünkü yaz ortasında binler yıllık Amida evlerinin bazalt taşlı avlularının gözenekli dişi taşlarını çiçek sular gibi sularlar. Bilirler ki taş, su ile buluşanda, gözeneklere nüfuz edende tatlı bir serinlik ve rehavet verir bazalt avlunun sakinlerine...
Hep paylaşılır ya!
Edward Said'in mazlumun yakasında durup öte yakaya simgesel de olsa taş atışı.
Baştan söyleyeyim, enternasyonalizm adına bu anlaşılır bir haldir.
Peki, o halde ortaya karışık şu soruyu sormanın vakti saatidir:
Ya, Kürt çocuklarının taş atışı!
Hiç yadırgamadım attıkları taşları bilir misiniz?
Bir gün ihtiyaç duyarlarsa eğer, benim kafamı yarmaya kalksa da taşları...
Can Yücel'vari bir edayla hep, "aşk olsun size çocuklar" dedim, içten duygularla onları anlayarak.
Tekçi cumhuriyetin, daha ergenlik çağındayken ailelerinden başlayarak tanışık oldukları zulmüne inattı(r) tek savunmaları, taşları...
Daha önce defalarca izlediğim "taşmektep" çocuklarını; Mimarlar Odasının Diyarbakır ve Ankara şubelerinin ortaklığında yeniden tanıdım yüzbeyüz Amedli ve Cizîra Botanlı 30 çocuğu. Birkaç kez "Çocuklar İçin Adalet Çağrıcılarının" haberi üzerine Diyarbakır'daki duruşmalarına Adliyeye de gitmiştim, onlara destek için.
Bu kez farklıydı. "Edebiyat Atölyesi" için bir hafta sonu iki saatliğine beraberdik çocuklarla. Çok içtendiler. Sanki onca zulmü "taş atılar" diye gencecik yaşlarında onlar yaşamamış olgunluktaydılar. Sohbet esnasında muhabbetin bir yerinde 15 dakikalık zaman dilimi içinde öylesine samimi edebi metinler paylaştılar ki! Şaşkınlığımın tanığı mimarlardır...
Kimisi tek satır yazdı, roman olur...
Kimisi ise sayfalarca yazdı filmi çekilir cinsten...
En berrak ve temiz su, taştan suyolundan mecrasını bulan sudur, bilirim.
Su, süzülür de akar ve gelir.
Taş oluktan avuç içine akan su, insan tekini ferahlatır.
Ol sebepten neden taş attığınızı biliyorum çocuklar,
Neden edebiyat yaptığınızı / yapmak istediğinizi bildiğim gibi...
İlk taşı atan, edebiyatının da dibacesini yazsın diye yazdım bu satırları size, taş çocukları, taşmektep'in öğrenen ve öğreten çocukları...(ŞD/EÖ)