"Bazen işler karışır!"
Bu cümleyle başlıyor kitap. Her şey yolunda giderken, birden bire bir fırtına çıkıyor. Ve soruyor daha başlangıcında; ya daha ilkokul sıralarında "yalancı şahit" olarak damgalanırsanız kime ispat edeceksiniz masumiyetinizi?
Kadınların çağımızdaki konumunu ele alan romanlarıyla tanınan Müge İplikçi, ilk çocuk kitabı Uçan Salı'dan sonra ilk gençlik kitabını yine Köprü Yayınlarından çıkardı: Yalancı Şahit!
Semih Gümüş, kitabın kısaca konusunu anlattığı giriş yazısında, kitabın sorusunu da dillendiriyor:
"Yalancı Şahit, ilkgençlik zamanlarının eşiğindeki çocukların başına gelen, kabul edilmesi olanaksız bir dramatik sorunla ilgili. Sokak gösterilerinde taş atan çocuklar, hayal edemeyecekleri suçlamalarla bir de hapishane duvarlarının ardına atılınca, gerçeklerin acımasız gücü karşısında nasıl ezilir?"
"Yalancı şahit mi? O nedir öğretmenim" diye soruyor Yavuz, İplikçi'nin "Başlangıç" adını verdiği ilk bölümde.
Selime Öğretmen, uçağa ejderha, çizdiği kuş resmine de uçak diyen Yavuz'a "Ressamlar bir tür yalancı şahittir, gerçeği en iyi onlar görür" cevabını veriyor.
"O zaman neden yalancılar öğretmenim"
"Onların gördükleri dünya başkadır da o yüzden. Gerçek dünya başka..."
Yavuz, kot taşlama atölyesinde çalışan bir ailenin dördüncü çocuğu. Babası ve amcası aynı ölümcül hastalığa yakalanıyor: Silikozis.
Görmediği dünyaları resmeden Yavuz'un da babası ve amcası gibi yolu, kot taşlama atölyesinden geçiyor. Ama Yavuz onlar gibi fabrikanın kapısından içeri bir işçi olarak değil, taş atmakla suçlanan ellerine vurulmuş kelepçeyle giriyor.
Cezaevine dönüştürülmüş eski kot fabrikasının duvarları Yavuz'un resim alanı oluyor. Kitaptan devam edelim:
"Mahkeme oyunlarının adı 'Oyunbozan Davası' oldu. Savcı Yalapşap sürekli bağırıyordu: 'Bu çocuk suçludur, bu çocuk suçlu!" O zaman biz de bağırıyorduk öteki suçlular gibi: 'Suç nedir? Suç nedir? Suç nedir?"
Evinden yurdundan alıp götürülen ve bir daha geri gelmeyen insanların sessiz davalarının adı olup çıkmıştı Oyunbozan Davası. Durduk yere hakaret yiyen insanların. Zamansız suçlu ilan edilenlerin ve boş yere ceza çekenlerin.
"O kadar oynadık, o kadar haykırdık ki sonunda Oyunbozan Davası'ndan yorulduk! Hakim karşımızda uyuklamaya, biz mecalsiz kalmaya, duvarları unutmaya başladık. Savcı bile takılmış plak halinden bunalmıştı. Başka bir şeyler oynamak istiyorduk ama iş gelip gelip Oyunbozan Davası'nda kilitleniyor. Zaman tıkanıp kalıyordu."
Yine garip bir kesişme; Yavuz "Barış Durağı"nda gözaltına alınıyor; sonrası cezaevi.
"Gel bakalım ufaklık" diyor kolunu tutan sivil polis Barış Durağı'nda, "Taş atmamanın ne olduğunu bir de bize anlat, evlat!"
İnsan soruyor kitabı okurken Barış Durağı'nda bedenlerini yay gibi gererek taş atan çocuklar, Selime Öğretme'nin anlattığı ressamlar olabilir mi? Bizim dünyamızın gerçeklerine mi uymuyor onların gördüğü dünyanın hayalleri? Ya da yetişkinler mi hayallerini resmetmeyi bıraktığı için işler karışıyor?
Selime Öğretmen, Yavuz'un ejdarha uçağıyla havalandığında, gösterilerde çocukların üzerine tazyikli su sıkan hiçbir panzerin bir arada tutamayacağı kadar çok suyun olduğu bir gölün üzerinde, okuyor soruların cevabını:
Enazsizinkadarmasumuz!
Ama su bu, üzerine yazılan yazılar, yazıldığı anda kayboluyor. (SP)
Kitabın künyesi
Yalancı Şahit
Müge İplikçi
Roman/Köprü Yayınları
132 sayfa