Öyle zamanlarda yaşıyoruz ki; Türkiye’nin belki de gelecek on yıllarına etki etmesi kaçınılmaz Rusya krizini konuşmaya, ne oluyoruz demeye kalmadan Can Dündar ve Erdem Gül’e yapılan haksızlığa ve hukuksuzluğa geçiyoruz.
Uygar bir ülkede yaşansa (Paris katliamına ilişkin Fransız Halkı örneği) günlerce yas tutulacak Suruç, Diyarbakır, Ankara Katliamlarını, duyarlı bir kesim dışında neredeyse hiç yaşamamış gibi gündelik yaşamımıza dönüyoruz. Ama bizler biliyoruz ki günler daha ağır acılara gebe ve bizleri yakın gelecekte daha güzel günler beklemiyor. Gitgide kardeşçe yaşamaya dair umutlarını tüketiyorlar halkların. Keşke bu duygularla uyanmasaydık doğan güne! Böyle umutsuz olmasaydık! Ama her gün daha büyük acılarla besliyorlar bu umutsuzluğumuzu. Bir acıdan başka bir acıya koşturuyorlar bizi. Nefes aldırmıyorlar, güldürmüyorlar ağlatıyorlar sürekli. Fazla da bekletmiyorlar yeni acılar için; Ömrünü barış, kardeşlik ve adalet mücadelesine adamış güzel bir insanı, Tahir Elçi’yi öldürüyorlar! Hrant’la başlamayan elbette, ama adını, anlamını Ona çok yakıştırdığımız güvercin katliamını sürdürüyorlar. Tahir Elçi’nin Sevgili Eşi Türkan “kınalı güvercin” derken , “yurt dışına çıkış yasağım kalktı artık özgürüm, kıtaları, denizleri fersah fersah gezebilirim” derken hangi yürek buna dayanabilir, kim gözyaşlarını saklayabilir!
Umutsuz konuşmaları da, umutsuzluk yazılarını da sevmem oldum olası. Bizim kuşaklar, geleceğe dair büyük umutlar besleyerek, Paulo Coelho'nun “O Alquimista”da anımsattığı eski bir atasözündeki gibi; "En karanlık an, şafak sökmeden önceki andır" düşüncesiyle, karanlık günleri aşacağımıza dair inancımızı hiç yitirmeden gelecek güzel günlerin bizim ellerimizde olduğuna ve bu günlerin çok ta uzak olmadığına inanarak büyüdük. Yirmili yaşlarındaki yoldaşlarımızı çocuk ellerimizle toprağa koyarken bile yitirmedik umudumuzu. Son zamanlarda umudumu korumaya çalışırken yorulduğumu, yaşlandığımı hissediyorum. Dün Ankara Yüksel Caddesinde Tahir Elçi’nin katledilişini protesto etmek için toplanan kalabalıktaki gençlerin yağan yağmura karışan gözyaşlarıyla beslediği umudum; Diyarbakır’da onu uğurlayan yüzbinlerin barışa ve kardeşliğe olan inancının her şeye rağmen yerli yerinde duruşu; acılarla yoğrulmuş coğrafyanın, çocukluğunu hiç yaşamamış, çatışmalarla ve ölümlerle büyümüş çocuklarının da güzel günler görme hakkına olan inancım bıraksa peşimi, belki ben de keseceğim umudumu gelecek güzel günlerden!
Ahmet Arif, Türkan Elçi’ye;
“Yürü üstüne üstüne, / Tükür yüzüne celladın, / Fırsatçının, fesatçının, hayının… / Dayan kitap ile / Dayan iş ile / Tırnak ile diş ile, / Umut ile, sevda ile, düş ile. / Dayan, rüsva etme beni. / Gör, nasıl yeniden yaratılırım, namuslu, genç ellerinle. / Kızlarım, / Oğullarım var gelecekte / Her biri vazgeçilmez cihan parçası, / Kaç bin yıllık hasretimin koncası, / Gözlerinden, / Gözlerinden öperim, / Bir umudum sende, / Anlıyor musun?” demeseydi…
Nazım Hikmet, Türkan Elçi’ye;
“Rüzgar kanatlı atlılar gibi geçti hayat! / Akarsuyun sesi dindi, / Gölgeler gölgelendi renkler silindi. / Siyah örtüler indi mavi gözlerine. / Sarktı salkım söğütler sarı saçlarının üzerine üzerine! A ğlama salkım söğüt ağlama, / Kara suyun aynasında el bağlama! El bağlama! Ağlama!” demeseydi…
Paolo Coelho, Tahir Elçi naifliğiyle;
“Döktüğüm yaşları bağışlıyorum. Acıları ve aldatmaları bağışlıyorum. İhanetleri ve yalanları bağışlıyorum. İftiraları ve ahlaksızları bağışlıyorum. Nefreti ve zulmü bağışlıyorum. (…)Yüreğimi yakan darbeleri bağışlıyorum. Yıkılan hayalleri bağışlıyorum. Ölen umutları bağışlıyorum. Sevgisizliği ve kıskançlığı bağışlıyorum. Umursamazlığı ve kötü zihniyeti bağışlıyorum. Haklılık uğruna haksızlık edenleri bağışlıyorum. Öfkeyi ve şiddeti bağışlıyorum. İhmalkarlığı ve unutkanlığı bağışlıyorum. Bütün kötülükleriyle dünyayı bağışlıyorum.” demeseydi…
Belki hepimiz kesecektik umudumuzu gelecek güzel günlerden. Bizi sokmak istedikleri karanlık dehlizlerde debelenip duracaktık kim bilir?
Ama soyadına yakışır bir barış elçiliği uğruna hayatını veren o güzel insana sözümüz olsun. Güzel günler için mücadele ederken yitirdiğimiz bütün yoldaşlarımıza verdiğimiz söz gibi; barış ve kardeşlik mücadeleniz büyüyerek sürecek! (Şİ/HK)