*Fotoğraf: Twitter
Uzun zamandır ülkemizin doğası ağır bir saldırı altında. Her gün başka bir bölgeden doğa katliamı haberleri geliyor. Üretmeyen sistem ve kapitalistler için en kolay ve ucuz kaynak, doğa. Ne zaman sıkışsalar, akıllarına ilk olarak doğayı sömürmek geliyor. Yatırım yapmaksızın büyük karlar elde ediyorlar. Orada yaşayan canlıların geleceği, doğanın dengeleri, bu dengelerin bozulmasının yol açacağı sonuçlar, zerre kadar umurlarında olmuyor. Kar hırsı her itirazı ezip geçiyor. Yasalar el vermez ise kılıfına uyduruyorlar, olmadı yeni yasa çıkarıyorlar. Hukuka uygun olması gerekmiyor; amaçlarına ulaşmak için her yolu mübah görüyorlar. Machiavelli’yi bile mezarında ters döndürüyorlar!
Bu vahşi müdahelelerin olumsuz sonuçlarının ortaya çıkması artık uzun süreler gerektirmiyor. Uzun süredir bu saldırılara direnmeye çalışan doğa artık yoruldu; kısa sürede tepki veriyor. Günümüzde yaşanan birçok garip afet bunun göstergesi.
Sıradan doğa olayları afete dönüşüyor (olağandan biraz fazla yağmur örneği). Betona boğulan kentlerde yağmur suları toprakla buluşamıyor, sel olup akıyor. Doğa katledilerek yapılan büyük üst yapı projeleri afetin kaynağı oluyor (Karadeniz Otoyolu örneği). Dereler denizlere kavuşamıyor, kentleri su basıyor. Deniz dolgusu ile kentler büyütülüyor. Sonrasında şehirler çöküyor( Rize örneği).
Bütün ormanlar büyük projeler için kurban ediliyor, yaşam alanları, su havzaları yok ediliyor (İstanbul Kuzey Ormanları örneği). Bütün ülke, acımasız bir madencilik anlayışıyla yerle yeksan ediliyor. Yeraltı suları zehirleniyor, tarım ve hayvancılık yok ediliyor; insanlar köylerini, topraklarını terke zorlanıyor. Yaylalar imara açılıyor, mülkiyetler el değiştiriyor (Karadeniz yaylaları örneği). Yaylalara rant uğruna yollar yapılıp sel ve heyelanlara davetiye çıkartılıyor (Bütün Karadeniz’in yaylalarını birbirine bağlayacak ve adına da 'Yeşil Yol’ denilen saçmalık örneği).
Rant ve kar uğruna
Deniz dolgusu ile hava limanları, stadyumlar yapılıyor (Ordu- Giresun, Rize-Artvin Havalimanları, Trabzon Stadı örneği). Bütün bu dolgular için gereken milyonlarca ton kaya, Karadeniz coğrafyasında açılan taş ocaklarından sağlanıyor. Güzelim coğrafya madenlerle delik deşik ediliyor. Doğaya geri dönüşsüz darbeler vuruluyor. Geleceğimiz karartılıyor; rant uğruna, kar uğruna.
Bütün bu örnekler sayfalarca çoğaltılabilir. Bu konularda, özellikle Karadeniz’e ilişkin bianet.org'da onlarca yazı yazdım. Birkaçını buraya alıntılıyayım:
TIKLAYIN- Rize- Artvin Havaalanı:Her şeyin ‘Hayır’lısı…
TIKLAYIN- Söyleyeceğiz Başka Yolu Yok…
TIKLAYIN - Neyin Afeti Bunlar…
TIKLAYIN- Karadeniz’de Akla Ziyan İşler…
TIKLAYIN - Sen Bu Yaylaları Yaylıyamazsun..
TIKLAYIN Doğanın Parlamentosu Yok; Yasalarını Kendi Yapar…
Sıra İkizdere'de
Sıra şimdilerde İkizdere Vadisi'ne geldi. Güzelim vadi taş ocağına kurban edilmek isteniyor. Yöre halkının karşı çıkışı, devlet güçleri tarafından zor kullanılarak engelleniyor. İnsanlar cansiperane bir şekilde doğalarını ve yaşam alanlarını savunuyor. Çocuklarının, torunlarının geleceği için kendini ortaya atıyor. O kadar içten, o kadar sahici. Bıçak kemiğe dayandı diyorlar! Ölmek var dönmek yok diyorlar!
Heyelanlar
Karadeniz Bölgesi'nin jeolojik ve topoğrafik yapısının özgünlüğü bilinen bir gerçek. Bozuşmuş volkanik kayaçlar bir denge durumunda durur. Bu denge herhangi bir nedenle bozulduğunda heyelan oluşur. Samsun’dan Artvin’e kadar bütün bölge potansiyel heyelan bölgesidir. Her yerde her istediğinizi yapamazsınız. Bu denge durumu doğal olarak da bozulabilir. Aşırı yağışlarla doygun hale gelen ve kütle ağırlığı artan araziler, jeolojik birimlerin özelliğine bağlı olarak eğim yönünde harekete geçer. Ama orman alanlarının yok edilmesi, ve bu stabil duruma yol yapımı gibi müdahelelerle heyelanlar tetiklenir. Bölgede yıllardır meydana gelen heyelanların çoğu, bu doğal dengeye yapılan müdaheleler sonucu gelişti. Karadeniz Teknik Üniversitesi’nde bu konuda yapılmış yüzlerce çalışma vardır.
"Acil kullanım" bahanesi
Şimdilerde İkizdere Vadisi'nde açılmak istenen taşocağı, bütün bu risklere açıktır. Yıllar önce Trabzon DSİ Bölge Müdürlüğü, vadilerde gelişen taşkın olaylarına karşı, belirli bölgelerde acil müdahale için kaya stoklama projesi yapmış ve İkizdere Vadisi'nde küçük bir taş ocağı yeri araştırmıştı. Sadece dağların tepesinde meşhur İkizdere granitlerinde uygun yer bulabilmişler, sonra bu proje rafa kalkmıştı. Öyle canınızın her istediği yerde taş ocağı açamazsınız.
Jeolojik ve topoğrafik yapı uygun olacak, tarım arazisi olmayacak, yerleşim yeri olmayacak vs. Gelin görün ki son yıllarda çıkarılan ‘Acil Kulllanım’ gibi düzenlemelerle bu zorunluluklar baypas edilerek sermayenin önü açıldı. Belirli kesimler, yasaya uygun ama hukuka ve bilime uygun olmayan ayrıcalıklar elde etti. Doğanın, orman alanlarının talanı hızlandı.
Kadınlar en önde
Bu talan ve yok ediciliğe karşı ülkenin her bölgesinde insanlar mücadele ediyor. Köylerde, yaylalarda, derelerde, ormanlarda süren kıyasıya bir kavga bu. Uzun süre de süreceğe benzer. Artık sermayenin işi o kadar kolay değil. Bu ülkenin sahipsiz olmadığını gösteren örnekler coğrafyanın her yerinden sürgün veriyor! Yaşanacak bir ülke mücadelesi ete kemiğe bürünüyor! Kadınlar bu mücadelelerde hep en öndeler. Dünya tarihinde kadınların başı çektiği mücadeleler hep zaferle sonuçlanmıştır. Karadeniz kadınları da artık sopayı eline aldı! Hadi bakalım hayırlısı!
Ne güzel söylemiş Ahmet Telli:
"Hangi dağ efkarlıysa
oradayız,
Perişan edilen her şey
bizimdir.
Yağmur oluyoruz hangi
ırmak
kurusa,
Gülüşümüz çocuk,
Adımız eşkiyaya çıkmıştır
bizim."