*Başlık Nazım Hikmet'in, Karadeniz'de öldürülen Mustafa Suphi ve 14 arkadaşı için yazdığı şiirden
1970’li yıllarda "Kurtuluş Hareketi" içinde mücadele vermiş, hareketin devrimci kimliğinin oluşmasına katkıda bulunmuş isimlerle yapılan ve Sosyal Dayanışma ve İletişim Derneği (SODİD) tarafından hazırlanan ‘Kurtuluş Kendini Anlatıyor’ sözlü tarih çalışmasının yedinci cildi ‘Karadeniz’ Dipnot Yayınlarından çıktı.
Haziran 2016’dan bu yana Kurtuluş Hareketi’nin 1975-1985 dönemini ele alan sözlü tarih çalışmasının ürünü olarak altı kitap yine Dipnot Yayınlarından çıkmıştı: Kurucular 1, Kurucular 2, Fırtınalı Bir Denizdir İçimiz, Daha Dinmiş Değil Fırtına, Seksiyon ve Sevdaların Yangınından Geçtik.
Sözlü Tarih Çalışma Grubu sunuşundan: “…Elinizdeki yedinci kitap Karadeniz bölgesine ayrıldı ve elbette bunun özel nedenleri bulunmaktadır. Karadeniz, bölge olarak Türkiye solunun tarihinde önemli bir yere sahiptir. Türkiye İşçi Partisi’nin 1965’lerde başlayan bölgedeki faaliyetleri Samsun, Ordu, Giresun ve Trabzon’da il ve ilçe örgütlerinin kurulmasına ve güçlü bir sempati ağıyla birlikte kitlesel bir ilginin doğmasına neden olmuştur. Tütün, fındık ve çay üreticilerinin sorunlarını ele alan ve toplumsal mücadeleye önderlik eden başlıca yerel önderler 12 Mart dönemine yaklaşırken solda ortaya çıkan yol ayrımlarında çoğunlukla THKP-C’den yana tavır almışlardı. Nitekim Ziya Yılmaz, Ertan Saruhan, Fikri Sönmez, İsmet Öztürk (Çörtük), İsmail Yeşilyurt gibi yerel önderler THKP-C’yi bölgede dikkate değer bir örgütlenme haline getirmişlerdi. Ve sonuçta Kızıldere eyleminin Karadeniz’de olmasını bu örgütlenmenin ve ilişkilerin bir sonucu olarak görmek mümkündür…”
Bu son kitap, Zonguldak’tan Rize’ye kadar, Türkiye’nin etnik çeşitlilik bakımından en zengin yeri olan bu bölgede sosyalist hareketin örgütlenme hikayesini, aynı zamanda hem 70’li yılların hem de bugünlerin siyasi ortamını anlama açısından faydalı bir sözlü tarih çalışması. THKP-C den Karadeniz Dev-Genç’e ve Kurtuluş’a evrilen süreç.
Kitaptan: “Samsun’da 1979 1 Mayıs’ında beş bine yakın insan vardı. Ondan önce iki-üç bin civarındaydı. Sinop merkezde iki bin civarında katılım olmuştu. Trabzon’da katıldığımız mitinglerde bin-bin beş yüz civarında olurduk. İlçelerin haftaları olurdu, eğer o gün miting yapılırsa köylerden gelenler mitingi kenardan izlerlerdi.”
Trabzon / Fotoğraf: Umut Kahraman Ezber
Eşit, özgür ve bağımsız bir ülke; sosyalist bir Türkiye ve daha güzel yaşanacak bir dünya için mücadele eden gençleri yetiştiren Karadeniz Bölgesinin, sonraki yıllardaki siyasi dönüşümünün ve devlet eliyle, farklı hiçbir sese tahammül gösterilmeyen bir coğrafyaya dönüştürülmesinin ‘derin’ hikayesinin izini sürmek isteyenler için önemli bir kaynak çalışma…
Yine daha önce Dipnot Yayınlarından çıkan ve Çarşambalı yerel bir karakter olan Çörtük İsmet’in, sosyalist Çörtük İsmet’e dönüşmesinin politik hikayesini ‘THKP-C den Kurtuluş’a Mücadele Hayatım’ kitabıyla anlatan İsmet Öztürk’ün, kendisini dönüştürürken, Doğu Karadeniz coğrafyasında sosyalizmle tanıştırdığı binlerce gencin hikayesidir bu kitapta anlatılan. Aynı zamanda, Seyfi Öngider’in dediği gibi ‘Sisifos’un Çocukları’; Sebahattin Selim Erhan’ın ‘Karadeniz’in Zemheri Çocukları’ nın hikayesidir de.
Tam da Nazım Usta’nın dediği gibi:
"‘Biz, adımlarını tarihin akışına uyduran
temelleri çöken emperyalizme vuran,
yarını kuranlarız.
O duvar,
duvarınız,
vız gelir bize vız!"
diyerek hapsedildikleri cezaevi duvarlarını delip kaçan, tekrar içeri düştüklerinde ise ‘Yine Kazacağız, Yine Kaçacağız’ diye tarihe not düşenlerin hikâyesidir bu kitapta anlatılan.
Kitaptan: “Tüm farklılıklarına rağmen Türkiye’deki sosyalist hareketlerin tabanları sosyolojik ve kültürel olarak benzeşir. Yani hepimiz aynı taban üzerinde ve o taban üzerinden siyaset yapıyorduk. Zonguldak’tan Rize’ye kadar uzanan bölgedeki bazı görece özgün özellikler vurgulanabilir. Birincisi Dev-Ka. Karadeniz Dev-Genç örgütlenmelerinin Kurtuluş öncesinde olması, daha baştan özgün bir model anlamına geliyordu. İkincisi, “Hepimiz İsmet Abi’nin paltosundan çıktık” cümlesinden hareketle söylersek, onun kişiliğinin yarattığı görece farklılık.Üçüncüsü, Alaçam, Sinop, Bulancak kısmen de Rize olmak üzere, başka yerlerle kıyaslanmayacak kitlesellik. Dördüncüsü, teoriye ilginin Kurtuluş ortalamasının üstünde olması.”
Çay, fındık ve tütün üreticilerinin emeği ve alın terini en yüce değer sayan, bölgenin her yerinde düzenledikleri mitinglerde ‘Fabrikalar Tarlalar, Siyasi İktidar, Her Şey Emeğin Olacak’ şiarıyla 1970’lerden itibaren destansı bir tarihi var eden çocukların 1985’lere dek süren hikâyesi…
Sinop / Fotoğraf: @Narodnayavolya2
Enerjisini Karadeniz’in hırçın dalgalarından, sarp yamaçlarından alan,‘Faşizme Karşı Omuz Omuza’ vererek taptaze bedenlerini faşist saldırılara siper eden, Karadeniz coğrafyasını emperyalizmin ve oligarşik diktatörlüğün beslemelerine dar eden yiğit çocukların hikâyesi…
Rize Mitingi / Fotoğraf: Umut Kahraman Ezber
Bölgenin yüzlerce yıllık tarihsel ve kültürel birikimini özümseyerek, egemenler tarafından asimilasyona tabi tutulan, zulme uğrayan, yüzlerce yıllık topraklarından sürülüp atılan Türkiye ve Karadeniz halklarının acısını kendi acıları bilen, "Yaşasın halkların kardeşliği" diyerek isyan eden vicdanlı çocukların hikâyesi…
Genç bedenlerinde kocaman sevdalar biriktiren ama daha bir sevgilinin elini bile tutmadan "Yaşasın sosyalizm" diyerek türkü söyler gibi ölüme giden devrim sevdalısı çocukların hikâyesi…
Katledilen arkadaşlarını çocuk elleriyle toprağa verirken, “Vaktimiz yok onların matemini tutmaya, akın var güneşe akın, güneşi zapt edeceğiz güneşin zaptı yakın!” diye haykıran inançlı çocukların hikayesi.. 1975’ten itibaren üniversite yıllarımda benim de içinde yer aldığım, Ortak’lığın, yoldaşlığınvedevrime inanmışlığın tertemiz hikâyesi….
Karadeniz’de çok zor koşullarda verildi bu mücadele. Faşizmin her geriletilişinde, yeniden yoğun karşı saldırıyla yanıt verdi egemenler. Başka üniversitelere giremeyen iki yüze yakın silahlı faşist militan bölgeye gönderildi. Silahlı saldırılarda toprağa düştü çok sayıda genç insan. Öğretim üyeleri, öğrenciler, işçiler acımasızca kurşunlandı. Yıldıramadılar, kalanlar devam etti mücadeleye; Enver Paşa’nın torunlarına, Topal Osman’ın artıklarına karşı! Dar bir coğrafyada, mahalle mahalle, sokak sokak, ev ev verilen; sokağın o yanında, derenin bu yanında ölümüne sürdürülen bir kavgadır bu kitapta anlatılan…
İttihat Terakki’den beri derin devletin, farklı hiçbir sese hayat hakkı tanımamak üzere saldırdığı; ‘Sovyet yayılmacılığına’ karşı tahkim etmek adına her türlü alçaklığı örgütlediği ve kadim halkların izlerinin silinmeye çalışıldığı topraklarda yok sayılan halklar adına da verildi bu kavga…
12 Eylül faşizminin zindanlarında aylarca direnerek destanlar yazanların hikâyesidir bu. O güzel çocuklara insanlık dışı işkenceler yaptılar ama konuşturamadılar, hapsettiler ama teslim alamadılar, öldürdüler ama yok edemediler! Anıları, yine kol kola, omuz omuza çay ve fındık mitingine gider gibi, her yıl yeniden tazelenen çay ve fındık filizi misali Karadeniz coğrafyasının her yerinden sürgün vermeye devam ediyor; ezilen ve sömürülen halkların umudunu geleceğe taşıyor!.
2017 Giresun-Ordu arası fındık emekçilerinin yürüyüşü. Fotoğraf: Evrim Kepenek/bianet
Söylenecek çok şey var ama ben bu kadarını söyleyeyim. Hikayenin tamamını onlar anlatsın Ahmet Telli’nin de dediği gibi:
“Elimizde acının kehribar tesbihi
ki kayıp durmakta parmaklarımızdan
Ey şair
yine bölük pörçük anlattın
yine eksik bıraktın bir şeyleri
gün devrilmekte ama sen
tutmamışsın acımızın çetelesini
Sen sus artık, bize bundan sonrasını
dövüşen anlatsın
Ey tarih, aç solgun yapraklı defterini
ve oku hayatımızın parçalanmış hikâyesini’’
(Şİ/EMK)