Bugün evet 15 Şubat 2014, birçoğumuza göre yenibinyılın sıradan bir günü. Ama öyle değil! Hani, sıkıştığımızda “tarihe git” ya da “tarihe bak” deriz ya! Sahiden öyle. Size iki tarih kodlayacağım. Biri hayli eski, nerdeyse cumhuriyetle yaşıt: 15 Şubat 1925. Kürdistan Azadi Cemiyeti’nin liderlerinden Şêx Saîdê Kurdî (Paloyî)’nin Kürdistan’ın özgürlüğü için başkaldırdığı tarih. Diğeri de yine bir silahlı direniş hareketi PKK’nin önderi Abdullah Öcalan’ın 15 Şubat 1999’da Kenya’dan elleri ve gözleri bağlı vaziyette tutuklanarak uçakla Türkiye’ye getiriliş tarihi.
Tarihler ve tarihlerin resmi ideoloji cephesinden kodlanması ve tarihler üzerinden bir okuma yapılması, adeta bilinçaltına nakşedilmesi önemli.
Sanmayın ki; devrimciler, demokratlar, yurtseverler; kendileri ve mücadeleleri açısından mana ve ehemmiyeti olan günleri ajandalarına işler, günü geldiğinde gereğini yaparlar. Devletin derinlerinde de böyle bir kodlama var oldu hep!
15 Şubat 1925 tarihinde Kürt lideri Şêx Saîd Efendi’nin kıyama kalkıştığı günden 74 yıl sonra yine bir 15 Şubat’ta Öcalan’ın Türkiye’ye getirilmesi sizce de anlamlı değil mi? İsyanın lideri Şêx Saîd Efendi’nin Dîyarbekir Dağkapı Meydanında 47 arkadaşı ile birlikte 29 Haziran 1925 tarihinde dar’a çekilişinden tam 74 yıl sonra yine bir 29 Haziran gününde 1999’da Abdullah Öcalan’ın idam cezasına mahkûm edilmesi sizce de anlamlı değil mi?
Bütün bu tarihi kodlamalar elbette anlamlı! Hafıza meselesi de öyle! Ama asıl mesele başka!
Şêx Saîd Efendi Kürtlerin hakkı hukuku için başkaldırdığında ve sonrasında şu tekerleme dillere pelesenk olmuştu. Uzun yıllar da bunda ısrar edildi. Resmi İdeolojiye göre “Şêx Saîd bir İngiliz ajanıydı. Derdi de genç cumhuriyeti dış güçlerin oyunuyla boğmaktı.”
Uzun yıllar aradan geçtikten sonra bu kez yeniden kurulan ve Şêx Saîd’in yargılandığı Şark İstiklal Mahkemeleri benzeri mahkemede, aynı sözler Abdullah Öcalan için de dillendirilmeye başlandı. Onlara göre de “Abdullah Öcalan, MİT için çalışan bir ajandı. Zaten örgütü PKK de MİT tarafından kurdurulmuştu.” Ve dahi “Bu yeni türden bölücülük Türkiye’yi güçsüz düşürmeye çalışan dış mihrakların işi” idi.
Ne kadar tanıdık ve birbirleriyle yakın akraba değil mi? Tarihi kodlar ve dillendirilen söylemler…
Ama halk artık bu mavraları yutmuyor. Şêx Saîd Efendi de Sayın Abdullah Öcalan da bugün 15 Şubat 2014 tarihinde ve yeni bin yılda Kürt Halkı tarafından ve Kürtlerin dostları tarafından hak ettikleri saygınlıkla sahipleniliyor.
Sanırım vakarla ve gururla darağacına giderken meydana duyurucasına kelamını çağıran aksakallı Mirimiran’ın sözleri bugün hepimizin kulağındadır: “Dünyadaki hayatımın sonuna geldim. Halkım için, kendimi feda ettiğimden dolayı pişmanlık duymuyorum. Yeter ki torunlarımız, düşman önünde bizi mahcup etmesinler!”
1930 Ağrı İsyanının bastırılmasından sonra döneminin anlı şanlı gazetelerinden birinin; bir mezar taşına işleyip neşrettiği “Hayali Kürdistan burada metfundur” sözünün bugün tarihin çöp sepetine atıldığı gündür… (ŞD/EKN)