Erdoğan ve Putin'in Soçi görüşmesinden. (Foto: AA)
Geçen hafta, Akkuyu Nükleer Santraline ilişkin gelişmelere bakmıştık, Türkiye-Rusya ilişkilerini değerlendirme kapsamına almıştık.
5 Ağustos'ta da Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Cumhurbaşkanı ve Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan görüşmesinin gerçekleşeceğini belirtmiştik.
Geçen haftanın devamı anlamında bu sürece bakalım...
İki liderin daha önceki görüşmelerinin çetelesini tutuyordum, ama ben de sayıyı şaşırdım, kaybettim. Son 20 yılda, Erdoğan-Putin ikilisinin inanılmaz bir görüşme trafiği var. Dünyada en fazla görüşen iki lider olduklarını düşünüyorum. Bu görüşmeyi de 17 gün arayla yaptılar. 17 gün önce İran'da da görüşmüşlerdi.
TIKLAYIN - Üç haftada ikinci görüşme: Erdoğan ve Putin Soçi'de
Savaşan ve savaşa hazırlanan iki ülke
İki ülkenin ortak durumlarına baktığımızda; savaşan ve savaşmaya hazırlanan iki ülke olduklarını görüyoruz.
Rusya komşusu Ukrayna ile 6 aydır savaşıyor. Putin, savaşan bir ülkenin lideri. Diğeri de, Rusya liderinden onay alarak savaş açmaya hazırlanıyor.
Türkiye komşusu Suriye topraklarında epey bir süredir bulunuyor, ancak bulunduğu alanı daha da genişletmek istiyor. Suriye'deki Kürt yapılanmalarını ortadan kaldırmak üzere harekat yapmak istiyor.
Bunun için de, Suriye devletinin daveti üzerine Suriye'de bulunan Rusya'dan onay almak durumunda; dolaysıyla, görüşmede ele alınan ilk konunun bu olduğunu anlıyoruz. Ancak İran'da yapılan görüşmede harekata onay verilmemişti. Hem İran, hem de Rusya bu isteği reddetmişlerdi.
Son görüşme sonrasında yapılan açıklamalara göre Putin, Türkiye'nin, Suriye Devleti'yle temasa geçmesi gerektiği söylemiş. Bunu Erdoğan söylüyor: "Bu konuda Putin bize Suriye devletiyle ilişki kurmamızın isabetli olduğunu söyledi." diyor.
Erdoğan "İstihbarat örgütlerinin ilişkisi olduğunu belirtiyor. Görüşmenin önemli maddesi Türkiye'nin Suriye'ye yapmayı düşündüğü harekat! Neden önemli? Otokratik liderler, ellerinde bulundukları medyayla, milliyetçilik ve savaş üzerinden ülke içi konumlarını korumak ve kuvvetlendirmeye çalışıyorlar.
Bekâ sorunu, varlık sorunu, "o kutsal topraklar aslında bizimdir", "Ukrayna bizimdir, Rusya'nındır", "Suriye bizimdir, Osmanlı topraklarıdır ve biz orada bekâ sorunumuzu çözüyoruz" şeklinde yaklaşımlara hep tanığız. Türkiye yüz ölçümü, bir süredir kilometre kare olarak büyüdü, Türkiye'nin sınırları genişledi.
İki liderin diğer bir ortak özelliği her ikisinin de otokratik rejimlerin başında bulunuyor olması. Üçüncü ortak yanları ikisinin de Batı'yla sorunları var. Dördüncüsü her ülkenin de ekonomik sorunları var, kriz içindeler ama Türkiye daha berbat bir vaziyette, feci bir durumda.
Yeniden kurulan ilişkiler ve olası Suriye harekatı
Son yıllarda Erdoğan'ın dünyayla ilişkileri, özellikle Batı ile çok problemli. Erdoğan bu nedenle dış kredibilite (güvenirlik) kazanmak istiyor; İsrail ile ilişkilerini düzeltiyor, Suudî Arabistan ve Mısır'la, Sisi'yle, Birleşik Arap Emirlikleri ile ilişkileri geliştiriyor. Dışarıda kredibilite kazanarak ülke içinde kuvvet arttırmak istiyor. Dış kredibilite artırma çabası ile birlikte Suriye ile sınır ötesi savaş da gündeme geliyor.
Kavgalı ilişkilerin sona erdirilmesi, ilişkilerin yeniden kurulması ile birlikte Suriye 'ye sınır ötesi harekat birlikte düşünülüyor.
Türkiye, Batı ile ABD, NATO ve AB ile sorunlu olduğu için son yıllarda Rusya'yla daha fazla yakınlaşıyor. Ancak, Türkiye'nin Rusya'ya yakınlaşması Rusya'nın Türkiye'de nüfuz alanını genişletmesine yol açıyor. Rusya onay veren ülke pozisyonunda. "Suriye Devleti olmadan olmaz, harekat yapman için Esed ile temas etmelisin" diyor, geçit vermiyor, onay vermiyor.
Görüşmenin diğer önemli maddesi olan Akkuyu nükleer santralinde yaşanan sorunlar da benzer şekilde görüşülmüş.
Erdoğan yakında Mavi Vatan'a açılacak gemiyi yolcu etmeye gidecekmiş, Mersin Taşucu'nda Abdülhamit sondaj gemisini yolcu edeceklermiş, bu gemi Doğu Akdeniz de doğal gaz sondajı yapacakmış.
Erdoğan; "gemiyi törenle göndereceğiz, oradan da Akkuyu'ya gidip şantiyeye bakacağım ve sonra da Putin'e dönüş yapacağım, durumu tekrar görüşeceğiz" diyor. Bu açıklama, Akkuyu'yla ilgili Türkiye talebini Putin'in onaylamadığını bize gösteriyor.
Erdoğan; "Şantiyeye gideceğim, heyetimle beraber izleyeceğim, şantiyeyede ki çalışmalara yerinde bakacağım, sonrasında durumu Putin'e aktaracağım, ona göre yol haritasını belirleyeceğiz " diyor.
Yani bu konu da Türkiye'nin istediği gibi cereyan etmemiş.
TIKLAYIN - Soçi öncesi: Beş maddede Akkuyu Nükleer Santral krizi
Tahıl koridoru ve iç siyaset
Tahıl koridoruna geldiğimizdeyse, bu sevkiyatın başlaması gerçekten önemli. Ukrayna'nın elinde bulunan tahıl stoklarının dünyaya satılması, taşınması çok önemli. Afrika açlıktan inliyor, dünyada tarım ürünleri fiyatları çok artmış vaziyette. Savaş nedeniyle navlun, sevkiyat fiyatları da inanılmaz arttı. Ayrıca iktisadi resesyon (durgunluk) etkisi de var.
Türkiye'nin bu girişimi sonuçta iki ülkenin de desteklemesiyle sonuç verdi. Bu anlamda başarı Türkiye'ye yazıldı, önemli bir kredibilite sağlamış gözüküyor; dış basına yansıyan açıklama ve yazılardan anlıyoruz.
Ama asıl konu bu sevkiyatın savaşın sonunu getirip getirmemesi, ki Türkiye buna da oynuyor. Savaşın sonlandırmasında rol oynamak ve bu şekilde de dış kredibilite sağlamak; sağlamak istediği dış kredibiliteyi de önümüzdeki bir yıl içinde gerçekleşecek seçimlerde içeriye tahvil etmek istiyor.
TIKLAYIN - Ukrayna limanlarından tahıl sevkiyatı: Bir haftada 10 gemi
Ruble üzerinde mutabık kaldılar
İki liderin görüşmesinde bir hususta ruble üzerinde mutabık kalınması. Dünyada enerji fiyatlamasında geçerli para birimi dolar, sonra Euro üzerinden de satışlar oluyor. Biliyorsunuz, Batı Rusya 'ya çok fazla yaptırım getirince Rusya da Batı'ya yaptırımlar getirdi, "Benden doğalgaz, petrol almak istiyorsanız ruble ile ödemeniz lazım" dedi.
Bu bağlamda, Türkiye'yle dolar ilişkisinin devam etmesinin, ruble yaptırımı ilan edilen ülkelere uygulanıp Türkiye'ye uygulanmamasının direktife gölge düşüreceği düşünülüyormuş. Türkiye'de de o kadar ruble yok ama Türkiye de dolar-döviz sorunu yaşıyor. Sonuç itibariyle, iki ülke arasında ödeme kolaylıkları evvel ezel görüşülen bir konudur.
Zaten Rusya, enerji konusunda mümkün olduğunca dolardan kurtulmak isteyen bir ülke, satışlarda dolardan uzaklaşmak istiyor.
Dünyada zaten para blokları arasındaki ilişkiler, yeni rezerv para ve enerjide satışların dolar dışı bir para birimi ile yapılması hep konuşulan hususlar. Yeni bir para bloğunun, yeni bir rezerv paranın geliştirilmesi de, doların egemenliğiyle ilgili hususları gündeme getiriyor.
Türkiye, Şanghay İşbirliği Örgütü toplantısında
Ayrıca Erdoğan ve Putin, Türkiye'nin Şanghay İşbirliği Örgütü toplantısına katılmasında da mutabık kalmışlar.
Bu da eski bir konu; bu iş ilk olarak Ocak 2013'te gelmişti. Erdoğan, başbakandı o zaman. Putin'e demiş ki, "Bizi Shanghay Beşlisi'ne alın, biz de AB'ye Allah'a ısmarladık diyelim". Shanghay Beşlisi'nin daha iyi ve güçlü olduğunu söylemişti başbakan Erdoğan.
O dönemki ABD Dışişleri Sözcüsüne; "Türkiye Şangay İşbirliği Örgütüne kabul edilirse Avrupa Birliği'ne güle güle diyecek, yorumunuz nedir?" diye sordular. Sözcü Victoria Nuland, "Türkiye'nin NATO üyesi olduğu göz önünde bulundurulursa kesinlikle ilginç bir durum olur. Ne olacağını göreceğiz" demişti!
BRICS ve Shanghay Örgütü hakkında pek çok kez Türkiye'de, özellikle de Erdoğan tarafından değerlendirme hataları oldu / oluyor. Türkiye, Shanghay İşbirliği Örgütü'nde gözlemci sıfatıyla bulunuyor zaten. Ancak NATO ülkesi olduğunuz müddetçe buraya katılmanız pek mümkün değil. Çünkü bir anlamda bu örgüt, aslında NATO'ya karşı kurulmuş bir organizasyon.
En son 2021 yılında İran kabul edildi, önceden Hindistan da Pakistan da katıldı, Tacikistan, Özbekistan, Kazakistan Çin, Rusya. Bildiğim kadarıyla şu anda dokuz-on ülke üye. Bu konu her görüşmede gündeme gelir. "Bizi de Shanghay Örgütüne (eski Beşlisi'ne) alsanız olmaz mı?" talebi sürekli tekrarlanır. Geçtiğimiz on yıl boyunca hep gündeme gelen konulardandır.
Eski görüşmelerden çok farklı değil
Sonuç olarak, Erdoğan-Putin görüşmesi de diğer görüşmelerden çok farklı değil. Suriye harekatına onay verilmiyor, nükleer santral konusunda henüz bir netlik söz konusu değil. Rusya tahıl meselesini çok önemsiyor. Çünkü kendi tahılının da bu yolla satılmasını istiyor.
Aslında bu tahıl sevkiyatının başlaması savaşın ateşini düşürmedi ama, bir ümit ışığı da yakmadı değil benim açımdan.
Çünkü her iki ülke de harap olmuş durumda. Rusya ekonomisi de ciddi sorunlar içinde. Evet; altın ve döviz rezervleri yüksek bir ekonomi. Gerçi son 4-5 ay içinde rezervleri 63 milyar dolar zayıflamış. Rusya ekonomisinde yüklü sorunlar bulunuyor, firmaların işçi ücretlerini ödenmesinde ciddi problemler var, işçi alacakları birikmiş durumda. Orada da -bizde olduğu gibi değil ama- enflasyon ciddi bir sorun. Ayrıca iktisadi daralma resesyon var. Bu sene ekonomi yüzde 10'a yakın küçülecek, elbette bunların yarattığı huzursuzluklar var. Batı tarafından çok ciddi bir ambargo uygulanıyor.
Ambargolar, Türkiye üzerinden deliniyor
Soçi görüşmesinde Rusya açısından en önemli hususlardan biri de şu; Rusya'nın ambargo nedeniyle dünyaya açılan penceresi Türkiye oldu. Tüm ambargo delinmeleri Türkiye üzerinden gerçekleşiyor/ gerçekleşecek. Bu aşk bu nedenle. Rusya'nın Türkiye aşkı daha da kuvvetlenmesi bu nedenle. Rusya şirketleri son aylarda Türkiye'de şirket kuruyor. Rusya dış ticareti için ihracattan ithalata transit ülke pozisyonunda Türkiye.
'Rus'un aşka gelmesi bu nedenle. 'Rus' aşka geliyor ama 'Rus'un aşkı başka. Rusya'nın buna çok ihtiyacı var.
Rusyalı bir gazeteci; "Putin gözünde Erdoğan çok büyüdü, daha da kahramanlaştı, daha da önemser hale geldi" diyor. O gazeteci, aynı zamanda şuna dikkat çekmiş -bizde yok bu değerlendirme, Rusya basınında çıktı: Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın hareketlerinin çok ağırlaştığı fark edilmiş ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) son dönem liderlerinden Brejnev'le benzerlik kurulmuş. Benzer ağırlaşmaya dikkat çekmişler.
Sonuçta Türkiye, Rusya'nın bu savaş nedeniyle ortaya çıkan pozisyonundan, ambargodan, ambargonun delinmesine ilişkin stratejik konumundan potansiyel olarak yararlanabilecek bir ülke.
Peki; Erdoğan'ın Putin'le Soçi görüşmesi, Erdoğan'ın önümüzdeki dönemde ülke içinde yaşadığı kayıpları durdurabilir mi, güç katabilir mi? Muhtemel olumlu gelişmelerin içeriye tahvil edilmesi mümkün mü? Bana kalırsa, Soçi görüşmesi Erdoğan'ın istediği sonuçlarını elde etmesine pek imkan veren bir görüşme değil.
Türkiye, savaş sonrasından umutlu
Türkiye ve Batı ülkeleri Ukrayna'da devam eden savaşı biterse, büyük yıkımının ardından, enkazın kaldırılması gerekecek, muazzam alt yapı müteahhitlik işleri olacak. Bu müteahhitlik hizmetlerinden Türkiye yararlanacak. Türkiye'nin barışa ilişkin süreçlerde aktif olmasının sebebi belli. Çünkü savaş sonrasından yararlanacağını umuyor.
Tahıl koridoru üzerinden savaşın bitimini sağlayıp sağlamayacağına dair Erdoğan'a sorular yöneltilmiş, o da umutlu olduğunu söylüyor.
Çok ilginç bir detayı Rusya basınında gördüm; her iki ülke lideri dört saat boyunca görüşürken, görüşme esnasında Çeçen Lider Kadirov da çağrılmak üzere bekliyormuş dışarıda. Ama ona ihtiyaç duymamışlar!
Erdoğan dış destekle, dış kredibilite kazanarak ya da Rusya'dan destek alarak iktidarını koruyabilir mi? Önümüz kış, ısınma-gaz sorunları, beslenme tahıl sorunları malum. Türkiye enflasyonda dünya sıralamasında lider ülkelerden bir tanesi. Tahılda bağımlılığımız var Rusya'ya, enerjide de bağımlılığımız var. Bu bağımlılık, zaten içimizdeki Rusya'yı çok kuvvetlendiriyor, Rusya nüfuz alanını sürekli genişletiyor.
2017 ve sonrasında S400'ler alımı sırasında Rusya savunma sanayinin durumuna bakmışız bir programımızda.
Sanayisinin borç batağında olduğunu görmüşüz; bahsettiğim haber Türkiye S400 alırken yayınlandı. Rusya savunma sanayii üç yüz milyar dolarlık borç içindeymiş bu savaşa girmeden önceki yıllarda. Ve yaklaşık otuz milyar doların ödemesi de sıkışmış. Başbakan Yardımcısı Borisov - savunma sanayisinin sorumlularından- Putin'den rica ediyor -bu olay 2019'da- "Şu borcu siler misiniz? batmak üzereyiz" diyor.
İçimizdeki Rusya, içimizdeki Batı'dan daha güçlü
Evet, petrol ve doğalgaz fiyatlarının artması Rusya'yı rahatlatıyor ama resesyonla birlikte sorun büyüyor, hem savaş, hem iktisadi daralma. Tüketici güven endeksi inanılmaz düşmüş durumda Rusya'da.
Yaptırımlar nedeniyle uluslararası ödeme sistemlerinden Rusya'nın çıkarılması sonucunda Rusya temerrütte de düştü. Bu nedenle yüz milyon dolarlık borcunu ödeyemedi. Bolşevik Devrimi'nden bu yana gerçekleşen ilk temerrütmüş. Rusya ekonomisi de parlak bir durumda değil.
Parlak bir ekonomiye sahip olmayan iki otokratik liderin bir araya geldiği Soçi toplantısı'nda edilgen ülkenin Türkiye olduğunun, belirleyici ülkenin Rusya olduğunun altını çizelim.
Özellikle Akkuyu'ya takıldım. Gerçekten trajikomik: "Gideceğim, şantiyeye bakacağım, önce Abdülhamit gemisini Mavi Vatan'a yolcu edeceğiz, sondaja gidecek, sonrasında heyetimle şantiyeye bakacağım, sonra da Putin'i arayacağım, karar vereceğiz!" Bakar mısınız! Şimdi bu durumda bir ülkeyiz vesselam..
"Shanghay İşbirliği Örgütüne toplantısına katılacağız, keşke bizi de alsalar."
Tüm bunlar, ne kadar kötü ve zor durumda olduğumuzu gösteriyor.
Geçen hafta söylediğim gibi, içimizdeki Rusya içimizdeki Batı'dan daha güçlü. Hep aklıma geliyor, eski Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil'in 12 Mart'a ilişkin İsmail Cem'e verdiği röportaj vardı, 1971 Muhtırasından birkaç yıl sonra yapılan bir röportajdı. Ne diyordu orada?
"Aziz'im" diyor, İhsan Sabri Bey, "CIA, Amerika o kadar altımızı oymuş ki, hiçbir şeyin farkına varamadık. İçimizdeki Amerika çok güçlü" demişti. Hatırladığım İsmail Cem de bu görüşmeyi kitabına koymuştu. Bugünde içimizdeki Rusya'da çok çok güçlü. (AB/SD)
* Açık Radyo Ali Bilge ile Ekonomi Politik'ten derlenmiştir. (8 Ağustos 2022)