Uzun yıllardır ittifaklar politikaları üzerine çalışıyorum. Açık Radyo’da, Ekonomi Politik’te yaptığım programlarda, siyasetçilerle, STK’larla ilişkilerimde, sosyal platformlarda, bıkmadan ittifaklar meselesini gündeme getirmeye çalıştım.
Türkiye adım adım, Roboski’den, Gezi’den sonra antidemokratik gelişmelere sahne oldu, sonuçta otokratik bir rejime gömüldü.
Dolayısıyla otokrasiden nasıl çıkış yapabilir? Nasıl bir çıkış gerçekleşebilir? Sorularını yanıtlamak gerekiyor/du.
Altı partinin Cumartesi günü yaptığı toplantı geç ama önemliydi. Aslında daha erken ittifak çalışmaları yapılmalı ve kurulmalıydı. İttifak 2017 referandumu öncesinde dizayn edilebilseydi, bugün yaşanılan baskı rejimi kolaylıkla gelemez ve süremezdi.
Daha da öncesine, 2013-2014’lere uzandığımızda, gidişatın nereye evirileceği, Türkiye’nin adım adım otokrasiye ve yolsuzluğa gömüleceği gözüküyordu.
Geçen bu sürede Türkiye; bir enkaz ülkesi haline geldi. İktisadi, sosyal ve siyasal bir enkaz altındayız, demokrasi dışı bir rejim içindeyiz. Tüm bu olumsuzluklar nedeniyle, içinde bulunduğumuz durumdan ancak “mutabakatla tedaviyle” çıkılabilir, mutabakatla ancak yeniden Türkiye inşa edilebilir.
Yapılan ve yapılacak mutabakatları, ittifakları kurucu irade gibi algılamak gerekir.
Ana muhalefet; dokunulmazlıkların kaldırılması desteği dahil, diğer katkılarla bu sürecin uzamasına ve ittifaklar politikasını düşünmede ve hayata geçirmede maalesef geç kaldı. Genel olarak tüm muhalefet geç kaldı.
Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) içindeki muhalefet de çok gecikti. İktidarın içinden çıkan bugün iki muhalif parti bulunuyor, bu iki partinin liderleri, otoriter rejime, içinde bulundukları partiden zamanında ayrılmayarak destek vermiş oldular.
Tüm bu yanlışlar, eksiklikler uzattı ittifaklar politikasını. Ama yine de gelinen nokta önemli.
Türkiye’de ittifak kültürü güçlü değildir. Önceki yıllarda “demokrasi cephesini” gündeme getirdiğim zamanlar ‘cephe’ kelimesini çok militarist bulanlar mı ararsınız? İttifak deyince ‘sosyalistlerin ittifakını’ anlamak gerektiğini söyleyenleri mi ararsınız , ‘ittifak demeyelim buluşma diyelim’ diyenler mi ararsınız, yeni kurulan sağ partilerin “ittifak gündemiz de yok , biz iktidara talibiz“ demelerini mi ararsınız, Halkların Demokratik Partisi (HDP) ile ittifakı “aklına yatıran başka çıkış olmaz” deyip, ancak bundan kaçanları mı ararsınız...
Yani çeşit boldu, zor meşakkatli bir iştir ittifak mevzuları..
Ülkede ittifaklar hususunda kültür solda da yoktu, 1980 öncesi Türkiye’nin sol dünyasına bakalım, orada da bu yokluğu tüm açıklığı ile maliyetleriyle görürüz. Mutabakat kültürü öyle kolay gelişmiyor, moderniteyle birlikte ve demokrasiyle birlikte gelişen bir şey.
HDP’yi ittifakta görmemek, demokrasi inşasında eksik olmak demektir
Cumartesi günkü toplantı, geç kalınmış bir toplantı olmakla birlikte eksik bir şekilde bir araya gelmedir. Parlamentonun üçüncü büyük partisi, muhalefetin ikinci büyük partisi HDP bu birliktelikte şu anda yok.
Çok önemli bir eksikliktir. İttifakta HDP’yi görmemek, görmezden gelmek, demokrasi inşasını da eksik görmek anlamına gelir.
Türkiye’nin kurucu iradesi olarak gördüğümüz Birinci Meclisi tekrar hatırlatmakta fayda var. 2020 yılında da Birinci Meclis’in 100 yılı nedeniyle bir sempozyum düzenliyorduk ama Covid nedeniyle yapamadık ancak yazıları yayınladık, bunları siyasi parti yöneticileriyle de paylaşmıştım.
Birinci meclis, barındırdığı pek çok etnik yapıyla beraber, ağırlıklı olarak Kürtlerin ve Türklerin bir araya geldiği bir meclistir, önemli bir örnektir. Mecliste Kürt milliyetçileri de, Türk milliyetçileri de vardır, bir mutabakat vardır o mecliste. 1919’dan 1924 Lozan bitimine kadar ”büyük tehlike” olarak belirlediği “tehlikeye” karşı Kürtler ve Türkler bir mutabakat belirlemiştir.
Kürtlerin yüzde 85’i Koçgiri bölgesi hariç, bu meclisi desteklemiş ve ittifak içinde yer almışlardır. Nitekim Lozan görüşmelerinde heyet başkanı İsmet Paşa (İnönü), “Büyük Millet Meclisi Kürtlerin ve Türklerin ortak meclisidir, ben bu iki halkın temsilcisi olarak buradayım” diyerek sözlerine başlamıştır.
Birinci meclisin bu iradesini Cumartesi günü maalesef göremedik, ancak eksikliğe rağmen önemli bir birliktelik olduğunu da vurgulamak isterim.
Çünkü bu eksikliğin çeşitli formüllerle tamamlanacağı, aşılacağı düşüncesindeyim.
Eğer 6 milyon oy almış HDP’yi görmezden gelirseniz, Türkiye’nin geleceğini de doğru kuramıyorsunuz, eksik kuruyorsunuz demektir. Eksikliğe rağmen önümüzdeki dönemde HDP ile Altılı ittifak arasındaki ilişkinin çeşitli mekanizmalarla kurulabileceği ümidini besliyorum.
Yaratıcı siyasal mühendislik hareketlerinin olabileceğini, yaratıcı araçların kullanılabileceğini düşünüyorum. Çünkü, ittifaksız çıkış yolu yok.
Altüst oluş ve enkazdan yeni bir Türkiye inşa etmek
Ayrıca ittifak mevzusu, sadece siyasal partilerin tepesinde, piramidin üstünde yapılan bir uygulama değildir, bunun yatay ve dikey eksenleri vardır, bu eksenleri de belirlemek ve beslemek gerekir.
En önemlisi örgütlü toplumdur, barolardan odalara kadar uzanan sivil toplum örgütleridir, mesleki örgütlerdir, 80 öncesi deyişimizle demokratik kitle örgütlerinin de, ittifak eksenlerini ve desenlerini oluşturması lazım.
Yerel örgütlerin de bu biçimlenmeyi benimsemesi, hayata geçirmesi lazım.
Anadolu toprakları tarihteki en büyük istilayı Moğol istilasında yaşadı. Taş taş üstünde kalmadı. Bu coğrafyada, Moğolların altüst edişinden sonraki en büyük altüst oluşu son 20 yılda yaşandı, altüst oluşun yarattığı enkazdan yeni bir Türkiye çıkartma projesi yapılacaksa, bu ancak mutabakatla olur, mutabakatla memleket tamir edilebilir.
Toplumun tüm kesimlerinin mutabakat sürecine katkıda bulunması, düşünürlerin, bu konuda hep geriden gelen aydınların, bu mevzu üzerinde daha fazla kafa yorması gerekir.
Elbette 21. yüzyılın otoriter rejimlerinden çıkışa ilişkin deneyimler pek yok. Daha çok 20. yüzyıl deneyimlerine sahibiz ama sonuçta mutabakatsız çıkış olmayacağını ve sivil itaatsizliklerle bu süreçlerin desteklenmesi gerekiyor Sonuçta sivil itaatsizlik de pasif bir isyan biçimidir, ‘hayır’ demektir.
Bu dönem devletin mülksüzleştiği bir dönemdir
Ülke kaynaklarının çarçur edilişine her gün tanık oluyoruz. İçinde bulunduğumuz rejim ekonomik dirijizm denilen bir yapıdır. Otokratik rejime hakim olanların kontrol ettiği sermayenin, toplumun tüm kesimlerinin sahip olduğu devlet kaynaklarını, kişisel servete, kendi servetlerine dönüştürdüğü sayısız örneklerle her gün karşı karşıya kalıyoruz.
Bu dönem, ülkede devletin mülksüzleştirildiği bir dönem olarak tarihe geçecek. Kamusal varlığın kişisel varlıklar haline dönüştüğü bir dönem. AKP kendisine uygun bir burjuvazi yarattı, sermayenin ve kamusal servetin el değiştirmesini sağladı. Ülkenin iktisadi topoğrafyası değişti, servet transferlerine tanık olduk.
Bu nedenle bir araya gelen partilerin , kurulan ve kurulacak ittifakların değişen iktisadi topoğrafyanın farkında olarak, pek çok alt başlıklarla birlikte yürümesi lazım. Siyasal ittifaklar, çok değişik sorun- çözüm masalarının bir araya getirilmesini gerekli kılar, üzerinde çalışacak çok konu bulunuyor
Türkiye’nin geleceğini, Kürtlerin ve Türklerin ortak geleceğini konuşuyoruz. Mutabakat süreçlerini genişletici çözümler bulmamız lazım, tek kanallı değil çok kanallı, gelişli gidişli kulvarlar oluşturmak lazım.
Türkiye’nin entelektüel enerjisinin ittifak mühendisliğine harcanması lazım. Bu alanda zenginleştirmeye ve zenginleşmeye ihtiyacımız var.
Yaptığım çalışmalarda ve görüşmelerde en büyük eksikliğin siyasi partilerde olduğunu gördüm, 1. Meclis’in bir ittifak meclisi olduğunu bile bilmiyorlardı. Türkiye’de az da olsa yaşanan ittifak deneyimleri önemlidir, bunları göz önünde bulundurmak lazım.
HDP’nin açıklık getireceği hususlar
HDP’nin de kendine açıklık getireceği hususlar bulunmaktadır. Açık açık belirtelim. HDP, Demirtaş’la birlikte seçimlere girdiğine yüzde 14 oy aldı, 15’lere vurdu. 2015’te barajı mesele etmediler, HDP ile seçime katıldılar.
İmralı ve Kandil inisiyatifinin yüksek olduğu zamanlardaki seçimlerde bağımsız giriyorlardı, oyları yüzde 7‘de kalıyordu. HDP ile Demirtaş’la girdiğinde ülkenin üçüncü partisi oldular.
Bunu görmek ve buradaki sorunu aşmak lazım. Türkiye’de yeniden demokrasinin inşasını gerçekleştirmek ve demokraside kaybettiğimiz toprakları yeniden kazanmak istiyorsak, Kürtlerle Türklerin birlikte olacağı bir süreci tanımlamamız gerekiyor.
Türkiye baharı yaşamak istiyorsak, bunu sadece Türkler değil, sadece Kürtlerde değil, Kürt ve Türk halkları, varlıkları ile birlikte yapmak zorundayız denklemi yazabiliriz, formülleri yazabiliriz, parametreleri sıralayabiliriz, HDP parametresini denkleme yerleştirebiliriz.
HDP‘yi görmezden gelemezsiniz. 2019 yerel seçimlerinde başarı HDP’nin desteğiyle gerçekleşti. 2019 yerel seçim başarısının sinerjisi sayesinde bugünün Altılı ittifakı kurulabildi, bunu görelim.
Tekrar edelim adres olarak bakılması gereken yer “ 1. Meclis’teki ittifak anlayışıdır, sık sık o deneyime bakmakta fayda var.
Çok hasarlı bir ülke burası, hasarlı ülkeye yeni bir gelecek oluşturmamız gerekiyor.
İttifaklar politikası
İttifaklar politikasında eldeki malzemeye bakarak yaklaşmak gerekiyor, bu malzemeden yeni demokrasi yapmaya çalışıyoruz. Evet pek çok eksiği bulunuyor, ama karşı taraf çok çok kötü.
Tehlikenin boyutları çok yüksek, bunun farkına vararak çalışılmalı. 21. yüzyılın ilk çeyreğini ıskalamış, enkazda olan bir Türkiye gerçeğiyle karşı karşıyayız.
İttifak mevzuları çok ince işçilik ister, ittifak mühendisliği, mutabakatla tedaviler, çok ince siyaset planlamalarını ve mühendisliği gerektirmektedir. Yaratıcılığımızı, enerjimizi, bilgilerimizi bu alana teksif etmek durumundayız.
Türkiye’deki demokrasi güçleri ittifaklardaki eksikliklere çözüm üretmek durumundadır. Tıkanıkları önce atlamak, tekrar dönerek çözmek mümkün olabilir.
Benim ‘pürüz gidericiler’ dediğim bir mekanizmalar devreye girebilir. Sonuç itibariyle mesele birbirine sempati duymayanların ortaklaşa sempati duymadığı bir yapıya karşı birlikteliğinin oluşturulmasıdır. (AB/TP)
* Yazı; Ali Bilge'nin 14 Şubat 2022 tarihli Açık Radyo, Ekonomi Politik programından derlenmiştir.