Vahşet ordusu IŞİD (Irak Şam İslam Devleti) ya da DAİŞ Ortadoğu’da artık kanıksanan bir vahşet rejimi yaratmayı başarmış gibi görünüyor. En azından Türkler ve Araplar nezdinde sıradanlaşan bir kafa kesme seremonisi ilk zamanlardaki infiali uyandırmıyor.
Artık herkesin bildiği ancak hiç kimsenin itiraz etmediği bir saldırganlıkla psikolojik bir hiledir DAİŞ. Tıpkı bir bilgisayar oyununda “level atlarken” bir önceki aşamayı hatırlamayışımız gibi anlık şok ve baskınlarla hem kendisinden söz ettiriyor, hem de uyguladığı bunaltıcı basınçla kimsenin hatırlamak istemediği bir kabus oluveriyor DAİŞ.
Zaten o, bilgisayar oyunlarından dışarı fırlamış “hardcore” vahşetin ta kendisidir. Modernizmin tortularıyla zihinlerimizin alt tabakalarında biriken cüruf DAİŞ’le bedenleştikçe, pek çok milletten genç erkekler, bu vahşet ordusunda toplu kan içme ve sınırsız tecavüz ayinine dahil ediliyor.
Biz DAİŞ’i Kürtler üzerinden okuyoruz ama bu çok yüzeysel, yanılgılı ve Kürtlere yapılan saldırıdan ötürü duyduğumuz dönemsel öfkenin ürünü bir okuma olur. DAİŞ salt Kürt halkına ve onun özgürlük umuduna saldırtılmıyor sadece, küresel bir kıyametin post-modern ordusudur da aynı zamanda. Yaptıkları yapmak istediklerinin karşısında neredeyse bir hiçtir.
Özür dileyerek DAİŞ’in yaptıklarını burada ifade edemeyeceğim. Her ne kadar naklen ve canlı yayınla “uyguladıklarını” kayıt altına alsalar da “bilmediklerimizle” birlikte DAİŞ “herkesin” düşmanı. Dünyanın gördüğü diğer insanlık düşmanı yapılar, örneğin Naziler, vahşet ve işkencelerini kimsenin bilmediği bir yöntemle, gizlice yaparlardı. Bir gün yargılanacak olma ihtimali bir yana, diğer kurbanları ürkütüp kaçırmamak için. Yine JİTEM de böyle yapardı. DAİŞ ise zihinlerdeki o kıyamet gününü bu dünyada “ilan ederek” olabildiğince açık bir terör uygulamakta. Herkesin gözleri önünde olmasına rağmen kimsenin hatırlamak istemediği bir dehşetin adı. Unutturma yeteneğindeki kolaylık buradan belki…
Bilincimizde en kötüye dair hangi görsel imge varsa “Hollywood effect”in de katkılarıyla bu imgeleri bir karşı taarruzla zihinlerimizi işgal edercesine tekrar kuşanıyor DAİŞ. En kötü, en kararlı ve en korkunç olanın bedenleşmesi olarak. İslam bu vahşetin en masum kurbanı belki de. Çünkü bu vahşet ve sınırsız sadizm, evrensel tarihimizde yer edinen İslam inancına hiç kimsenin yapamadığı kadar büyük bir saldırganlık içinde.
İslam’ı bir kan ve vahşet dini olarak zihinlere kazımak ve onu tüketen, hiç kimsenin rızasıyla girmek istemeyeceği bir sapıklığa dönüştürmek kadar zarar verici ne olabilir? İslam böyle bir din midir gerçekten? Yoksa bizlere bu akıl almaz sapıklık ve vahşetle gösterilen ve her seferinde yalnızca yüzümüzü çevirdiğimiz yıkıcılık, İslam’ın bilinmeyen hakikati mi? Hiçbirimiz buna inanmak istemiyoruz. Çünkü sanırız her vicdan, İslam inancıyla birlikte bir duygudaşlığa ve merhamet anlayışına sahip. İslam on milyonlarca kişinin zihninde ve yüreğinde oldukça derin bir inanç ve vicdan demek. DAİŞ’e karşı bu anlamsız suskunluk da bunu içlerindeki İslam’la bağdaştırmamış-buluşturmamış olmalarından. Yani DAİŞ’in “kendi İslamlarıyla” ilgisi yok. Buna Allah korkusu deniliyor bu topraklarda. Ya da tam tersi, çok ilgisi var ve insanlar (müminler) adaletin kılıcının kafa kesmesini akıl almaz bir sadizmle susup izlemekteler. Hannah Arendt “Kötülüğün Sıradanlığı”nda edinilmiş kötülüğün herkesin iyi, yararlı ve kutsal bellediği bir kabule dayandığını yazar. Müminler sustukça vahşet ilerliyor ve DAİŞ giderek büyüyüp etkinleştikçe, tüm insanlığımızın sorunu haline geliyor.
Kapitalist modernite hep söylendiği gibi hafızasız, belleksiz bir insan algısından yanadır. İnsanın anlam dünyasının işgali ve böylece modern kölelere dönüşümü, belleğinin “resetlenmesiyle” mümkün olacağına göre unutturmak can alıcı bir faaliyete dönüşür.
DAİŞ’ in Palmyra’ da ve daha pek çok yerde Asur, Roma ve Akad medeniyetinden kalma eserleri dozerler, dinamit ve balyozlarla parçalayarak yıkması bu unutturma gayretinden. DAİŞ tarihteki benzerleri gibi kentleri, medeniyetleri yakıp yok eden yıkıcılığın günümüzdeki yeni sürümü. Ortadoğu halklarının bir gün kendi demokratik modernitelerini kurma “olasılığına” karşı çok özel olarak devreye konulmuş proje.
Örneğin Kürt Halk Önderi Öcalan “Demokratik toplum kadın öncülüğünde gelişir” dedikçe kadınlara tecavüzler, köle pazarlarında kadın alım-satımı yapılıyor. Yine Öcalan “kadim halklar Ortadoğu demokrasisi için asla vazgeçilmez değerlerdir” dedikçe Ezidî, Türkmen, Kakai, Alevi, Şabakî ve Yaresani inanç ve etnik kimliklerine karşı son derece operasyonel bir katliam ve yok etme devreye sokuluyor. Artık şurası bir gerçek: Öcalan ve Kürtler bir gün kurulacak Ortadoğu demokrasisinin mimarı olacak.*
Ortadoğu’da bu demokrasi fikrine en hazır ve yakın duranlar Kürtler çünkü. İşte DAİŞ sadece Kürtlere değil Kürtlerin kafasındaki gelecek fikrine de saldırıyor. Modernizmin bu büyük toplu cehalet ve vahşet ordusuna karşı bilgi, kültür ve etik-politika ile insan olmakta ısrar etmekten başka elimizde ne var?
Mesele AKP’nin desteklediği kadar değil çünkü. DAİŞ her şeyi olduğu gibi o sarayı da başına yıkar insanın. Seçimlerde payına düşeni alacak olması ve HDP hakikatince durdurulacak olması bir yana DAİŞ’le siyaset yürütmek, hele onu kullandığını sanmak AKP için büyük bir talihsizlik… (MS/YY)
* Konuyla ilgili kapsamlı bir çalışma için A. Öcalan’ın “Sümer Rahip Devletinden Halk Cumhuriyetine Doğru” adlı kitabına bakılabilir.