Devletçi akıl zihinlerimize kötülüğü ve disiplinli dehşeti değil, resmiyet kazanmış “sevgiyi” ve biat etmeyi nakşetti. Devlet, ortalama Türkiye vatandaşı için bir sunak. Kendimizi, varlığımızı, geleceğimizi ve onurumuzu adadığımız bir sunak… Bizim yerimize düşünür, davranır, yargılar ve kolektif (fiktif) aklımızı temsil eder.
Tıpkı Fenike tanrısı Baal’e kurban edilen insanlar gibi devlet kaynaklı ölüm infial değil, gurur kaynağı hala. Devlet kudretinin her “ifadesini” olumlayan, bir devlet icadı olan faşizmi de onaylar, arzular. Öldüren devlet ise “selametinin” dayanağı hep şu tepkiyle yanıtlanır; “Bizi niye öldürmüyor? “ Devlet serdedilmektedir zira… Devlet dersinde birinci madde “Devletin her zaman haklı” olduğudur. “Haksız olduğu yerde de gene birinci madde geçerlidir!”
Devletin kutsallığı üzerine kurulan toplumsal zeka Silvan’ı hissetmiyor bile… Bugün Silvan’da yaşanan kan, acı, yıkım ve muazzam insan direncine inanacak insan bulamazsınız. Her iki toplumun arasındaki toplumsal zekâ makası gittikçe açılıyor.
Kürtlerde son yıllarda gelişen özgürlük ısrarı ayaklanma ve serhildan pratikleriyle ifade buldu. Kırdan kopuşun varlık, kimlik ve özgürlük problemleri gittikçe ağırlaşan bu asi halkı “uysallaştıracağına” dayalı inanç, büyük oranda sonuçsuzdur. Tarihteki isyancı halklar ve mücadele toplumları içinde değerlendirirsek; direniş olgusunu kırda olduğu gibi kentte de uyarlayabilmiş bir Kürtlük var artık. Direnişin kentle senkronizasyonu, bugün Kobanê’nin ardından daha güncel Cizre ve Silvan’da hayat buluyor. “Mesken”, artık sadece dağlar değil…
Silvan (Farqîn) ya da eski adıyla Meyafarqîn, 1071’de Sultan Alpaslan’ın bilinen Malazgirt savaşında tüm Kürt aşiretleriyle buluşup toplandığı yer. Orta Asya’dan gelen Türklerle ilk büyük buluşmanın, kardeşliğin başladığı yer olduğu söylenir. Tarihi Türk ve Kürt kardeşliğinin başladığı yer olarak da değerlendirilebilir. Sultan Alpaslan onlarca Kürt aşiretiyle burada birlik ve kardeşlik üzerine yeminler ederek helallik istedi, destur aldı.
Ama bugün kardeşliğin başladığı ya da daha gerçekçi bir ifadeyle “Türklerin Anadolu’da yurt edinmelerini sağlayan” bu eski ilçe, Türk devlet güçleri tarafından tanklar ve helikopterlerle yıkılıyor. İçindeki insanlara hiç acımadan saldırarak ve açıkça “haritadan silmeyi” hedeflediğini beyan ederek…
1990’ların başında Hizbul kontra çeteleri ya da Kürt halk önderi Öcalan’ın deyimiyle karayüzler hareketi en çok cinayeti Batman ve Diyarbekir’in ardından Silvan’da işledi. Kürtler halen Silvan için bajarê şehîdan (şehirler şehri) terimini kullanıyor. Çocuklar, yaşlılar ve gençler farkı gözetmeden toplum kurşunlanıyor. Evler, okullar, sokaklar, şehir merkezi, hatta camiler bile kurşunlarla delik deşik edilmiş durumda.
Halk kendisini yönetmek için özyönetim direnişinde. Sonuçta müzakere edilebilir bir “görüşün” Saraybosnavari bir dehşete dönüşmesi büyük Kürt nefretinin ürünü. Politikleşmiş bir halkın politik bir direnişidir Silvan. Bazı dostların mazlum ve muhtaç muamelesine “kendi mahallenizdeki faşizmi kovun” diye sitem ederek… Devletçi zekaya karşı toplum adına düşünmeyi Silvan üstlenmiş durumda. Gelecekte nasıl bir ülkede yaşamayı hayal ediyorsak; o hayallerin savunulduğu kente MKE üretimi resmi bombalar atılıyor.
Tarih, bir arada yaşam ve kardeşliğe dair önerilen bir çözüm programının böylesine keskin bir tahammülsüzlükle yanıtlanmasını da siyasi sicilimize yazacak. Çok yakında, Silvanlıların kazandığı bir gelecekte. (MS/HK)
* Fotoğraf: Silvan/AA