Çocukluk dönemine dair hadiselerin yoğun bir sis perdesinin ardında kaldığı yetişkinlikte, maziyle alakalı malumatı teferruatıyla hatırlamanın herkese kısmet olmadığı malum. Fakat mesele altı yaşından itibaren seneler boyunca cinsel tacize maruz kalmak olduğunda hafıza, bazen içgüdüsel, bazen bilinçli olarak silinmeye veya üzeri kalın bir örtüyle örtülmeye çalışılsa bile insanın peşini bırakmayabilir.
Bu, yaşça altı yıl büyük olmasına rağmen fail için bilhassa geçerlidir çünkü suçluluk hissi mazinin filtrelenmesinin ve hadisenin fazla önemsenmemesinin önünü de açar.
“Sessiz Bir Hikâye” (A Silent Story) adlı belgeselin yönetmeni Anders Skovbjerg Jepsen hayatını karartmış olan çocukluğundaki düzenli cinsel taciz vakasını masaya yatırırken abisi gibi sevdiği Peter’le yıllar sonra buluşup hesaplaşmaya girişiyor. Olayların ayrıntılarını, tacizlerin sayısını, olası sebep ve sonuçlarını ortak bir düzleme çekmeye çalışırken sihirli bir dokunuşla tesir altında kaldıklarının tümünden kurtulmayı umuyor.
Aslında neticenin ne olacağını tam olarak bilmeden giriştiği ve detaylarıyla kaydettiği belgesel macerasına bir katarsis görevi yüklüyor ve seyirciyi, bazen boşlukta kalakalmışken, bazen nispeten yoğun duygular yaşarken, samimiyetle hayatına dahil ediyor.
Dünya prömiyerini CPH:DOX’ta gerçekleştirmiş olan 2023 Danimarka/İsveç ortak yapımı 90 dakikalık belgesel Zürih Film Festivali’nde de yarıştı. One World Uluslararası İnsan Hakları Film Festivali’nde şansını denediği gibi Docudays UA Uluslararası İnsan Hakları Belgesel Film Festivali’nde öğrenci jürisinin Özel Mansiyonuna layık görüldü.
Bir savaş taktiği olarak tecavüzün sürdüğü dünyamızda, genelde gizlendiği için pek bilinmeyen çocuklar arasındaki cinsel taciz vakalarına eğilmiş “Sessiz Bir Hikaye” dikkate değer bir film.
Cinsel problemler
Anders tacizlerin altı yaşından on iki yaşına varana kadar sürdüğünü, dolayısıyla kimliğini saklamak üzere Peter adını verdiği, hayran olunan abi pozisyonundaki tacizcisinin bu hesaba göre on iki ile on sekiz yaşları arasında fiiline devam ettiğini hatırlıyor. Oysa Peter tacizlerin çok daha az sayıda ve daha kısa bir zaman dilimine yayılmış olduğunu iddia ediyor. Filmin yönetmeni tacizcisini belgesele katılmaya ikna ediyor, fakat çocukluktaki yakın arkadaşlıklarını belgeleyen amatör aile filmlerinde ve belgeselin günümüzdeki çekimlerinde failin yüzünü saklama şartına “hayır” diyemiyor.Aslında mutlu göründükleri çocukluklarının ikisi için de travmatik olması bir tesadüf müdür?
Peter’in annesi ve babası, oğlan daha küçücükken ölmüştür; büyükannesi ve büyükbabası ile yaşamaktadır. Anders’in ise tam altı yaşındayken annesi ve babası boşanmıştır. Bu arada iki oğlanın ailelerinin birbirine çok yakın olmasından dolayı Peter’in adeta evlat edinilmiş bir abi muamelesi görmesi kimse tarafından yadırganmamıştır.
Yıllar sonra oğlunun başına gelenleri öğrendiğinde yönetmenin babası öfkelenmiş, havaya tehditler savurmuştur; fakat bu davranış kurbanı teselli etmemiş, mevzu kısa zamanda kapatılıp unutulmuştur.
Kadınlarla cinsel münasebete girmeye başladığında Anders’in ereksiyon süresi bir dakika civarındadır.
Biri ona arkadan sarıldığında rahatsız olmakta ve bu pozisyondan hızla sıyrılma ihtiyacı duymaktadır.
Endişe, özgüven eksikliği, panik atak hayatına adeta hâkim olmuştur; maziyi mütemadiyen kurcalayan, örselenen, acı çeken biri olmaktan kurtulamamaktadır.
Kaçmanın faydası yok!
Dingin bir yapıya sahip olan belgeselde Anders’in çehresine yoğunlaşan yakın plan çekimleri seyircinin hafızasına kazınıyor. İnsan ister istemez failin tepkilerini de merak etmesine rağmen televizyon estetiğinden ve sansasyonel gazetecilik misallerinden uzak belgesel, baştan öngörülmüş prensiplerine sımsıkı bağlı kalıp bizi röntgencilikten de mümkün olduğunca uzak tutuyor.
Aslında Anders’in giriştiği sinemasal deney, Peter’in seneleri bulan ortadan yokoluşları, randevulara gelmeyişleri, telefonlara, maillere cevap vermeyişleri yüzünden epey aksayıp yönetmeni fazlasıyla zorluyor ve içinden senelerdir çıkamadığı kuyunun daha da derinlerine yuvarlanmasına neden oluyor. İyi niyetli Anders kendisine olduğu kadar Peter’e de maziyle hesaplaşmada yardımcı olmaya çabalarken ısrarlarıyla şahsen tacizci pozisyonuna geçip geçmediğini bile sorguluyor.
Commodere 64 oyunu ile özdeşleşmiş yakınlaşmaları perdeye sık sık o dönemin video oyunu estetiğiyle yansıyor. Mazinin bilinçli olarak kazılması yanında beden hafızasının rolüne de parmak basılıyor. Anders ilk defa ereksiyona geçmiş kendi penisini ellediğinde yabancılık çektiğini ve uzun süre Peter’e mastürbasyon yapmış olmaktan dolayı esasen onun penisini kanıksamış olduğunu fark ettiğini hatırlıyor.
Çaresizce yoluna devam eden Anders’in babasıyla seneler sonra mevzuyu uzun uzadıya tekrar konuşmasının, aralarındaki dostluğu daha önce olmadığı seviyelere taşıdığını da görüyoruz. Babası ne kadar üzgün olduğunu belirtse bile Anders gene de ihtiyaç duyduğu babaya o zamanlar sahip olamadığına yanıyor.
Başkalarına açılmanın ferahlığı
Filmin sonlarında Peter’in hepimize açılmasına da şahit oluyoruz. Hayatı sanılanın aksine kolay olmamıştır. Karşı cinsle nasıl konuşulacağını bilmemekten dolayı kadınlarla mazisi yokuşlar ve çıkmazlarla doludur. Yok saymaya çalışsa da Anders’le yaşadıkları duygusal bir yük, kaçmaya çalıştığı bir hatıra halinde ömrü boyunca sabitlenmiştir; doğru dürüst arkadaşa bile sahip olmaması bir tesadüf müdür?
Anders’in açtığı yolda dili nihayet çözülüyor, daha önce kendine bile söyleyemediklerini çocukluk arkadaşıyla, dolayısıyla bizimle de paylaşıyor. Peter bu sayede Anders için bazen öfkelendiği “canavar” olmaktan çıkıyor.
Belgesel sinemanın iyileştirici gücü sayesinde filmin iki kahramanı dile pek dökemedikleri soyut yüklerini somut bir zemine oturtuyor ve maziyi mütemadiyen kazımaktan vazgeçip istikballerine ümitle bakıyor. Anders de Peter gibi beraber olduğu kadın arkadaşından evlat sahibi oluyor.
Jeneriğe geçilmeden önce, belgesel çekimi boyunca ikisinin de psikologdan destek aldığını, tamamlanmasından sonra söz verildiği şekilde filmin Peter’e gösterildiğini de öğreniyoruz.
Bir zamanlar yaşadıklarını kendisinden başka kimsenin yaşamadığını sanan Anders’le benzer tecrübeleri paylaşanlara teşekkür ediliyor ve başlarına böyle şeyler gelmiş insanların yardım alabilecekleri hatırlatılıyor. (MT/AÖ)