Yasaklı harflerde ısrarın bayramıdır Newroz

Kürdün her yıl heyecanla kutladığı ve henüz bayrama haftalar, günler kala hazırlık yaptığı çok özel bir sahici bayramıdır Newroz.
Eski Kürt takviminde bahar ekinoksunun ilk günüdür 21 Mart. Artık Cemreler suya, havaya, toprağa düşmüş. Dünya, özetle hayat canlanmaya başlamıştır. O halde her bir şeyi kutlamanın, kederi bir yana bırakıp neşe ile hayata tutunmanın vakti kerahetidir.
Perşembeyi cumaya bağlayan 20 Mart gecesi kentin sivil toplum örgütlerinin bir araya gelerek oluşturduğu “Diyarbakır Kent Platformu”nun ev sahipliği ve davetiyle kadim Suriçi’nin Cemilpaşa Konağı’nın kapısından adımımı içeri attım.
Bundan yüz küsür sene evvel konağın işte o selamlık bölümünün havuz başında Mehmed Uzun’un romanında anlattığı iki kuzen; Kadri ve Ekrem Cemilpaşaların kafa kafaya verip çıkardıkları Gazî (çağrı) dergisini düşündüm. Sadece kendime dedim ki; “sahi mirler kime çağrı yapıyorlardı ki!”
Sonra konağın harem bölümümün devasa avlu kapısına vardım ve kapıda platform adına davetin ev sahibi olarak Diyarbakır ticaret sanayi odası başkanı Mehmet Kaya ile merhabalaşıp ilk bayramlaşmayı yaptık.
Avlu, gece aydınlatmasının bazalt taş duvarlara vurduğu renkle ayrı bir ahenge kavuşmuştu. Baharın, gece ayazının hafif ürpertisi bedenime sinmişti. Avlu tez vakitte dolup taştı. Kürt siyasetinin neredeyse bütün görünür aktörleri oradaydı. Hemen herkesin yüzü gülüyordu.
Peş peşe konuştular kent platformunun sözcüleri Kürtçenin Kurmaci ve Zazaki lehçesinde, bir de Türkçe. Sonra Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanı Serra Bucak sahneye çıktı Kürtçe, Almanca ve Türkçe selamlama yapıp konuştu. Ardında DEM Parti eş başkanı Tuncer Bakırhan konuştu. Sonra simgesel Newroz ateşi harlandı. Davetlilerin ateşin çeperinde fotoğraf çektirme seansı başladı.
Ateşin çeperinde keyifli ve kaygıdan azade şık kıyafetleri ile fotoğraf çektirenleri uzaktan seyrederken o Diyarbekir mimarisinin şah eseri Cemilpaşa Konağı'nın kadirli kıymetli adamlarından rahmetli Felat Cemiloğlu ağabeyin bir Newroz günü kutlamasını düşündüm.
“Felek xayine, bavê herkesî nîne! Çavê felekê kor be. Me, di xapîne” dedim kendime fısıldayarak.
Sene 1993’tü, tam 32 yıl geçmiş üzerinden. Şehirde faili meçhuller son hızla sürüyor. Yine bir Newroz günü ve insanlar çok tedirgin, sokaklarda fiili bir sokağa çıkma yasaklı hâl var gibi. Felat ağabeyin bürosu ofis TRT sokağında.
Telefonlaştık, “çık gel bekliyorum” dedi. Vardım büroya içeri girdim, bir kaç dost daha var. “Hadi Newroz bayramımızı kutlayacağız” dedi. Birbirimizin yüzüne baktık.
Tıkılmışız bir apartmanın giriş katına işte. Nasıl olacak bu demeye kalmadan Felat Abi elinde mumlarla mutfaktan salona girip orta yere mumları dikti, çakmağı ile yaktı ve “hadê newroz pîroz be” dedi. Sonra da önce kendisi ve peşinden bizler yanan mumların üzerinden atladık…
Tarih ve Hafıza böyledir işte. Hazreti Ali’ye mal edilen çok güzel bir söz vardır; demiş ki zat: “Bana, bir harf öğretenin; kırk yıl kölesi olurum…”
Evet, Kürtler dünya aleme bir kelimenin içindeki yasaklı bir harfi öğretti! Hatta öğretmekle kalmayıp adeta ezberletti. Üstelik köle değil, özgür olmak gereğinin altını çizerek; NeVruz diyenlere, hayır NeWroz dedi. Daha ne desin.
Bijî cejna şahîya Newroz…
Şimdi yola düşmenin vaktidir bu Newroz sabahında geceden yağan yağmurun toprakla buluşan bahar kokularını içe çekerek alana varıp bugünün anlam ve önemine dair beklenen mesajı dinlemek üzere…
(ŞD/EMK)