Tuncer Koyuncu ile, istiyorum ki en son görüşmemizle başlayayım...
Ekim ayında Ortadoğu ve Ermeni dünyasının en büyük kilisesi olduğu bilinen Diyarbakır'daki Surp Giragos Ermeni Kilisesi'nin restorasyonunun tamamlanması nedeniyle düzenlenen resepsiyonda bir araya gelmiştik.
Bin beş yüz civarındaki konuk; kilisenin avlusu, kapalı mekânı ve bahçesinde günün heyecanını yaşıyordu. Tuncer bir başka yoğunluk ve heyecan içindeydi. Ne de olsa Surp Giragos Kilisesi Vakfı'nın yönetiminde ve ev sahibi konumundaydı.
Her konukla ayrı ilgilenme telaşındaydı.
Resepsiyon akşamı telefon açtı Sur Belediye Başkanı dostum ve arkadaşım Abdullah Demirbaş, "Dağkapı'da ciğercideyiz, bekliyoruz hadi gel" dedi.
Yemek yemiştim ama hemen yetiştim. Abdullah'la Tuncer'in Diyarbakır Erkek Sanat Okulu'ndan sınıf arkadaşı olduklarını biliyordum. Ayrı bir muhabbetleri, dostlukları ve jargonları olduğunu da biliyordum.
Yine öylesine bir muhabbetin tam ortasına düşmüştüm.
Ciğerciden kalkıp resepsiyon nedeniyle Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir'in yemeğine katıldık. Sonra Mıgırdiç Margosyan ve Udi Yervant'la erken kaçıp Sîno'nun meyhanesine (Sinan Restaurant) kapağı attık.
Bir süre sonra Tuncer ve Abdullah Başkan da peşpeşe bize katıldılar. Muhteşem samimiyette bir geceydi yaşanan. Yervant udun teline dokundukça gecenin keyfi bir başka ruh haline dönüşüyordu.
O gece Tuncer'in sesinin de ağırlığını ve musikiye ilgisinin adeta profesyonellik kalitesinde olduğunu bir kez daha fark ettim.
2000 yılında çıkan Knar grubunun Lir CD'sinde "Taniel Koyuncu" ismiyle zaten emeğinin ve çabasının farkında olarak "Sırrını Surlarına Fısıldayan Şehir, Dîyarbekir" kitabımda adını ve emeğini telaffuz etmiştim.
Sanki on yıl sonra bu kez Dîyarbekir'de ve Sîno'nun sahnesinde musiki ve hayat, tekerrür ve terennüm ediyordu.
Sabaha karşı ikide meyhaneden çıktık. Tuncer epeyce sarhoştu. Yervant'ın bir parçasında babası Kekê Yako'yu anlatırken vurguladığı bestesindeki gibi "duvardan duvara" çarpacak kadar keyifli bir sarhoşluk halindeydi.
Hem gündüzün mutluluğu, hem de gecenin dostaneliği Tuncer'i sarhoş etmeye yetmişti. Bir koluna ben, diğerine Yervant girmiştik. Yervant oteline kadar bıraktı. Ve o görüşmemiz son görüşmemiz oldu Tuncer'le...
Defelarca Surp Giragos'un restorasyonunun pürüzsüz yürümesi için Diyarbakır'a gelmişti.
Çok önemsediği ve adeta varlık nedeni gibi gördüğü, ciddiyetle yaklaştığı bir çabaydı Tuncer için Surp Giragos'un tekrar ayağa kalkması. Büyük gösteriyi resepsiyonla taçlandırmanın başarısını paylaşan birkaç kişiden biri olması onu ziyadesiyle gönendirmişti.
Bölgede yaşanan sıkıntılar, çatışmalar ve yeni genç ölümler nedeniyle Yervant'ın iptal edilen müzikli etkinliğinin ardından dönüp bana demişti ki Tuncer "Şeyhmus Abi biliyor musun? Bu adam var ya, bu Yervant; dünyanın sayılı ut sanatçılarından biridir. Bunu mübalağa olsun diye söylemiyorum".
Eh olacak o kadar Tuncer. Boşuna mı ta Amerikalardan izini bulup, tekrar memleketine davet ettik Yervo'yu, demiştim ben de cevaben...
Vefatından iki gün sonra Yervant'la konuştuğumuzda bu sohbetimizi kendisiyle paylaştığını, Tuncer'in de Yervant'a "Oğlum yalan midır? Doğriyi söledix" deyişini de ayrıca vurgulamalıyım.
Abdullah Demirbaş telefonda Tuncer'in ölüm haberini verdiğinde dudaklarımdan dökülen ilk cümleydi; "Mala minê Tuncer!" Kırklı yaşlarında, tez canlı, hızlı konuşan, samimi, iyi içen, dost canlısı, paylaşmayı bilen çok kıymetli bir Dîyarbekir Ermenisi Tuncer, namı diğer Taniel Koyuncu arkadaşımızı kalp krizinden kaybettik. Ruhu şad olsun.
Şimdi Knar grubunun Lir yolcuları ve Surp Giragos'un yönetim erki bir eksik. Arkadaşı ve dostu Udi Yervant'ın udunun telleri daha hüzünlü parçalar terennüm edecek belki de. Rahat uyusun Tuncer toprağında... (ŞD/YY)