12 Haziran 2010 tarihinde yapılacak genel seçimlerden önce milletvekilliğine adaylığı koyan MHP merkez yönetimindeki kişilerin özel yaşamlarının gizlice kaydı ve yayınlanması nedeniyle görevlerinden ve adaylıktan istifa etmeleri nedeniyle ortaya çıkan hak ihlallerinden sadece birkaçını anımsatmak için bir Yargıtay kararını örnek göstermekte yarar var.
Yargıtay tarafından incelenerek karara bağlanan manevi tazminat istekli davanın konusu "izinsiz kaydedilen" ses kaydının bir davada kanıt olarak kullanılmak istenmesidir. Dava, bir avukatın açılacak davalarda kanıt olarak kullanılmak üzere izinsiz olarak kaydedilen ses kaydının çözümünü yaptırarak noter emanetine aldırması nedeniyle kusurları olan kişiler aleyhine açılan manevi tazminat davasıdır.
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi (2009/8119 Esas, 2010/7573 Karar, 23.06.2010 Tarih) verdiği kararda Anayasaya, Türk Ceza Kanununa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine göre "özel hayatın gizliliği" nedir sorusunu yanıtlamıştır. Özel hayatın gizliliğinin ihlaline neden olan "ses ve görüntünün gizli kaydı" nedeniyle kişilik haklarının ihlali konusunda örnek kararlarından birisidir. Yargıtay 4 Hukuk Dairesi kararına göre;
"Günümüzde ulaşılan teknolojik gelişmeler nedeniyle yasa dışı yollarla kişilerin her türlü özel konuşmalarının dinlenmesi, en özel görüntülerinin izlenmesi ve kaydedilmesi olanağı vardır. Gerçekten son yıllarda kişilerin ses ve görüntüleri gizlice kaydedilerek kişilik haklarına zarar verilmesi nedeniyle 5237 sayılı Türk Ceza Yasası'nın 132, 133 ve 134. maddelerinde haberleşmenin gizliliğinin ihlali, kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması ile özel hayatın gizliliğinin ihlal edilmesi eylemleri ayrı ayrı suç olarak düzenlenmiştir.
Anayasa'nın "Özel hayatın gizliliği" başlıklı 20. maddesinde; herkesin özel ve aile yaşamına saygı gösterilmesini isteme hakkı bulunduğu belirtilmiş; ayrıca bu hak, Medeni Yasa'nın 24. ve 25. maddeleri ile koruma altına alınmış; Borçlar Yasası'nın 49. maddesinde de kişilik haklarının saldırıya uğraması durumunda uygulanacak yaptırım belirtilmiştir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 8. maddesinde ise, herkesin özel ve aile yaşamına, konutuna ve haberleşmesine saygı gösterilmesini isteme hakkına sahip olduğu belirtilmiş; maddenin ikinci fıkrasında yasaya uygun sınırlamanın ancak ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, suç işlenmesinin önlenmesi, dirlik ve düzenin, sağlığın, ahlakın, başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için, demokratik bir toplumda zorunlu olan ölçüde ve yasada öngörülmüş olmak koşuluyla söz konusu olabileceği belirtilmektedir.
Bu konuda Devletin resmi soruşturma ve kovuşturma organlarına getirilen yasal bazı sınırlamaların gerçek kişiler açısından öncelikle uygulanması gerektiği gibi tanınan ayrık durumlardan bu kapsama girmeyen kişi ve kuruluşların yararlanması söz konusu değildir.
Yukarıda belirtilen yasal düzenlemelerden de açıkça anlaşılacağı üzere kişinin özel yaşamının gizliliğine dokunulamaz, kişinin sıfatı ve konumu ne olursa olsun rızası dışında kamuya açıklanamaz. Bunlar kişinin gizli alanını oluşturur. Bir kişinin hukuka aykırı bile olsa konuşmalarının ve görüntüsünün gizlice kayda alınması onun kişilik haklarına ve özel yaşamına saldırı niteliği taşır. Bu ses ve görüntü kayıtlarının herhangi bir yolla kamuoyuna yansıtılması, açıklanması da kişilik haklarına yapılmış başka bir saldırı niteliğindedir."
Yargıtay'ın, özel yaşamın gizliliği hakkındaki temel ilkesi budur.
Dava konusu olayda; bir avukat önceki vekil edeni olan dava dışı (A...) 'ün hile ile avukatlık ücret sözleşmesi imzalattığını kanıtlamak amacıyla, davacının evinde isteği dışında gizlice sesini kaydetmiş, daha sonra davacının ses kaydı bulunan CD'yi davalının avukatı (B...)'e vermiştir. Aleyhine manevi tazminat davası açılmış olan davalı avukat, konuşmaların gizlice kaydedilmesi nedeni ile CD'nin Ceza Muhakemesi Yasası'nın 206/2-a ve 217/2 maddeleri uyarınca hukuka uygun elde edilmiş delil niteliği taşımadığını bilmesi gerektiğini ileri sürmüştür. Yani kısaca; davada ileri sürülen delil kanuna aykırı olarak elde edilmiştir, o halde delil değildir. Aynı zamanda yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş, her türlü delille ispat edilebilir. Yani eğer delil hukuka uygun elde edilmemişse yüklenen suçun ispatı için delil niteliğinde kabul edilmemelidir.
Buna rağmen davalı (A.E.)'a ait (...) 27. Noterliği'ne başvurarak CD'nin çözümünü yaparak emanete alınmasını istemiştir. Davalı noter başkâtibi (...) daire dışında notlar alıp çözümü yapmış, davalı noter kâtibi (H.)'de tutanaklara geçirmiş, çözümleme ve emanet tutanağı noter başkâtibi tarafından imzalanarak saklanmak üzere CD'yi emanete almıştır.
Yargıtay 23.10.2010 tarihli bu kararında, aleyhine manevi tazminat davası açılan davalı noterin ceza soruşturması ve kovuşturmasına neden olabilecek bir konuda noterlerin tespit yapmaması gerektiği Adalet Bakanlığı'nın 93/27, 95/55 ve 98/16 sayılı genelgeleri ile bildirilmesine rağmen bu hususa aykırı davrandığına işaret etmiştir. İşlemi yapan ve tutanağı imzalayarak CD'yi emanete alan noter kâtibi H. ile başkâtip E. üzerinde gerekli denetim ve gözetim, hatta onları Adalet Bakanlığı genelgeleri hakkında bilgilendirme görevini yerine getirmediğinden dolayı kusurlu bulmuştur. Noter başkâtibi E. ise, CD'nin daire dışında deşifre edilmiş çözümlerini tutanaklara geçirip noter adına imzaladığı için sorumludur. Yargıtay diğer davalı Noter Kâtibi H.'ın sadece CD çözümünü tutanaklara yazmış olduğundan herhangi bir sorumluluğu bulunmadığı kabul edilmiştir.
Kararın geriye kalan bölümünü Yargıtay kararından okuyalım:
"Gizlice kaydedilmiş CD'nin kanıt olarak kullanılamayacağını bilmesi gereken ve çözüm yaptırarak emanete aldıran davalılardan Avukat B.'in eylemi, amacı böyle olmasa bile davacının kişilik haklarına saldırı oluşturur.
Dosyadaki kanıtlardan; ses kaydının yasaya aykırı olarak, gizlice elde edildiği anlaşılmaktadır. Gizli yollardan ses kaydedilmesi, davacının gizli kalması gereken ye açıklanmasında kamu yararı bulunmayan özel yaşamı ile ilgili sırların dışarıya yansıtılması, davacının kişilik haklarına saldırı oluşturur."
Yargıtay kararına göre gizlice kayıt yaparak CD'ye kaydettikten sonra, gizli kaydı bir davada delil olarak kullanmak isteyenler, sesini gizlice kaydettikleri kişiye karşı gerçekleştirdikleri bu kusurlu eylemleri ile Anayasa'ya TCK'na ve İnsan Hakları Sözleşmesi'ne aykırı davranmışlar ve kişilik haklarına saldırıda bulunmuşlardır.
Ne dersiniz, acaba özel yaşamın gizliliğine saygı gösterilmesi hakkı ihlal edilen sadece MHP'liler mi? (Fİ/ŞA)