“İnsanın karakteri, kaderidir” derler. Doğru söz. Kader kavramının rıza göstermeyi, boyun eğmeyi içeren muktedir bir yanı olsa da, karakter ve kader ilişkisi böyle!
Cumhuriyet öncesini bir yana bırakırsak, 1920’lerden bu yana Kürt ve Kürdistan meselesi her gündeme geldiğinde “işi” baskıcı, zulümkâr yöntemlerle hâl edeceklerini sananlar için tek model vardır o da “Güvenlikçi Paradigma”. Ötekiyse her sözü dillendirdiğinde “hain”likle yaftalanan “Demokratik Çözüm”. Neredeyse 90 yıllık cumhuriyetin Kürde değen hikâyesi bu iki çatışmalı çözümsüzlük hâlinin ruh halimize yansıyan yüzüdür.
Kürt halkının Ksenefon’un Anabasis’te 2400 yıl önce Karduxîleri işaret ederek yazdığı tarihten bu yana zaman içindeki mücadele tarihini incelediğimizde Kürdün karakterinde haksızlığa ve zulme karşı kararlı bir başeğmezliğin, direnmenin varoluşsal tarihi olduğu hemen fark edilir.
Bu açıdan bakıldığında sahiden de karakter ve kader ilişkisi sadece insan teki’ne ait değil, toplumlara ait olgudur da!
Peki, o halde şu sorunun yanıtı ne olmalıdır? Kürdün haksızlığa karşı isyan edişinin bilinmesine rağmen egemenin haksızlıkta, baskıda ısrarının gerekçesi nedir?
Elbette bunun yanıtı cumhuriyetin o çok bilinen ret, inkâr, asimilasyon ve imha politikasıdır. Yani ez cümle, yumuşatılmış hâli ile “güvenlikçi politikalar”daki ısrarıdır.
O halde bir daha peki, başarılı olunmuş mudur bu güvenlikçi politikalarda! Değil elbet.
Bunun yanıtı Kürt başkaldırılarının çetelesinde ve sonuçlarında yatar. Koçgiri, Şeyh Said, Sason, Ağrı, Dêrsim; isyan, direniş ve başkaldırıları. Sonrasında kıyımlar, katliamlar, talanlar, sürgünler. Ve her defasında yeniden bir Kürdi varoluş serencamı…
Bu haksızlığa direniş toplumsal karakterinin kaderle birlikte telaffuzunun sanırım son vurgusunu ve hak teslimiyetini dile getiren 1980’lerden bu yana giderek büyüyen ve bugün artık Türkiye Kürdistanı’nda siyasal temsiliyetle varoluş hâline bürünen Kürt Siyasal Hareketidir. Belediyeleri, medyası, sivil yapılanmaları ve devasa halk desteğiyle Kürtler direngen karakterlerini kaderlerinin kendilerine yazdığı bir yazgıya dönüştürdüler.
Eski ve kadim şehirlerde yaşayanlar şunu çok iyi bilir ki; o şehirlerin eski mekânları aslına sadık kalınarak yeniden restore edilir. Restorasyon başlamadan önce de mutlaka yapının tescili gerçekleştirilir. Tescil edilmemiş yapılar kıymet taşımaz ve yok olmaya terk edilir.
Sanırım cumhuriyetin doksan yıldır uyguladığı güvenlikçi politikalar Kürdün direnişi karşısında tescilsiz yapılar benzeri yokolmaya mahkum edildi ve tarihin çöplüğüne atıldı. Kürt halkı onyıllardır uygulanan ve “yasak” olarak telaffuz edilen “kanun hükmünde”ki yasakları artık tükenmiş, miadı dolmuş yasaklar olarak çiğniyor. Yani yasa koyucu muktedirin “bakın ben şu yasakları artık kaldırdım” demesine gerek kalmadan kendisi uygulamalarıyla kaldırıyor. Yerleşim yerlerinin adları, çocuklarına Kürtçe isimler koyma, Türkçe alfabede olmayan “yasaklı” harflerin kullanımı ve daha birçok durumda Kürdistan’da fiilen yaşanan buydu. Bu, aynı zamanda Türkiye Demokratik yaşamına Kürdün katkısıydı da!
Şimdi yeni dönemde roller meselesi gündeme gelirken Kürt Halkı siyasal varoluşu ile sadece Türkiye’de değil, Ortadoğu ve dünyada da daha görünür olacak, bu kaçınılmaz. Bu Kürt halkının direngen karakterinin kaderi.
Dünyada “çatışmalı hâl” yaşayan bütün toplumlarda mütareke ve müzakerenin en önemli varoluşsal ayağı Mağdur Benliğe karşı Özür ve Telafi’nin nasıl uygulanacağı meselesidir. Muktedir, nasıl bir özür ve ne tür telafilerle mağdurun karşısına çıkarsa tatmin edici, yaraları sarıcı olur. Yani nasıl bir özür kabul görür, toplum vicdanını rahatlatır. Ve ne tür telafi tatminkâr olur, yürekleri rahatlatır.
Bugünün sanırım kaba ve orta yerdeki sorusu budur. Muhataplık meselesi aşıldı gibi. Bizzat iktidarın ağzından Kürt halkının önderlik dâhil, siyasal yapısının muhatap alındığının teyidi alenen yapıldı. Bu iyiye doğru delalettir. O halde bundan sonrası güvenmek ve sürece dair bir takvim oluşturmaktan geçiyor. Ve her şeyden önemlisi bütün bunların seçim ve benzeri geçici gündemlere mahkûm edilememe gibi bir önemi de vardır. (ŞD/YY)