Rivayet o ki Tanrı Zeus ve Tanrıça Demeter’in kızı güzeller güzeli Persophonya, babası Zeus'un yer altı tanrısı Hades ile yaptığı anlaşma sonucu çiçek toplamaya gittiği bir gün Hades tarafından yer altına kaçırılır.
Demeter günlerce kızını arar ve en sonunda kocası Zeus'la Hades'in anlaştığını ve kızının yer altına götürüldüğünü öğrenir.
Bu olayın ardından büyük küskünlük yaşayan Tanrıça Demeter dünyaya, insanların arasına iner ve derin üzüntüsünden dolayı bereketsizlik başlar, insanlar kıtlıkla yüz yüze kalır.
Zeus ne kadar uğraşsa da Demeter'i dönmeye ikna edemez ve nihayetinde yer altı tanrısı Hades, Persephonya'nın annesi Demeter'in yanına gitmesine izin verir, ancak gitmeden önce birkaç nar tanesi yiyen Persephonya her sene üç ay mutlaka yer altına dönmek zorunda kalır.
Bu efsaneye göre kızının yeryüzünde yanında bulunduğu dokuz ay bereket saçmaya devam eder Tanrıça Demeter, sayesinde üç mevsim yeryüzünde bereket ile dolarken, kızının yer altına indiği üç ay yeryüzünde kış vardır.
Velayet şiddeti
Show TV ekranlarında yayınlanan "Kızılcık Şerbeti" isimli dizide de, son iki bölümdür, erkeklerin çocukları üzerinden annelerine yaptıkları velayet işkencesine değiniliyor.
İzlemeyenler için şöyle özetleyeyim.
Muhafazakar ailenin biricik kıymetli oğlu Fatih'in (Doğukan Güngör) aldattığı eşi Doğa (Sıla Türkoğlu), boşanma konusunda kararlıdır.
Fatih, Doğa’yı bu kararından vazgeçirmek için 20 günlük bebeğini ona karşı kullanır ve "velayet hakkını" almak için, Doğa'ya kumpas kurar. Akli dengesinin bozuk olduğunu iddia eder, bebeğine bakacak durumda olmadığını anlatır.
Sonuçta bu bir "dizi" diyenleriniz vardır elbette, haklısınızdır. Bu dizi senaryosu maalesef birçok kadının boşanmaya karar verdikten sonra yaşadığı, hukuk sisteminde de kronik hale gelmiş bir sorun.
Neşe'nin mücadelesi
Şöyle diyeyim biriken davalar, uzayan yargısal süreçlerle hukuk sistemindeki sorun, kadınlar açısından bir işkence.
Sanılmasın ki erkekler, kadınlara sadece fiziki şiddet uyguluyor ve/veya kanıtlanması bir hayli zor olan psikolojik şiddet uyguluyor.
Erkekler, kadınlara bir de çocukları üzerinden "velayet şiddeti" uyguluyor.
Az önce okuduğunuz "Demeter efsanesi"ni bana anlatan sevgili Neşe ile "velayet şiddeti" ile mücadele etmek zorunda bırakılan çokça kadın ile konuştuk.
Ortak 5 nokta
Sonuç olarak gördük ki "erkeklerin kadınlar çocukları almasınlar benden de boşanmasınlar" diye hazırladıkları yol haritasında belli başlı ortaklıklar var.
1- Çocuk Adalet Sistemi kapsamında hazırlanan Sosyal İnceleme Raporu (SİR) raporuna müdahale edilmesi.
Çocuklarının velayetini almak isteyen bir anneyi saatlerce dinleyen iki görevli, "3 yaşındaki çocuğun annesi ile bağı kalmamıştır" raporu yazmıştı mesela.
Bu rapora itiraz edildi ki bu süreçler de ayları buluyor ve hem çocuklar hem anneler için çok sıkıntılı zorlayıcı süreçler.
2- Annenin aklı dengesi yerinde değil iddiası: Erkek tarafının avukatı böyle bir iddia ortaya atıyor, üstelik böyle bir rapor olmamasına rağmen, anne adli tıp kurumlarını gezip "deli" olmadığını kanıtladığı bir rapor alıyor. Tahmin edileceği üzere bu da çok yıpratıcı bir süreç.
3- Ebeveyn yabancılaştırma sendromu: Velayet davalarına bakan avukat ve psikologlar çok yakından biliyor bu tanımı. Akademik çalışmalarda da geçen bu tanım, mahkemelerde hakimlere etraflıca anlatılınca anlaşılabiliyor.
Bu sendrom, çocuğun beyni yıkanarak duygusal anlamda diğer ebeveyne karşı yabancılaştırılması olarak tanımlanıyor.
Özcesi, iki üç yaşlarında annesinin memesinden süt içmeyi yeni bırakmış bir çocuk "annemi istemiyorum" diyebiliyor.
4- Çocuğun velayet hakkını anneye vermek istemeyen kocaların avukatları genelde, eskiden hakimlik yapan avukatlar. Mevzuattaki açıkları bildikleri için bu avukatlar tercih ediliyor genelde.
5- Eğer koca tarafı varlıklı ve siyaseten güçlü bir aileden geliyorsa, bu da kadınların aleyhine çalışan bir durum.
“Kızılcık Şerbeti”nde Doğa, "şimdilik" Fatih’in duygusal baskısına boyun eğdi, çocuğu için “yuvasını yıkmadı”.
Doğa’nın yolculuğu bundan sonra nasıl devam eder, senaristlerin bileceği bir durum.
Hazır avukatının da Fatih’le işbirliği yaptığı ortaya çıkmışken, önerim Doğa’nın yolunu bu kez feminist avukatlarla kesiştirmeleri.
Ekranlarda “anne”, “mağdur”, “makbul” olmayan tam aksi isyan eden, ezber bozan kadınları da görmek neden hayal dahi edilemiyor bu coğrafyada?
Hayatın tam ortasında olan özgürlükçü kadınlar, neden dizilerde de temsil edilmesin?
Anayasa'yı ihlal edenler nasıl Anayasa yapsın?
Örneğin, Eşitlik İçin Kadın Platformu-EŞİK kadınları.
“Anayasa’ya dokunma uygula” diyen 81 ilden EŞİK kadınları 3 Ekim Salı günü Meclis’teydi.
Eşitlik karşıtı söylem ve uygulamaların yol açtığı sonuçların araştırılmasıyla ilgili CHP’nin verdiği Meclis araştırması önergesine tüm muhalefet partileri destek verdi, önerge iktidar partilerinin oylarıyla reddedildi.
CHP, EŞİK’in de katkısıyla hazırladığı kadınlarla ilgili araştırma önergesini Meclis’e sundu.
“Normatif düzenlemeler ve uygulamalarla meydana getirilen kadın aleyhine ayrımcılıkların araştırılması” başlıklı araştırma önergesine tüm muhalefet partileri destek verdi.
Önerge lehine konuşmak üzere CHP Grubu adına Aliye Timisi; Saadet Partisi Grubu adına Gelecek Partisi’nden Serap Yazıcı Özbudun, İyi Parti Grubu adına Selcan Taşçı Hamişoğlu, Yeşil Sol Parti Grubu adına ise Özgül Saki söz aldı.
Önerge aleyhine AKP Grubu adına Emine Yavuz Gözgeç söz aldı. Önerge AKP ve MHP oylarıyla reddedildi.
EŞİK’in açıklamasına göre, kadınların Meclis ziyaretinin ardından ne yazık ki, kadınlara yönelik yeni bir saldırı dalgası yükseldi.
İktidar yanlısı medyada birçok TV kanalı Meclis’i ziyaret eden kadınları ve onlarla buluşan vekilleri hedef gösteren yayınlar yaptılar. Birçok kadının sosyal medya hesaplarına trol saldırıları yapıldı.
EŞİK’ten kadınlar saldırılara karşı yanıtsız değil:
“Hayatlarımızdan, haklarımızdan, hayallerimizden asla taviz vermeyeceğimizi Meclis ziyaretimizden rahatsız olanlara tekrar hatırlatıyoruz: Yeniden geleceğiz ve daha güçlü geleceğiz.”
Eşitlik mücadelesinin yükseldiği, cesur ve özgür bir hafta olsun…
(EMK)