Fotoğraf: pixabay.com
Haberin İngilizcesi için tıklayın
“Mardin, Diyarbakır, Batman’da marjinal örgütlerle temaslarda olan birisidir…”
“Arkadaş çevresini, yaşam biçimini çok esnek ve çok modern kişiler üzerine kurdu…”
“Kızımı, Amerikan Kültür Merkezi Anaokulu'na verdi. Kızım kültür erozyonu yaşayacak…”
"Kendilerini, İzmir'de Halkların Köprüsü olarak adlandıran bir grupta, aktivist olan anne Neşe, her türlü aykırı eylemde marjinal gruplarla bir olmakla birlikte, kızımı da buna ortak etmektedir."
“Kızımı, ‘Kamp Armen yıkılmasın’ diyerek oradaki eyleme götürdü. Kızımın fotoğrafı Agos, Özgür Gündem gibi gazetelerde yer aldı.”
İddia sahibi eski koca, Van'da bir doktor. Dava ise bir velayet davası.
Bir babanın çocuğunun velayetini almak istemesi elbette anlaşılır; bir kadını, çocuğunun annesini, bu şekildeki cümlelerle mahkemeye sunması etik mi?
Belki sosyal konumundan ve politik iklimden güç alarak yukarıdaki iddiaları dilekçesine yazıyor.
Babanın tutanaklara yansıyan, Van Aile Mahkemesi’ne sunulan iddialarından biri de şu:
“Annesi, velayet onda olduğu için kızımı, terör mensupları aracılığıyla kaçak yollardan yurtdışına kaçırdı.”
Babanın iddialarının, hedefindeki kadın ise N.K. O da doktor. Yıllarca Suriyeli mülteciler için gönüllü olarak çalışmış biri.
Toplumsal sorunlara duyarsız kalmayan, çözüm üreten, bu nedenle demokratik eylemlere katılan bir kadın. Babanın “marjinal örgüt eylemleri” dediği eylemleri inceledim.
Karşıma, demokratik basın açıklamaları çıktı. İşin bu kısmını bilmeyen biri olsanız, babanın iddialarına inanıp, “Vay be kadın da neler yapmış?” diyebilirsiniz. Belki o da tam olarak velayet mahkemesinin böyle düşünmesini istemiş olacak, anneyi suçlamış da suçlamış. Eski kocanın, "Kızım, marjinal gruplar, terör ürgütü üyeleri ile birlikte yaşıyor" dediği kişiler de ihraç edilmiş doktorlar, akademisyenler.
Gitmek zorunda kaldığı ülkeden beni arayan Neşe Koçak, “Beni zincire bağlasalar da kızımdan ayrılmam” diyor.
Sözü ona bırakıyorum. Lütfen siz de duyun...
“Kızım, 4-5 aylıkken kocam ‘Bundan sonra ailemin yaşadığı kentte yaşayacağız’ dedi. Onunla gitmek istemedim. 'O zaman ayrılalım' dedi. Evden ayrıldım. Erzurum gibi bir yerde, bebekli kadına ev vermiyorlardı, çok zor koşullarda ev buldum. Kızımla birlikte o evde yaşamaya başladık. Henüz mezun olmadığım için hem okula devam ettim, hem de çalıştım. Okulum biter bitmez de Mardin Midyat’a tayinim çıktı. Oraya taşındık, kızım kreşe başladı. O süre zarfında babası kızımı bir kere gördü."
“Sonra, İzmir’e taşındık. İzmir'de yaşamaya başladıktan 7-8 ay sonra, babası aradı ‘Kızımı görmek istiyorum’ dedi. Kızımız üç yaşına gelmişti. Baba kavramı kafasında yoktu. Psikolojisi bozulur diye, çocuğa direkt ‘Ben senin babanım’ dememesi gerektiğini anlattım. Alıştıra alıştıra söyleyelim diye düşünüyordum. Kızımıza sarılır sarılmaz, ‘Ben senin babanım’ dedi. Çocuk şaşırdı, ağlamaya başladı. Oysa ben böyle tanışmalarını, babası ile ilgili anılarının böyle olmasını istemiyordum.
‘Nafakanın da iptalini istiyor’
“Sonuçta boşanırken mahkeme ona, ayda bir hafta sonu, yılda 20 gün görme hakkı vermişti. Bu hakkı tam anlamıyla kullanmadı. Oysa, koşullar uygundu, kullanabilirdi. İzmir’de çocuğu gördükten yaklaşık 20 gün sonra mahkemeden celp geldi, velayet davası açmış. Dava dilekçesinde nafakanın da iptalini istemiş. Dilekçeye Kamp Armen direnişine kızımla destek vermiştik o fotoğrafı da eklemiş. Üstelik, gazete kupürleriyle birlikte.
“Kendisi Van'da doktor. Tüm gücünü kullanmak istiyor. O kadar güçlü hissediyor ki kendini, bana her türlü lafı edebiliyor."
"Ya çocuğum benden alınırsa"
KHK'lerin çıktığı bir dönemde mecburen önce kızını yurtdışına yollamış Koçak, kısa bir sonra da kendisi farklı yollardan, Türkiye'den gitmek zorunda kalmış. Bu sırada, eski kocasının Iğdır ve Van Cumhuriyet Savcılıkları'na kendisi hakkında "terör örgütü üyesi" diye suç duyurusu yaptığını öğrenmiş.
Sonrasını Koçak'tan dinleyelim:
"Babası dilekçe vermiş ya ‘kaçak yollardan kaçırdı kızımı’ diye. Oysa hiçbir gerçekliği yok. Velayeti bende olduğu için bir vasi atayıp çocuğumuzu öyle gönderdim. Boşanmış olsanız dahi babanın onayı gerekmiyor artık. İzmir’de bir kadın bu konuda dava açtı ‘Çocuğumun velayeti bendeyse seyahat özgürlüğü hakkı da bendedir’ dedi ve kazandı. Bir kez daha söylüyorum, kızımı yasal yollardan ülke dışına çıkardım.
“Ocak’ta Van’da Aile Mahkemesi’inde velayet davası görülecek. Bu dava kapsamında yaşadığımız ülkenin konsolosluğunda çocuğun pedagog eşliğinde görüşü alınmak isteniyor. Ama çok endişeliyim."
'Çocuğumsuz asla'
“Ya çocuğumu benden alırsa, ben çocuğum olmadan yaşayamam. Bir kadın olarak beni ezmek istedi, ezemeyince çocuğumu alarak beni üzmek, ben seni yenerim demek istedi. Çocuğuyla ilgilendiği yok aslında. Ben çocuğumuz bu süreçten ne kadar az hasarlı çıkabilir diye düşünürken, o çocuğun kafasına yalan yanlış bilgiler sokmuş görüştükleri kısa sürede."
'Adalet istiyorum'
“Herkesin, tüm mahkemelerin bilmesi lazım, ben çocuğumsuz yaşayamam. Ona, burada iyi koşullar sağlandı. Okulunda çok başarılı. Türkçe dışında iki yabancı dil daha konuşabiliyor. Babasıyla ilgili bir sorunu yok. Mahkemenin, çocuğumun geleceğini düşünerek karar vermesini isterim. Ben terörist değilim. Çocuğum da terörist olmayacak. Umarım mahkeme doğru kararı verir.”
“Çocuğu ile görüştürmüyorum iddiası da gerçek dışı. Kendisine numaramı verdim; burada olduğumuz süre, yaklaşık iki yıl oldu. Kızı ile görüşmek için bir kere aramış değil. Benim hayatımı mahvetti; kızıma da aynı şeyleri yaşatsın istemiyorum.
"Mesleğimden, yaşamımdan, evimden, dostlarımdan koptum. Halkların Köprüsü Derneği'nde gönüllü olarak 'göç ile gelmiş, göç ettirilmiş' insanlar için hekim olarak sağlık çalışmaları yaparken; ben de aynı konumdayım. Bir de çocuğumun peşindeyim. 'Kızım olmadan asla' ile 'hayat güzeldir' arasında bir çizgide yaşıyorum bir süredir. Umarım mahkemeler vicdanlı, adil karar verir, kızımla beni ayırmaz." (EMK)