Bu yıl 12-20 Kasım tarihleri arasında 35. TÜYAP Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı düzenlendi.
1982 yılında Tepebaşı’nda TRT binasının yanında, katlı otoparkın üstünde düzenlenen kitap fuarından bu yana 35 yıl geçmiş! Küçük bir alan, daracık, basık bir mekândı. Sınırlı sayıda yayınevinin katıldığı bu mekânda bir de sigara içilirdi ki, ortam boğucu olurdu.
2000 yılından itibaren kitap fuarı, TÜYAP’ın Beylikdüzü bölgesindeki fuar ve kongre merkezinde düzenlenmeye başlandı.
Kitap fuarı o günlerden itibaren büyük mekânlara kavuştu. Hem yayınevleri sayısı, hem de basılan kitap çeşidi ve sayısı arttı. O günlerden bugünlere olumlu anlamda çok şey değişti. Bu bakımdan fuarı ortaklaşa düzenleyen Yayıncılar Birliği ile TÜYAP’a teşekkür ederim.
Her yıl fuara giderim. Beylikdüzü’nde oturmanın sağladığı ulaşım imkânı sayesinde 1 haftalık fuar süresinin 2-3 gününü fuarda geçiririm. Elektrik yükünden ve uğultudan kaynaklı yorgunluktan dolayı gün boyu kalamasam da, günün epey bir kısmını kitapların arasında geçirir, tanıdığım birkaç yayıncının standında oturur, hem dinlenir, hem konuşuruz.
Her yıl fuara giriş davetiyem olduğu için, fuar girişi sorunu yaşamadım. Kitap fuarını düzenleyen ilgili kurum, Beylikdüzü halkına has olmak üzere (Mekânın bölgede olması nedeniyle yapılan talebe karşılık, yönetimin bir jesti denebilir) 90 bin civarında davetiye bastırır, bu davetiyeler fuarın ilgili kişileriyle bağlantılı olan Beylikdüzü’ndeki birkaç arkadaş tarafından bölgenin sivil toplum kuruluşlarına, site yönetimlerine, muhtarlıklara, belediyeye, resmi kurumlara, partilere ve derneklere dağıtılırdı. Bölge insanı da giriş sıkıntısı çekmezdi.
Bu sene bu uygulama kaldırılmış. Davetiyeleri fazla fazla alan kimi kişiler bunları fuar merkezinin önünde 2 TL’ye satıyormuş. Fuar ziyaretçisi 5 lira vereceğine 2 lira vererek giriş işini böyle daha ucuza çözüyormuş. Pek yaygın olmamakla birlikte bu mide bulandırıcı durum nedeniyle yetkililer davetiye işine son vermişler. Bu yıl sadece yayınevlerine 50’şer adet davetiye verilmiş.
Fuara öğrencilerin, öğretmenlerin, engellilerin ve emeklilerin girişi ücretsiz. Bu koşulların dışında kalan ziyaretçiler ise, 5 TL ödeyerek girebiliyor!
Bir arkadaşımla fuara gittim. Giriş yerinde görevli “biletleriniz lütfen” dedi. Arkadaşım, kapı gibi öğretmen kartını çıkardı! “Geçebilirsiniz” dedi. Sevimli gözleriyle bana, ‘evet, sizin biletiniz’ dercesine bakan gence, “ben emekliyim” dedim. “Belge gösterebilir misiniz” dedi. “Beyanımın kabulünü rica ederim efendim” dediğimde, görevli gençlerde bir tebessüm oluştu. Yaşının daha büyüklüğünden yetkisinin de daha büyük olduğunu anladığım (içimden böyle bir doğru orantı kurduğum için kendimle övündüm) diğer genç, “ne demek amca, buyurun geçin” dedi. Demek ki ben de emekli tipi vardı! Geçin demesi hoştu, ama amca demesi canımı sıktı!
TIKLAYIN - ARAS İSTANBUL KİTAP FUARI'NI 5 YENİ KİTAPLA KARŞILIYOR
İşin latifliği bir tarafa, bu giriş ücreti meselesi bana çok can sıkıcı geldi.
Kitap fuarı ile inşaat, motor, oto, mutfak, tekstil, mobilya gibi fuarlar arasında bir nitelik farkı var. O ticari fuarlardan giriş ücreti alınması sorun değil. Ancak kitap fuarından giriş ücreti alınmasının anlamı nedir?
Evet, sonuçta hepsi de birer meta. Ancak kitap bir meta olmakla birlikte, aynı zamanda kültürel bir ürün. İşin bu kısmı, satıcı/üretici ile okur/tüketici arasında kitabın fiyatı ötesinde, kitabın niteliği üzerinden bir ilişki doğurur.
Kitap fuarına gelen ve ücretsiz giriş koşullarına uymayan bir ziyaretçi 5 TL verecek. 2 gün gelse 10 TL verecek. Ailesinden 3 kişi ile gelse 15 TL ödeyecek. Hâlbuki ki giriş bedeli yerine bir iki kitap daha fazla alabilir.
İlgililer giriş ücretleri yüksek değil diyebilirler. Tamam da, yüksek değilse, neden ücret alıyorlar? TÜYAP ve Yayıncılar Birliği’nin bu hususta yanlış yaptığı kanısındayım. Zaten fuar katılımcılarından yer kirası alınıyor. Yani o 5 TL giriş bedelinin fuar düzenleyicilerine dikkate alınır bir gelir kalemi oluşturmayacağını sanıyorum. Fuara gelen ziyaretçiler, fuarda stant açmış yayınevlerinin potansiyel müşterisi. Girişi ücretli yapmak, bu müşteri kitlesinin bir kısmını olumsuz etkiliyor ve yayınevleri müşteri kaybediyor.
5 TL gibi çok küçük bir bedeli vermek istemeyen birinin zaten kitap da almayacağı iddia edilebilir. Bir okur için 5 TL küçük sayılmayabilir. Çünkü gerçekten kitap okuyucularının büyük bir kesiminin maddi koşulları sınırlıdır.
Bir de işin ilkesel mi, etik mi demeliyim bir yanı var ki, o 5 TL’yi kat kat verecek gücüm olsa da, vermek içimden gelmiyor! O giriş ücretine bir anlam veremiyorum. Kızıyorum, buraya otomobil, boya, makine, mobilya filan seçmeye veya almaya gelmedim. Ben kitapları görmeye, neler çıkmış bakmaya, kitapları koklamaya, binlerce kitabın arasında gezmeye ve istediğim kitapları gücüm yettiğince almaya geldim. O kadar yolu tıkış tepiş gel, bir de kapıda giriş için 5 TL ver! Ayıp!
Bu sene fuarı daha bir cansız gördüm. Okulların sürekli öğrenci getirmesinin ötesinde biraz da hafta içi nedeniyle pek bir hareket yoktu. Gezebildiğim kadarıyla yeni çıkan pek fazla kitap göremedim. Daha önceki fuarlara göre bu seneki fuarın genel havasında bir tutukluk, karamsarlık, gerilim gördüm. İnsanların moralinin bozuk olduğunu sezdim. Türkiye’nin siyasi ortamı, entelektüel dünyanın üzerine kurşun gibi çökmüş durumda. Yayıncılar da bundan doğrudan etkileniyorlar. Ne stantlarda ne okurlarda neşeden eser yok! (HŞ/YY)