İstanbul’un merkezi yerlerinde oturan insanlara göre ‘şehrin dışında’ düzenlenen 37. İstanbul Kitap Fuarı 10 Kasım Cumartesi günü başladı. Uzun süren bir metrobüs yolculuğunun ardından vardığım fuar alanı, geçmiş yıllardaki gibi yine kalabalık görünüyor, fakat aynı yoğunlukta değil sanki.
Önceki yıllarda stant görevlisi olarak çalıştığım, geçtiğimiz yıl haftaiçi dahil kitapsever olarak uzun uzun dolaştığım salonda bu yıl bir değişim var.
Fuar alanının kapasitesi arttığından mı, yoksa organizasyon mu daha iyiydi bilinmez ama bu yıl upuzun kuyruklar, uçsuz bucaksız bekleme sıraları olduğunu söyleyemem. Yine çok insan var ama bu yıl biraz daha ‘nefes alınabilir’ bir ortam var fuarda.
İçeriye öğrenciler, yaşlılar ve belli başlı birkaç grup daha ücretsiz girebiliyor. Zaten bilet uygulaması da çok dikkatli yapılmıyor, isteyen herkes içeride. Biz de hiç oyalanmadan kendimizi direkt kitapların arasında bulduk.
Fuar 12 salona yayılmış
İlk izlenimime göre, bu yıl fuara katılan yayınevi sayısı artmış. 12 farklı salon var, tüm salonlar dolu.
Fuar yönetiminin resmi açıklamasına göre bu yıl TÜYAP'a 850 yayınevi ve sivil toplum kuruluşu katılıyor. Fuar 18 Kasım Pazar günü bittiğinde toplam 2000'den fazla imza günü yapılmış; 300 söyleşi ve panel düzenlenmiş olacak.
Bazı yayınevlerinin birden fazla salonda standı var, hatta aynı salonda iki stant kurmuş yayınevleri bile var. Ama satış var mı orası muamma.
İlkokul öğrencilerinin arasında
Kitap fuarında göze en çok çarpan şeylerden biri de çocuk sayısının artışı. Farklı ilk ve ortaokullardan, liselerden binlerce öğrenci fuara gelmiş –ya da getirilmiş. Özellikle ilkokul seviyesindeki çocukların ezici bir üstünlüğü bulunuyor. Her yerdeler! Dolayısıyla fuar alanında yankılanan anons hep aynı: kaybolan çocuklar ve onları bir yerlerde bekleyen öğretmenleri. Lise öğrencileri ise test kitapları ile romanlar arasında sıkışmış gibiler.
Eller cepte, kitap dolu poşetler nerede?
Fuarın bu yılki katılımcı kitlenin profili geçtiğimiz yıllara göre biraz değişmiş durumda. Gerçekten indirimli kitap almaya, birçok kitabı yerinde incelemeye değil de, ‘gezmiş’ olmak için gelen bir topluluk var bu sene. Zaten kısa bir dolaşma sonrası hemen fark ettim durumu, kitapların arasında dolaşan insanların elleri cebinde, çoğu kişinin elinde kitap poşeti yok. Bunun elbette somut sebepleri var; fuarın çok uzakta olması, internetten alışveriş imkanı vesaire. Bunlar düzenli okuyucuları ve kitapseverleri fuardan uzaklaştırdı yıllar içinde. Ama bu yıla özel sebepler de var; kağıda, dolayısıyla kitaplara gelen zamlar, yüksek enflasyonun sonucu olarak alım gücünün düşmesi gibi sebepler okuyucuyu zorlamış belli ki.
“Mesire alanı gibi”
Bunu sadece ben değil, yayınevi çalışanları da söylüyor. Büyükçe bir yayınevinin çalışanları ile sohbet ettim ve söyledikleri şeyler biraz da malumun ilanı niteliğinde oldu. Bizans tarihi ile ilgili bir kitabın fiyatını sordum, indirim oranını onlar söyledi. Ben indirimi az, fiyatı yüksek bularak almaktan vazgeçince “Ben de senin yerinde olsam almazdım, ısrar etmeyeceğim o yüzden” dedi. Sebebini sorduğumda da “İnternette daha ucuz, ne gerek var” diye ekledi. Diğer bir büyük yayınevi çalışanı ise bu seneyi özetledi: “Mesire alanı gibi, herkes gezmeye gelmiş”.
ARTİST 2018
Kalabalıktan ve sıcaktan biraz olsun kaçmak için farklı salonlara kaçtığımda karşıma bir sergi çıktı. ARTİST 2018 yani 28. İstanbul Sanat Fuarı kitap fuarıyla aynı gün açıldı. 18 Kasım Pazar günü sona erecek. Güzel heykellerin ve resimlerin olduğu, geniş, ferah, sessiz bir salon var. Çöldeki bir vaha gibi imdada yetişen sergi salonu, oldukça profesyonel eserler barındırıyor, nezih bir ortamı olduğu söylenebilir. Muhtemelen kaybolacağınız fuar alanında gözlerinizi, zihninizi dinlendirmek için en yakın yer bu sergi salonu.
Söyleşilerden söyleşi beğen
Etkinlik takvimine baktığımızda çocuklar için birçok atölye ve etkinlik olduğunu görmek mümkün, birçok yazar da imza günü düzenliyor. Bense bir söyleşiye katılmayı tercih ettim ve Büyükada Salonu’nda Sevim Korkmaz Dinç ve Tülin Tankut’u dinledim. Dinç ve Tankut, Kadın Yazarlar Derneği’nin öncülüğünde “Önce Kadınlar ve Çocuklar” başlığı altında konuştular. Günün en dinlenesi sözleri de muhtemelen orada söylendi. Söyleşi bittikten sonra, çoğu kişiyle aynı heyecanı yaşayarak fuardan ayrılmaya koyuldum: Uzun bir yolculuğa çıkmadan önce yaşanan heyecan.
Akmar’ın kaderi mi?
Sonuç olarak; İstanbul Kitap Fuarı, benim görebildiğim kadarıyla bir değişimin eşiğinde, bu değişim bu sene daha net bir şekilde ortada. Fuar maalesef Kadıköy’de 1990’larda kitabın adresi olan Akmar Pasajı’nın daha sonraki yıllarda başına gelenleri yaşıyor gibi. Son yıllarda Akmar Pasajı’ndaki dükkanların çok büyük bir kısmı, üniversiteye hazırlanan öğrenciler için test kitapları satan dükkanlardan oluşuyor bugün. İstanbul Kitap Fuarı’nda eskiden küçük bir yer kaplayan test kitapçıları, bugün koskoca bir salonu kaplamış, hatta başka salonlara da taşmış durumda. Fuar galiba büyük bir Akmar Pasajı’na dönüşüyor yavaştan. (OI/HK)