Ağırbaşlı, saygın, babacan, olgun ve güçlü olması beklenen önderlerden, had bildiren, hırçın, saldırgan, bayağı ve utanmaz liderlere geçilmesiyle, günümüzde muhtaç olunan otoriter figürün tanımı da değişmekte.
İnsanların fetişizm halindeki reis ihtiyacı medyanın katkılarıyla evrilirken, politikanın bir performansa, bir gösteriye, adeta bir televizyon şovuna dönüşmesine tanıklık ediyoruz; siyasi liderler de, insanların şefkat, aşk, cinsellik hatta tapınma arzularının nesnesi haline gelirken, kapitalizmin geçmişte tahayyül edilebilen sınırlarını katbekat aşarak toplumun bir tüketim nesnesine indirgenebiliyorlar.
Kanada'nın yeni seçilen başbakanı bu durumun birebir temsilcisi: Yaşı, saçları, dövmesi, hatta boks ringindeki başarısı, Justin Trudeau'nun bir anda gündemi işgal etmesine ve birçoklarının hayallerini süslemeye başlamasına sebebiyet vermiş durumda.
Monarşi sempatizanlarının ülkenin hanedanıymış gibi sevdiği Trudeau ailesinden, eski başbakan Pierre Trudeau'nun oğlu Justin, son seçimlerde sağcı rakibini alt etme başarısını göstermiş olsa da, somut olarak Kanada'yı nasıl yöneteceği konusunda kuşkular baki.
Zaten muhafazakâr bir senatörle yaptığı boks maçı hakkındaki God Save Justin Trudeau (Tanrı Justin Trudeau'yu Korusun) adlı belgeselde de seyirci genç politikacının fiziksel gücüne bile pek ikna olmadığı gibi, ülkenin ve Liberal Partinin bel bağladığı taze lideri, beklentileri karşılamaktan uzak, zoraki bir kukla olarak algıladı. Oysa Justin, popüler kültürde şaklabanlık kokan alelade bir reklam kampanyasındaymışçasına, politikanın pornografisi yaşanırken soytarıya dönüşmekten hiç gocunmuyor gibiydi.
Justin Tanrı'ya emanet
Çocukluğundan beri babasının yanından ayırmadığı, gezegenin en uzak diyarlarına giderken beraberinde götürdüğü ve dünya liderleriyle tanıştırdığı Justin, adeta bir prens gibi muamele görürken, ulusal ve uluslararası diplomasinin ve politikanın içinde yetişti. Zaten el üstünde büyütülen bir burjuva çocuğu olarak küçümsendiğinden, fiziksel kapasitesini kanıtlamak ve kendini güclü bir erkek olarak empoze etmek durumunda kalması boşuna değil.
Propaganda havası daima hissedilen belgeselde, ülkenin tarihinde önemli yer tutan ve uzun siyaset hayatında muhtelif dönemler başbakanlık da yapmış olan babası Pierre'in icraatları hatırlanırken, özellikle siyah-beyaz fotoğraflar aracılığıyla yakın geçmişe nostaljik bir seyahate çıkmamız da sağlanıyor.
Pierre Trudeau büyük aşk yaşadığı Barbra Streisand ile |
Kanada'da 2014 yılının sonuna doğru gösterime girmiş 90 dakikalık yapımı İsviçre'nin Nyon kentinde düzenlenen Visions du Réel festivalinin 16 Nisan 2015'teki ön açılış akşamında seyrettim. Filmde Justin'in bitmez tükenmez öz güvenine şahit olduğum gibi babasıyla siyaset hakkında pek az konuştuklarına dair samimi itiraflarını da izledim.
Yönetmenliğini Guylaine Maroist ile Eric Ruel'in gerçekleştirdiği belgesel, boksun şiddetine ve kan görmeye tahammül edebildiğiniz sürece gayet sürükleyici sayılabilir.
Kanser araştırmalarına yönelik bir hayır maçında karşı karşıya gelen iki rakip aslında Kanada siyaset sahnesinin bir metaforu: O zamanlar milletvekili olan Justin liberalleri temsil ederken, senatör Patrick Brazeau muhafazakârların şanını korumakla mükelleftir.
İşin acı tarafı ülkenin geçmişinde kıyımlara, sürgünlere, asimilasyon ve baskılara maruz kalmış yerli halktan olan Patrick, muhafazakârların bazı icraatlarına dayanarak aslında ırkçı tarafın namına senatörlük yapmaktadır; oysa kısa bir süre sonra çeşitli suçlamalarla görevinden alındığı gibi geçmişiyle ilgili birçok ayrıntının ortalığa saçılmasına şahit oluruz. Hakkındaki cinsel taciz suçlaması geri çekildiyse de striptiz klübünde çalışmak üzere mütevazı hayatına geri dönmesi kaçınılmazdır. Zaten maçın galibi de Justin'dir.
21.yüzyılda siyaset sanatı
Liberallerin parlayan yıldızının bir sene sonra partinin başkanlığına seçilmesi de kimseyi şaşırtmadı. Kanada siyasetinin ve özellikle liberallerin içine düştüğü karizmatik önder boşluğunu dolduracak figür olarak pohpohlanan veliaht Trudeau akabinde ülkenin başbakanı olmayı başardı, yakında görevinin başına geçecek.
Her ne kadar dünyada yaşam standardı en yüksek ülkelerden sayılsa da Kanada'nın yeni liderinin sorumlulukları fazlasıyla ağır. Aborijin halklara yönelik icraatların Tar Sands gibi ekolojik felaketlerle içi içe geçebildiği geniş coğrafyada muhafazakârların standartlarına kıyasla Trudeau'nun daha insancıl bir profil çizdiği kesin. Medyada yoga yaparkenki hali de paylaşılan ve kendisinden barışçıl olması beklenen genç başbakan, Batı dünyasının güçlü ülkesi Kanada'nın gezegendeki muhtelif askeri birliklerinin müdahalelerine son verebilecek mi?
Kuzey Kutbunda süren amansız petrol yarışında yakıt kartellerine direnerek, çevreci bir tavır sergileyebilecek mi?
LBGT hakları konusundaki olumlu tavrını istikrarlı bir biçimde sürdürebilecek mi?
Veya tüm bunları yapmasına kronikleşmiş sistem engel mi olacak?
Cilalı imajıyla öne çıkan Justin'in, kameralara neşeli ve fiyakalı pozlar vermekten öteye geçmesi her hâlukârda şart gibi görünüyor.Belgeselin alt başlığı olan 21. Yüzyılda Siyaset Sanatı'ndan da anlaşılabileceği gibi, Trudeau'nun işi zor… (MT/HK)