İktidarda olduğu seneler çok geride kalmış olmasına rağmen dünyada onu "Yahudi halkının kraliçesi" olarak hatırlayıp hâlâ saygı duyanlar var.
"Ulusun Anası" gibi sıfatlarla taçlandırılsa da ülkesinde tartışmalı bir figür olarak anılabiliyor.
Başbakanlığı sırasında İsrail'in en başta Mısır olmak üzere komşularıyla uzun süredir devam eden sınır çatışmalarında barıştan yana kesin tavır almadığından birçok askerin ölümünden sorumlu tutulabiliyor.
1973 yılında patlayan Yom Kippur savaşında vaziyeti gerektiği gibi idare edemediği için bir o kadar ordu mensubu gencin hayatlarını körü körüne kaybetmesinden dolayı suçlanabiliyor.
Savaş alanında İsrail askerlerine moral vermek amacıyla bulunduğunda mütevazı tavrının sembolü haline gelmiş beyaz ortopedik pabuçları, Tansu Çiller'in benzer dinamikte giydiği bembeyaz kıyafeti kesinlikle akla getiriyor!
Golda, o zamanlar yüzleşmekten ve çözmekten kaçınıp ele almayı mütemadiyen ertelediği, Filistinliler'in topraklarına işgal etmek suretiyle yerleşen İsrailliler meselesinin günümüzde geldiği noktanın müsebbibi olarak da görülebiliyor.
Filistin mevzusu ve halkı hakkında sarfettiği isabetsiz sözler zaten siyasetçiye yönelik eleştirilerin ana unsurlarından.
Golda Meir'e hayran olduğunu belirten, dönemin Mossad başkanı Zvi Zamir o günlerle ilgili bazı gerçekleri mezarına beraberinde götüreceğini ifade etse de filmde Meir, Münih Olimpiyatlarındaki İsrailli sporculara yönelik katliam sonrasında suçla ilişkisi olmuş insanların dünyanın muhtelif köşelerinde tek tek öldürülmesiyle bağlantılı olarak da nitelenebiliyor.
Kısacası 1969-1974 yılları arasında İsrail'in başbakanlığını yapmış olan Meir'in hem Orta Doğu'da hem de tüm dünyada tarihin akış yönünü değiştirdiği rahatlıkla söylenebilir.
Yönetmenliğini Sagi Bornstein, Udi Nir ve Shani Rozanes'in paylaştığı Golda adlı belgesel lideri masaya yatırarak seyirciyi o döneme başarıyla sürüklüyor. DocAviv festivalinde gösterilmiş olan 88 dakikalık Almanya/İsrail ortak yapımı, sevapları ve günahlarıyla kahramanını tanıtırken, başbakanlığa kendini hiçbir zaman uygun görmemiş Meir'in dileğine uygun olarak konuya merhametle yaklaşıyor.
Golda'nın ülküleri
Çocukluğu Ukrayna'da fakirlik içinde geçen Golda'nın hayatında, ailece ABD'ye göç edilmesiyle yeni bir sayfa açılır. Muhafazakâr aile geleneğinde kendisinden evlenip çoluk çocuk sahibi olması beklenirken okuyup kendi yolunu çizmesi fazla vakit almaz.
Başını alıp Filistin'e göç etmesi de başka kadınlara misal oluşturacak bağımsız ruhunun en belirgin tepkilerinden biri olur.
İsrail devleti kurulduğunda siyasetini dayandıracağı Siyonist-Sosyalist ideolojiye dair ilk işaretleri verirken Çalışan Kadınlar Meclisinde sekreterlik yapar.
Golda Meir kariyeri boyunca diasporadaki Yahudiler'in ayrımcılığa ve şiddete tabi tutulmaması için uğraş verecek, İsrail'in bir refah devleti olabilmesi için çabalayacaktı.
İmkânsızlıklar içinde geçen çocukluk yıllarını ayrıntısıyla hatırladığından muhtaç olan çocuklara kitap tedarik etmeyi de daima önemsedi.
Başbakanlığı sırasında sözcülük görevini yürütmüş olan Prof. Meron Medzini Golda Meir'i, gerektiği zaman karizmatik, şefkat ve sevgi dolu biri olarak hatırlıyor, aynı zamanda acımasız ve gayet soğuk bir insan olabildiğini de belirtiyor.
Alçakgönüllü, saygın gibi sıfatlarla da anılan Meir'in bir ikon olduğu tartışılmaz.
Golda parti arkadaşlarının ısrarıyla başbakanlık koltuğuna oturduğunda kanser hastası olduğunu biliyordu; görevi sırasında düzenli kemoterapi seanslarında, yine de bir kolunda ilaç iğnesi diğer elinde müptelası olduğu sigara vardı.
Klasik biyografik belgesel formatında ilgiyle izlenen Golda'nın omurgasını oluşturan televizyon çekimlerinde de, ciddi ve ağırbaşlı politikacının sigara üstüne sigara yaktığına şahit oluyoruz. 1978 yılında gerçekleşmiş röportaj bittikten sonra kameralar çekim yapmayı sürdürdüğünden, bizler itiraflarla süslü bu çok özel görüntüleri yıllar sonra bu belgesel aracılığıyla izleyebiliyoruz.
Eleştirilen lider
Belgesel boyunca eleştiri oklarını Meir'e saplamaktan çekinmeyen ve o zamanlar altına imza attığı metinleri bugün de sahiplenen gazeteci Uri Avnery liderin kuşkusuz en keskin muhalifi. Aralarındaki karşılıklı nefret duygularını rahatlıkla dışa vuruyor.
Sadece yaşlı bir kadın olduğu için İsrail halkının Meir'e "ana" gözüyle bakıp koşulsuz güven duymasını alaycı bir tavırla eleştiriyor.
Golda Meir Yahudiler'den bahsederken " Var olmamızı istemiyorlar" derdi ve pogrom korkusunu çocukluğundan itibaren içinde taşıdığını belirtirdi.
Zehir zemberek Avnery aleyhinde konuşmaktan çekinmediği Meir'in korku en başta olmak üzere tüm Yahudi komplekslerine sahip olduğunu ifade ediyor. Fakat belgeselin sonunda halefleriyle kıyaslandığında onu "Büyük bir kadın" olarak betimlemekten de geri durmuyor.
Bir zamanlar sosyalist ilkelere bağlı olup sonradan ırkçı ve mesafeli bir elitin parçası olmakla da suçlandı Meir.
İsrail'in kurulmasından sonra Kuzey Afrika'dan gelen Mizrahi Yahudileri yeni yurtlarında yıllardan beri sefalet içinde yaşadıkları gibi, barınma ve eğitim gibi haklardan adeta üçüncü sınıf vatandaşmış gibi yoksun bırakılmışlardı.
Bardağı taşıran son damla Sovyetler Birliği'nden gelen Yahudi dalgası için hükümetin bir anda adeta seferberlik ilan etmesi olmuş.
İsrail Kara Panterleri'nin temsilcisi Reuven Abergel'in ağzından dinlediğimiz kadarıyla Meir zar zor ayarlanan görüşmede Mizrahiler'in dertlerini doğru dürüst dinlemeyip anlamazlığa getirdiği gibi, ilerleyen günlerde protestoculara karşı polis şiddeti uygulatarak epey puan kaybetmişti. İsrail'deki Eşkenaz Yahudileri'nin toplumsal ölçekteki üstünlük ve iktidar iddiası da böylece tescillenmişti.
Başbakanlığı sırasında, ABD'de dönemin başkanı Nixon ile gayet olumlu geçen görüşmeleri bir yana, Meir'in dilini gayet iyi bildiği ve eğitim aldığı ülkede halkın sempatisini kazanması da zor olmamıştı.
Fakat 1978 tarihli röportajda tüm dünya gençliğinin ve özellikle Avrupa'nın Amerikan kültürüne özenip Amerikalılar'ı taklit etmesini de üzücü bir hadise olarak yorumlamaktan da imtina etmiyor.
Adam Ben Ezra'ya ait orijinal müzik dönemin ruhuna dalmamıza büyük katkıda bulunurken, belgesel nostaljik duygulara kapılmamıza bile sebep olabiliyor.
Muzip Başbakan
Filmde o yılların unutulmaz simalarından Moşe Dayan'a da doyuyoruz. Aslında kendini emekli etmiş Golda'nın partisi tarafından iktidar için düşünüldüğü günlerde Dayan, İsrail silahlı kuvvetlerinin başbakanlık koltuğuna uygun gördüğü hırslı iki ordu mensubundan biriydi.
Karşılıklı binlerce askerin ölümüne sebep olacak Yom Kippur savaşından önce, yanılıp savaşın patlama ihtimali olmadığını söyleyenlerden biri de Dayan'dı.
Belgesel boyunca çatışmalar ve savaşta hayatını yitirmiş askerlerin siyah beyaz fotoğrafları peş peşe karşımıza çıkarken saygı duruşunda bulunuyoruz ve rejimden hiç memnun görünmeyen günümüz İsrail muhaliflerinin duygularına ortak oluyoruz.
Golda Meir'in aklının almadığı dinamiklerden, paranın çağımızda nasıl bir ideal haline geldiğine dair sorusu da belgesel seyircisini uzun uzun düşündürtecek cinsten.
Mısır'la asla barış olamayacağını düşünen Golda Meir'in halefi Menahem Begin'in Mısır'in yeni lideri Enver Sedat'ı barış görüşmeleri için ikna etmesi de filmde yer alıyor.
Artık iktidarda olmamasına rağmen ne yapıp edip Sedat'la bir basın toplantısı ayarlayan Meir ustalıkla laf yarıştırdığı gibi kinayeli ifadeler kullanmaktan da asla çekinmiyor. İki ülke arasında yıllar süren düşmanlıktan sonra Begin ve Sedat, Nobel Barış Ödülüne aday gösterilince Meir, "Onlar daha çok Oscar'ı hak ediyorlar" diyebiliyor.
Ülkenin ilk ve şimdilik tek kadın başbakanının, kadınlar için bir model oluştursa da feministliği tartışmalıydı.
Kabinesinde kendisinden başka herhangi bir kadın bakanın olmaması manidardı.
İsrail'in kurucusu sayılan David Ben Gurion ise, Golda Meir için esprili bir tonda, "Hükümetteki tek erkek!" derdi. Erkek şovenizminden yola çıkıldığında bir iltifat olarak söylendiği düşünülen bu laftan Golda hiçbir zaman hazzetmedi:
"Ben ona meclisteki tek kadın desem hoşuna gider miydi?" (MT/PT)