"Güvencesizlik" anahtar kelime. Çok yüksek barınma fiyatları, düşük maaşlar, yarı zamanlı iş sözleşmeleri yahut kayıt dışı çalışma, ipotek ve borçlanma… İspanyalı genç kadınların her gün mücadele etmesi gereken şeyler bunlar. Bağımsız olmak güç; o nedenle birçok iş yapıyorlar:
"Küçük tamamlayıcı ya da ekstra işler."
Kendilerine ait küçük bir ev hayali kursalar da aileriyle ya da başkalarıyla birlikte yaşamak durumunda kalıyorlar.
Ailesinin apartman dairesini ipotek ettirerek kendisine ait bir bar açan 23 yaşındaki Rosa, "Evde yaşıyorum, çünkü uygun. Çok çalışıyorum ve evde en azından temiz çamaşır ve dolapta bir parça yiyecek bulabiliyorum" diyor.
"Çok şükür, annelik arzumu bastırabildim"
Gerçekten de çok çalışıyorlar. Bu, çoğu İspanyalı genç kadın için bir öncelik. Bilgiye susamışlar, büyük mesleki hedefleri var ve sorumluluk alıyorlar. Hoşlarına gidecek bir iş istiyorlar ve bunun için fedakarlıkta bulunmaya hazırlar. İş onlar için önemli.
Fakat devlet desteğinin ve küçük çocuklar için bakım yapılanmalarının olmadığı bu kadar istikrarsız çalışma koşullarında iş ve aile hayatını nasıl birlikte yürütebilirler, mesleki ve ailevi isteklerinin peşinden nasıl bir arada koşabilirler?
Bazıları 27 yaşındaki evli Melanie gibi çevresindeki "güçlü toplumsal baskıya" rağmen çocuk yapma fikrinden vazgeçiyor. Bir çocuk sahibi olma arzularını bir gerçekleştirebileceklerinden şüpheli bir halde her şeyi erteliyorlar. Bir sosyal hizmet merkezinin müdürü 29 yaşındaki Paula daha da ileri gidiyor: "Çok şükür şimdilik akılcılığım ve pragmatizmim sayesinde annelik arzumu bastırmayı başardım."
"Aşk mutluluktur"
Yine de bu bağımsız kadınlar için aşk hayatın öncelikli alanlarından biri olmaya devam ediyor. Bu nedenle büyük bir uluslararası firmanın finans bölümünde çalışan bekar Laia, hayatında eksik olanın aşk olduğuna inanıyor. Okul aşkıyla iki senedir birlikte olan 23 yaşındaki Rosa "Aşk mutluluktur. Hayatta her şeyi elde edebilirsiniz ama aşk yoksa tam anlamıyla mutlu olamazsınız" diyor.
Hiç biri ideal aşka inanmasa da beklentileri net: ne istediğini bilen, kişilikli, ilgili ama aşırı romantik ya da boğucu olmayan olgun bir erkek. Düşlerinin önemli bir parçası olmamakla birlikte evliliği de tamamen dışlamıyorlar: "Ne olacağını asla bilemezsiniz."
Kendini partnerine adayanlar
Açıkcası, bazıları herşeylerini evliliğe varacak bir aşka yatırıyor, daha geleneksel bir eş ve annelik rolü arıyorlar. Bu kadınlar tüm boş zamanlarını partnerlerine adıyor. Bazen mesleki tutkuları geri planda kalıyor ve ellerindekiyle yetinmeye razı görünüyorlar. Sekiz çocuklu bir çitçi ailesinin bir barda servis elemanı olarak çalışan 27 yaşındaki kızı Chelo, "İşler her zaman yolunda gitmese de" işinden ve erkek arkadaşından memnun olduğunu, hayatında her şeyi değiştirmek istemediğini söylüyor.
İki yüksek lisans derecesi olan 30'una yakın Christine ise "kendini adamak"ta daha da cüretkar. Çok sevdiği çalışmalarını "aile hayatıyla birlikte yürütmek zor olduğu için" bırakmış ve evine daha fazla zaman ayırabileceği bir iş bulmuş.
O halde bağımsızlığın karşısına eşliği ve anneliği mi koyacağız? Yukarıdaki iki kadın tipi iki ayrı ucu temsil ediyor. Kalan herkes az ya da çok bu iki uçtan birine yakın bir noktaya yerleştirilebilir. Her ne kadar öncelikleri değişiklik gösterse de, tercihin aile baskına bağlı olduğu izlenimini edindik.
Feminist bilinç
Hepsi cinsel eşitlik, bağımsızlık ve kadınların politikaya katılımı ya da önemli mevkilerde yer alması ihtiyacının farkında. Ne var ki, toplumun geçirdiği şüphe götürme değişimlere karşın erkek şovenizmini yok etmek için yapılması gereken daha çok şey oldupu kanısındalar. Peki bu kişisel kanaatlerin ve güçlü bir feminist bilincin mi yoksa Franco sonrası dönemde kadınların özgürleşmesine dair toplumda, medyada ve okullarda patlak veren tartışmaların mı ürünü?
Doğrusu bu kadınların dünyaları farklı: Politikayla pek ilgilenmediklerini söyleyen Christine ve Melanie, siyaset konuşmaya ya da yapmaya ehil olmadığını düşünen Chelo ve kadınların toplumdaki yerine ilişkin uzun bir eleştiriye girişen Paula ve Jezabel.
Diğer taraftan hepsi sorunun farkında. Anneleriyle kıyaslandığında avantajlılar; zira onların yaşlarındayken anneleri kadınların modernleşmesine ve özgürleşmesine düşman bir siyasi iklimin yanı sıra geleneksel aile sorumluluklarıyla boğuşmak durumundaydı.
"Bizden süper-kadınlar olmamızı istiyorlar"
Lakin, kadınların geleneksel rollerine dair beklentilerin devam ettiğine dikkat çeken Paula, daha fazla özgürlüğün daha fazla toplumsal baskıya tekabül ettiğini düşünüyor: "Bizden süper-kadınlar olmamızı istiyorlar, super-işçiler, super-anneler, süper-eşler, super-aşıklar. Bu bizim için daha fazla sorumluluk ve daha fazla yük demek.
Bazı anneler kızlarının eğitiminde bağımsız olmanın önemine dikkat etmiş görünüyor. Fakat bu örneklerde dahi anne-kız ilişkileri çetrefilli. Annelerin rollerini modern biçimlerde yeniden üretsinler ya da tamamen reddetsinler, tüm bu kadınlar gergin bir ilişkiden bahsediyor: annelerin beklentilerini kızlarına yansıtması, duygusal bağımlılık, müdahalecilik ve otoriterlik… Kadın kişiliklerini buradan başlayarak inşa etmek durumundalar.
Bir tabu olarak cinsellik
Aile içinde cinsellikten bahsedebiliyorlar mı? Laia, Melanie ve Jezabel bunu nispeten özgürce yapabilse de, bazı evlerde bu konu hala bir tabu. Christine aile içinde bu konudan bahsedilmediğini anlatıyor ve "Uzunca bir süre, ne zaman bir 'şey' yapsam, suçluluk duygusu yaşadım. Bence bu konudan korkmak üzere değil, onu doğal bir şey olarak görmek için eğitilmeliyiz" diyor.
Rosa ise ailesiyle bu konuda konuşmaktan yana olmadığını, çünkü arada mesafe olduğunu, annesinin kuşağının bundan bir fayda sağlamadığını söylüyor. Paula'ya gelince, kişisel bir nedenden ötürü aynı tutumu sahipleniyor: "Bu özel bir konu, onun bu konuda konuşmasına izin vermem. Başka biriyle konuşmayı tercih ederim." Ebeveynleri 75 yaşına merdiven dayamış Chelo içinse bu soru neredeyse tuhaf kaçıyor.
Sözün özü, cinselliklerini annelerine gore daha özgürce yaşayabiliyorlar ama kesinlikle cinselliğe gem vurmayan Vicente Aranda filmlerindeki kadınlara benzemiyorlar. Hepsi de oldukça "terbiyeli" görünüyor. Kendileri için hazzın önemli olduğunu ve bunu dolu dolu yaşadıklarını söylediklerinde de hazzın en önemli mesele olmadığını ekliyorlar. Dolayısıyla cinsellik hislere ve aşka bağlanıyor. Hatta Rosa diskoları dolduran "vamp" kadınlar hakkında "Pek çok kadın bugünlerde aşkı ahlaksızlıkla karıştırıyor" diyor. Yok artık!
Kürtaj hakkı
Ya kürtaj hakkı? Bazıları ilkesel olarak, bazıları tamamen, bazıları da şartlı biçimde kabul ediyor. Öte yandan, duygusal ve etik kuralların ağırlığı varlığını sürdürüyor ve kürtaja başvurmak zorunda kalsalar bunu kaygısızca yapamayacaklarını itiraf ediyorlar. Suçluluk duygusunun kanunla güçlendirildiği bir ülkede bu şaşırtıcı olmasa gerek. (KM/GG)
* Metni İngilizce orjinalinden Kerem Morgül Türkçeleştirdi.