İspanya'da kadına yönelik evlilik içi şiddet kadın istismarının en çok rastlanan biçimi. İspanya'da bu durumu ifşa eden ve evi terkeden kadınlar 'Casa de acogida' denen sığınma evlerine başvuruyorlar, orada korunuyorlar ve kişisel, toplumsal, duygusal sorunlarını çözmekte destek görüyorlar. Onlara kendilerini yeniden kurmak için bir zemin sağlanıyor. Katalonya'da bu alanda alanda uzman kadınlarla bir söyleşi yaptık.
İspanya'da 2007'de 70 kadını partnerleri, sevgilileri ya da eşleri öldürdü. Katalonya'da 18 binden fazla kadına yönelik kötü muamele vakası bildirildi. Bu bir iç kapatıcı bir gerçeklik. Bu hakiki dert, kadın kuruluşlarını devletten önce hareket geçirdi ve önce kadınlar bu sorunu tanıdılar. 2004'te "cinsiyetçi şiddete karşı yasa" onaylandı. Bu Avrupa'da bu alanda en çok gelişen yasalardan biri oldu. "Cinsiyetçi şiddet" tanımı evlilik içi şiddet tartışmaları içinde yapıldı. Fransa ise "cinsiyetçi şiddet"i çiftlerin özel hayatı olarak görmeye eğilim gösterdi. İspanya bu şiddeti bir kültüre bağladı yani kamusal alana bağlı, toplumsal sorunlardan biri olarak gördü. "Cinsiyetçi şiddet" bütün şiddet tiplerini fiziksel, psikolojik, cinsel şiddeti, tehdidi, özgürlüğünü kısıtlamayı içerir
Sığınma evleri: The Casas de acogida
Katalonya'da ev içi şiddet döngüsünü kırmaya karar veren kadınlar casa de acogida'ya sığınabiliyorlar. Evlilik içi şiddete maruz kaldığı için evlerini terkeden, bir ekonomik dayanakları olmayan kadınların çocuklarıyla geçici olarak kaldıkları bu evler Katalonya yönetimine aitler ve çoğunlukla sivil toplum örtgütleri tarafından yönetiliyorlar. Kadınlar o evlere Kadın Yardım Hizmetleri ya da hastaneler tarafından gönderiliyorlar. Yönetim uygun yerlere kadınları yerleştiriyor.
Asıl amaç önce onları yaşadıkları yerden uzaklaştırmak. Sığınma evlerinin adresleri, ölüm tehditleri aldıklar için kadınları korumak için saklı tutuluyor. Bu koşullarda bu sektörde çalışan sosyal çalışıcılarla tanışmak kolay değil. Ama ben sonuç olarak Montse Onemat ve Rosa Martinez'le görüştüm. Sanat terapisti ve yönetici bu ikikadın beraber çalışıyorlar.
Barcelona'ya yakın casa de acogida'da çalışıyor. Böyle şiddetten kaçan kadınlarla yakın temas içinde, güven ve tevazu içinde sakince konuşuyorlar. Onlar işlerini hayatlarını yeniden kuracak kadınlarla işbirliği olarak görüyorlar.
İçsel çatışma ve karışık gerilimler: Aşılacak zorlukların boyutu
Stres veren ve çatışmalı ruh hallerinde aşk ve nefret arasındaki mücadelede gitme fikri çoğunlukta zordur kadınlar için. Ama bir kere karar alınınca sığınma evine gelirler ve çok kırılgan bir durumla yüzleşirler. Rosa Martinez "başlangıçta bu kadınlar şok halinde gelirler, gergin, sinirlidirler ve belirsiz bir durumla karşı karşıyadırlar. Herşeylerini, komşularını, arkadaşlarını evlerini, işlerini terketmiş haldediler, kimseyi tanımadıkları sığınma evine gelirler (...)
Bu duygusal olarak çok zor. Bazen uzun zaman şiddete maruz kalmışlardır, bununla yüzleşmeye ihtiyaç duyarlar.
İçsel bir çatışma yaşarlar ve işlerin yoluna girmesini sağlamaya çalışırlar.
Yeni bir hayata, yeni yüzlere uyum sağlamaya çalışırlar, kaybettiklerini kabul etmek zorundadırlar, aynı zamanda herşeye yeniden başlarlar, bütün sorunlarla aynı anda yüzleşirler.
"Öncelikle uyum aşaması var, o aşamada kendilerini yenide keşfeder ve kurmak isterler. Onlara yeniden başlamak için zaman ve yer tahsis etmiş oluruz. Kendilerini daha iyi hissetmeye başlayınca nasıl bir iş yapmak istediklerini sorarız. Bundan sonrası kadına bağlıdır bazıları diğerlerinden daha hızlı tepki verir."
"Geçmiş zararlar, şimdinin yalnızlığı ve gelecek korkusu günlük yaşamı dertlerine ekleniyor."
Montse Omenat "Sığınma evi gruplarının çocuklarıyla birlikte sekiz-dokuz kişi olduğunun" altını çiziyor, "Bu sekiz-dokuz kadının değişik davranış biçimleri olduğunu, farklı sosyal geçmişlerden geldiklerini, çocukların farklı yaşlarda, başlarına gelenlerin, hikayelerinin farklı, kültürlerinin farklı olduğunu" söyledi."
"Basit problemler gerginlikler birlikte yaşamadan kaynaklanıyor. Bu durumda fark bunu gerçekten seçmemiş oluyorsun, kendi sosyal ilişkilerindeki şiddeti unutmak zorundalar, mağdur oldukları halde şiddeti öğreniyorlar, toplumsal rekasiyonun bir biçimi olşarak içselleştiriyorlar."
Rosa'nın işi onlara müzakereyi etmeyi, ortak fikirlerde buluşmayı, karşılıklı anlaşmayı karşıdakine saygı duymayı öğretmek. "Çünkü onlara ipuçlarını veriyoruz ve onları izliyoruz. Çünkü çocuklarıyla ilişkilerinde de aile üyelerinden öğrenilen istismar görülebiliyor."
"Bunlara ek olarak anne çocuk iişkisi derinden değişiyor" diyor Rosa: "Kadınlar çocuklarının önünde sürekli aşağılandıkları için için bütün otoriterlerini kaybetmiş oluyorlar ve bir anne olarak önerilerini kabul ettirmek zor oluyor."
Tümden telafi için bir yer
Sığınma evleri kadınlara yaşamın tüm alanlarında, yasal, psikolojik, duygusal, ekonomik olarak, iş hayatında, eğitimde destek sunuyor.
Rosa Martinez "Bu kadınları bütün halleriyle kabul ediyoruz, bütün ihtiyaçlarından başlıyoruz" diyor.
"Ev onlara eşlik ediyor onlara alacakları yok hakkında bilgi ve öneri veriyor, başlayacakları yeni hayatın her yanında sorunlarla karşılaşacaklar. Ev onlara yasal prosedürü açıklayacak anlatacak bir avukat tedarik ediyor. Bir sosyal asistan, iki psikolog, altı-yedi eğitimci, iş danışmanı, bir sanat terapisti çalışıyor.
Yönetici Rosa Martinez, bütün bunları birbirine bağlayan kişi. "Burada kadınlara çocuk gibi davranılmıyor ancak "ehil kurbanlar" olarak görüyoruz Takım kapastieleri üzerine yoğunlaşıyoruz, şiddeten uzaklaşmakla başlıyorlar ve daha da fazla yol alabiliyorlar.
Sanat terapisi ve sözcüklere bir alternatif
Montse Omenat desteğini sanat terapisi üzerinden veriyor. "Az bilinen sanat terapisi "şiddete maruz kaldığında sözcükler kolay çıkmadığından bir araç olarak kullanılıyor. Sanat terapisi alternatif bir dil bu bağlamda çok değerli bir dil."
"Sanat üzerinden iletişime geçmek karmaşık karışık ve çelişkili duygularını ifade etmelerini sağlıyor. Öfke, mutluluk, korku ve suçluluk gibi duyguları materyaller üzerinden ifade olmanın bir yolu oluyor mutlaka."
Montse "Bu kadınların çok uzun zaman duygularını bastırmak zorunda kaldıklarını" anımsatıyor.
Sanat dili sözcüklerin çok can yaktığı ya da bulunamadığı yerlerde ortaya çıkıyor. İspanyolca ya da Katalanca bilmeyen mülteci kadınlar için sanat bir ifade aracı oluyor.
"Yarattıkları bir karakter üzerinden çok acı verici şeyleri anlatabiliyorlar" diyor Montse. Bu kadınların kendilerine hiç güvenleri yok, kendilerine saygı duymuyorlar. Onlara şiddet uygulayan erkekler onları değersiz yararsız olduklarına, hiçbirşeyi doğru yapamayacaklarına inandırmışlar. Yaratarak birşeyler yapabildiklerini de görüyorlar."
Bugün kadınlar öncekilerden çok acı çekiyor
Biz biliyoruz ki şiddet azalacağına artıyor. Bu kendini bilmemenin artışından mı yoksa şliddet olaylarında genel bir artış mı var? Herkes bunları kendine göre yorumluyor. Biz uzmanlara sorduğumuzda bugün karşılaştıkları durumların önceki yıllara göre daha sert olduğunu söylüyolar.
Bugün gelen kadınlar daha hırpalanmış olarak geliyorlar, birçok zorlukla karşılaşıyorlar, ve maruz kaldıkları şiddetin izleri daha derin.
Rosa'ya göre istismara uğrayan kadınların başka şekillerde de destek almasıyla ilgili. Şiddetten kaçmak için daha çok yol var ve sığınma evlerine gitmeden de şiddetten kaçabiliyorlar.
"Casa'ya gelen kadınların daha z kişisel kaynakları var, alternatif araçlardan haberleri yok ve karar alırken daha çok zorlanıyorlar. Sonuçların tekrar etmesi değişmiyor ancak gelen kadınlar değişiyor."
"Şimdi çok uç durumlarla karşılaşıyoruz, kadınlar daha çok her düzeyde her çeşit sorunlarla hırpalanıyorlar."
Montse tamamen Rosa'nın fikrini paylaşıyor, "Bu kadınlar daha az entegre olmuş, daha hassas, daha köklerinden koparılmışlar öncekilere göre".
"Kişisel kaynakların toplumsal bağlamda çok işe yaradıklarını düşünüyoruz ancak uğradıkları psikolojik şiddetin etkisi olduğunu düşünüyoruz."
"Mevcut bilgi ve çalışmalar ortaya çıkardı ki kötü muameleye uğrayan tek bir kadın tipi yok. Bunlar her yaşta, her eğitim düzeyinde, her meslekten olabiliyorlar."
Rosa "Daha önce hiç çalışmamış ya da eğitimli, 65 ve 18-19 yaşlarında kadınlar da geldi" diyor. Ona göre iki durum da omluşlu . Genç kadınlar şiddeti tespit ediyor ve daha yaşlılar da 20 yıl sonra bile gidecek cesareti kendilerinde buluyorlar" diyor.
"En kırılgan olanları mülteciler, az dil biliyorlar, topluluklarının baskısı var üzerlerinde, sınır dışı edilmekten korkuyorlar, suçluluk hissediyorlar, sınır dışı edilmekten korkuyorlar."
Cinsiyete ve kültürel mirasımıza bağlı sorun
Montse "Hala şiddetin kaynağı yerine sonuçlarına odaklanıldığını" düşünüyor. "Biz itfaiyeciyiz, ateşi söndürüyoruz ancak bişey değişmiyor temelde."
Rosa bu görüşü paylaşıyor ilk hayal kırıklığını şöyle anlatıyor:
"Kadınları bekleyen tehlike şiddetten kurtulsalar da iş bulsalar, ev bulsalar, aile yaşamlarını sürdürebilseler de, genel olarak bu sorunun ilerliyor olması, bunu kabul etmek kolay değil."
Rosa"Eğer onlardan bazıları süreci bozarsa kocasına dönse bile kendimize onlarla iletişim kurabildiğimizi hatırlatıyor ve bunun tamamen bi başarısızlık olmadığını düşünüyoruz" diyor.
Bu iki kadına göre cinsiyet istismarı inkar edilemez bir biçimde bir cinsiyet sorunu, sosyal, ekonomik ve kültürel doğanın farklılıkları, eşitsizlikleri içerdiği bir kategorisi.
Erkek şovenizminin ve patriarkal toplumun yapısal şemalarını bertaraf etmekte çok yol aldık ama yapacak daha çok iş var. (NZ)
* Bu metni İngilizce'den Nilüfer Zengin çevirdi.