17 Aralık 2013 tarihinde başlayan “yolsuzluk ve rüşvet” operasyonunun Türkiye’de siyasi ve hukuku olarak nasıl bir değişim yaratacağı henüz belli değil.
Ancak bütün yerleşik yargısal değerlerin ve hukuk düzeninin alt üst olacağına hiç şüphe yok.
Yolsuzluk; bir tanıma göre kamu görevinin özel çıkar sağlamak için kötüye kullanılmasıdır.
Bir tanıma göre “…doğrudan doğruya ya da dolaylı yollardan rüşvet ve yasadışı bir menfaat temin eden kişinin yürüttüğü görevlerin veya gerekli davranışların yasalara uygun bir şekilde yerine getirilmesinde sapmalara yol açan rüşvet veya başka her türlü yasadışı menfaatin talep edilmesi, teklif edilmesi, verilmesi ya da kabul edilmesi” yolsuzluktur. (2009 Avrupa Konseyi Yolsuzlukla Mücadele Özel Hukuk Sözleşmesi’nin 2. Maddesi)
Yolsuzluk, “kamu gücüyle” sınırlı olmayan herhangi bir görevin özel çıkarlar için kötüye kullanılmasıdır.
Birleşmiş Milletler Yolsuzlukla Mücadele Sözleşmesiyle, ulusal ve uluslar arası düzeyde, adaleti zayıflatan, sürdürülebilir kalkınmayı ve hukukun üstünlüğünü tehlikeye sokan yolsuzluğa karşı mücadele amaçlanmıştır.
Türkiye hakkındaki 2012 yılı İlerleme Raporunda “yolsuzluk ve şeffaflık” hakkında diğer geçmiş yıllardaki İlerleme Raporlarında da belirtildiği üzere Türkiye’nin yolsuzlukla mücadelesinde gözlenen ilerleme sınırlıdır.
2012 İlerleme Raporunda; “Türkiye, yolsuzlukla mücadele stratejisini sonuçlandırmalı ve soruşturma, iddianameler, yargılama ve mahkûmiyetlerle tescil edilen somut bir performans geliştirmelidir.” Tavsiye budur. Ama 2013 yılında “soruşturma” kapatılmaya çalışılmaktadır.
2012 yılı İlerleme Raporunda iyi yönetişim ve şeffaflığı geliştirmek üzere kurulan ve Bakanlardan oluşan kurulun yolsuzlukla mücadelede “neredeyse hiçbir inisiyatif almadığına” dikkat çekilmektedir. Ayrıca, “yolsuzlukla ilgili konularda parlamento üyelerinin dokunulmazlıklarının sınırlandırılması konusunda hiçbir ilerleme sağlanmamıştır” denilmekte; “Milletvekillerinin tabi oldukları hiçbir etik sınırlama yoktur” ifadesinin altı çizilerek; “siyasi partilerin ve seçim harcamalarının finansmanına şeffaflık getirecek yasal düzenlemeler alanında hiçbir gelişme sağlanmamıştır” (Bakınız Yüce, Yavuz, Adnan Menderes Üniversitesi Uluslararası İlişkiler “Yolsuzlukla Mücadelede Uluslararası Yaklaşımlar ve Türkiye” başlıklı yazısı.)
Türkiye’nin 2010 yılında uluslararası alanda yolsuzlukla mücadele stratejisi bakımından çizdiği yol haritasının kilometre taşları arasında Avrupa Konseyi Yolsuzluğa Karşı Medeni Hukuk ve Yolsuzluğa Karşı Ceza Hukuku sözleşmeleri (2003 ve 2004), Avrupa Konseyi Yolsuzluğa Karşı Devletler Topluluğu üyeliği (GRECO) (2004), Avrupa Konseyinin 141 numaralı Suçtan Kaynaklanan Gelirlerin Aklanması, Araştırılması, Ele Geçirilmesi ve Bunlara El Konulması Sözleşmesi (2004), OECD Uluslararası Ticari İşlemlerde Yabancı Kamu Görevlilerine Verilen Rüşvetin Önlenmesi Sözleşmesi (2003), Birleşmiş Milletler Sınır Aşan Örgütlü Suçlarla Mücadele Sözleşmesi (2003), Hukuki ve Ticari Konularda Yabancı Ülkelerde Delil Sağlanması Hakkında Sözleşme (2004) ve Birleşmiş Milletler Yolsuzlukla Mücadele Sözleşmesi (2006) gösterilmiş.
Başbakanlık Teftiş Kurulu 2010’da yolsuzlukla mücadelede son 10 yılda yaşanan gelişmeleri kamuoyu ile paylaştığı zaman bu sözleşmelere atıflar yapılmış.
Yolsuzluk ve rüşvetin önlenmesinde uluslararası alanda stratejimiz bu sözleşmelere dayalı ama meğerse ülkede pek uygulanmıyormuş. Bu sene öğrendik.
Yolsuzlukların önlenmesine ilişkin tedbirler arasında; örneğin siyasi partilerin ve seçim kampanyalarının finansmanında, açıklık ve şeffaflık, bu alanda denetimin etkinleştirilmesi, yeni Sayıştay Kanununun yasalaşma sürecinin tamamlanması, 3628 sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanunundaki mal bildirimlerine ve diğer uygulamalara ilişkin hükümlerin gözden geçirilmesi hedeflenmiş.
Hatta kamu görevinden ayrılanların yapamayacağı işlerle ilgili kanunî düzenlemelerin ve uygulama etkinliğinin gözden geçirilmesi, Devlet sırları ve ticari sırlara ilişkin çalışmaların tamamlanması, kamu ihale sisteminin gözden geçirilmesi sayılmış tedbirler arasında…
Çok daha ilginç olanı ise yerel yönetimlerin imar, ruhsat ve diğer işlem süreçlerinde saydamlık ve hesap verebilirliğin artırılması ve yerel yönetimlerin iştirakleri üzerindeki denetim mekanizmalarının etkinliğinin gözden geçirilmesi hedefleri sıralanmış üç yıl önce.
En önemli başlıklardan birisi de “Yolsuzluk suçlarına ilişkin yargılama sonuçları ile Devlet Personel Başkanlığında disiplin cezası alan kamu görevlileri hakkında oluşturulan veri tabanlarından yararlanılarak risk alanlarının belirlenmesi”.
Acaba böyle bir belirleme yapılmış mıdır? Varsa sonucu nedir? Açıklanmasının tam zamanı.
“Yaptırımların Uygulanmasına Yönelik Tedbirler” arasında sayılan “Yolsuzlukla mücadelede görev alan birimler arasında etkin işbirliği, bilgi paylaşımı ve koordinasyonun sağlanması” gösterilmiş.
Hatta tam tersi yapılıyor ve bu “koordinasyon” yerine HSYK ile savcılarla, emniyet/kolluk güçleriyle kavga halinde bir yürütme organı ve hükümet var. Aynı kurumlar da hükümet ve yürütme ile kavga ediyor. Tüm “koordinasyon” birbiriyle kendi çıkarları uğruna kavgalı…
Hukuk sistemini ve demokratik toplum düzenini nasıl işlemez hale getirebilirsiniz? Kör topal işleyen bütün hukuk düzenini mükemmel şekilde işlevsiz kılmak, kendileri için “düzen” kurmakta bu kadar başarılı olmak ve bir partiyi seçimle işbaşına getirebilmektir herhalde. Bu sorunun yanıtlarından biri budur. Hükümet ve sonrada siyasal iktidar olmak için devletin tüm kurumlarıyla kavga etmek, kendi yarattıkları hukuku bile “yenmek” için bırakın hukuku, kanunları; herkesin gözünün içine bakarak demokrasiyi hiçe saymak nasıl açıklanabilir? (Fİ/HK)
Geçmiş yılın sırtımıza yüklediği yolsuzluk ve rüşvete rağmen yeni yıl kutlu olsun mu?