Devletin kendini “etki ajanlarına” karşı koruması tartışılıyor. Düzene uygun düşün!
Bu amaçla 9. Yargı Paketi'ndeki kanun teklifi ile bu konuda yeni bir suç yaratılıyor… Kanun Teklifi gerekçesine göre; “Türk Ceza Kanunu’nda yeni bir suç ihdas edilmektedir. Yapılması öngörülen düzenlemeyle, Devletin güvenliği ile iç veya dış siyasal yararları aleyhine yabancı bir devlet veya organizasyonun stratejik çıkarları veya talimatı doğrultusunda gerçekleştirilen diğer bazı fiillerin yaptırıma bağlanması amaçlanmaktadır.”
Devletin güvenliği için “yeni suç ihdas” ediliyor. Devletin güvenliği ile iç veya dış siyasal yararları aleyhine suçlar ne demektir?
Eskiden temel milli yarar denilirdi, şimdi devletin iç ve dış siyasal yararları deniliyor. Devletin güvenliği kavramına genellikle çok dokunulmaz, bir başka anlatımla pek dokundurulmayan bir kavramdır.
5237 sayılı Kanun'un İkinci Kitap, Dördüncü Kısım, Yedinci Bölüm'ünde “Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk” suçları yer alır. Bu bölümde Türk Ceza Kanunu'nun 339’uncu maddesinde düzenlenmiş olan “Devlet Güvenliği ile İlgili Belgeleri Elinde Bulundurma” suçuna 339/(A) maddesini eklemek niyetindeler.
Türk Ceza Kanunu yedinci bölümdeki bu suçlar nelerdir?
Devlet Güvenliğine İlişkin Belgeler (Madde 326), Devletin Güvenliğine İlişkin Bilgileri Temin Etme (Madde 327), Siyasal ve askeri casusluk (Madde 328), Devletin Güvenliğine ve Siyasal Yararlarına İlişkin Bilgileri Açıklama (Madde 329), Gizli Kalması Gereken Bilgileri Açıklama (Madde 330), Uluslararası Casusluk (Madde 331), Askeri Yasak Bölgelere Girme (Madde 332), Devlet Sırlarından Yararlanma; Devlet Hizmetinde Sadakatsizlik (Madde 333), Yasaklanan Bilgileri Temin (Madde 334), Yasaklanan Bilgilerin Casusluk Maksadıyla Temini (Madde 335), Yasaklanan Bilgileri Açıklama (Madde 336), Yasaklanan Bilgileri Siyasal veya Askeri Casusluk Maksadıyla Açıklama (Madde 337), Taksir Sonucu Casusluk Fiillerinin İşlenmesi (Madde 338), Devlet Güvenliği ile İlgili Belgeleri Elinde Bulundurma (Madde 339)…
Çağımızda gelişen teknoloji, kitle iletişim araçları ve başta internet olmak üzere ve diğer yöntemlerle devletlerin iç işlerine doğrudan doğruya ve/veya örgütler, organizasyonların gizli ve uzaktan karışmaları ve müdahaleleri çok kolaylaştırmıştır. Hiçbir devlet kendi güvenliği ile iç ve dış siyasal yararlarının zarar görmesini istemez. Bu yüzden örneğin etki ajanlığı ile ilgili yasal düzenlemeler devletlerin kendini koruma refleksidir ve doğrudur.
Bu alan bakımından Türk Ceza Kanunu’nda 14 ayrı suç var. Suçlar arasında ne yok ki? Her şey ve her alanda düzenleme var. Devletin güvenliği, siyasal yarar, devlete sadakatsizlik, yasak bilgi elde etme, açıklama, yayma, siyasal veya askeri casuslukla ilgili tüm suç tipleri mevcutlar içinde… Buradaki suçlara dokunulmuyor. Bunlar yine suç… Gerekçeye göre; ihdas edilecek yeni suçun oluşabilmesi için “Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk” Bölümünde sayılan bu suçların oluşmaması gerekir. Yani, Türk Ceza Kanunu'nun 326 ilâ 339'uncu maddelerinde düzenlenen suçlardan biri oluşursa; 339/A maddesinde tanımlanan suç oluşmayacaktır. Ama bu suçlar arasında “olmayan” bir suç keşfedilmiş! Kanunsuz suç ve ceza olmaz demişler ve Yedinci Bölüm'deki en son madde olan Devlet Güvenliği ile İlgili Belgeleri Elinde Bulundurma suçunu düzenleyen Madde 339’dan sonra gelmek üzere Madde 339/(A) “maddesi” ile yapacakları eklemeyle yeni bir suç yaratmak istiyorlar:
Diğer faaliyetler
Madde 339/A- (1) Bu Bölümde düzenlenen suçları oluşturmamak kaydıyla, Devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları aleyhine yabancı bir devlet veya organizasyonun stratejik çıkarları veya talimatı doğrultusunda;
a) Türk vatandaşları veya kurum ve kuruluşları ya da Türkiye’de bulunan yabancılar hakkında araştırma yapan veya yaptıranlar,
b) Türkiye’de suç işleyenler, hakkında, üç yıldan yedi yıla kadar hapis cezası verilir. Fiilin, bu Bölümde düzenlenen suçlar dışında başka bir suç oluşturması halinde hem bu suçtan hem de ilgili suçtan dolayı ayrı ayrı cezaya hükmolunur.
(2) Fiil, savaş sırasında işlenmiş veya Devletin savaş hazırlıklarını veya savaş etkinliğini veya askerî hareketlerini tehlikeyle karşı karşıya bırakmış ise faile sekiz yıldan on iki yıla kadar hapis cezası verilir.
(3) Suçun, milli güvenlik açısından stratejik önemi haiz birimler ile proje, tesis ve hizmetleri yerine getiren kurum ve kuruluşlarda görev yapanlar tarafından işlenmesi halinde verilecek ceza bir kat artırılır.
(4) Bu suçtan dolayı kovuşturma yapılması, Adalet Bakanının iznine bağlıdır.
Ne anlama geldiği muğlak ama suçun adı; “Diğer faaliyetler”
Gerekçeye göre bu suçun neden ihdas edildiği şöyle açıklanmış: “Belge ve bilgi temini veya açıklanması dışında Devletin güvenliği ile iç veya dış siyasal yararları aleyhine olacak şekilde gerçekleştirilen diğer faaliyetler bakımından herhangi bir yaptırım öngörülmemiştir.”
Demek “Diğer faaliyetler” suçuyla; “Devletin güvenliği ile iç veya dış siyasal yararları aleyhine yabancı bir devlet veya organizasyonun stratejik çıkarları veya talimatı doğrultusunda gerçekleştirilen bazı fiillerin yaptırıma bağlanması” amaçlanıyor…
Madde gerekçesine göre, “Devletin güvenliği” ne demektir? “Devletin varlığının korunmasını ve tehlikeyle karşı karşıya bırakılmamasını ifade etmektedir. Devletin varlığını tehlikeye düşürebilecek nitelikteki eylemler, Devletin güvenliğini ihlal etmektedir. Devletin iç ve dış siyasal yararları ile güvenliği arasında sıkı bir ilişki bulunduğu bilinmektedir. Nitekim yararlarını koruyamayan Devletin, güvenliği de tehlikeye düşebilecektir.”
Nasıl yorumlarsanız yorumlayın ortaya diğer faaliyetler suçu çıkmış oluyor….
Yani; yabancı bir devlet olacak…Türkiye aleyhine stratejik çıkarları veya talimatı olacak…
Yani; bir organizasyon olacak… Türkiye aleyhine stratejik çıkarları veya talimatı olacak...
Devletin güvenliği, iç veya dış siyasal yararları aleyhine yabancı bir devlet veya organizasyonun stratejik çıkarları veya talimatı doğrultusunda;
a) Türk vatandaşları veya kurum ve kuruluşları ya da Türkiye’de bulunan yabancılar hakkında araştırma yapan veya yaptıranların,
b) Türkiye’de suç işleyenlerin, cezalandırılacağı hakkında düzenleme yapılmaktadır.
Organizasyon nedir, TCK’da tanımı yok… Stratejik çıkarlar nedir?
Türk vatandaşı ve/veya Türkiye’de kurulu bir kurum veya kuruluş herhangi bir araştırma yaparsa ve/veya yaptırırsa; bu araştırma Türkiye’nin stratejik çıkarlarına, devletin güvenliğine, iç ve dış siyasal yararlarına aykırı olabilir. Aykırı bulunabilir, araştırma iç ve dış çıkarlara aykırı olarak yorumlanabilir.
İşte o zaman Devlet aleyhine “diğer faaliyetler” suçunu işlemiş olacaksınız veya öyle sayılabilirsiniz. Devletin iç veya dış siyasal yararına yönelik olarak gerçekleştirilen bazı faaliyetlerin cezalandırılması kabul edilmektedir.
Bazı faaliyetler nedir açıklanmıyor ama; “Bu kapsamda iktisadi, mali, askeri, milli savunma, kamu sağlığı, kamu güvenliği, kamu düzeni, teknolojik, kültürel, ulaştırma, haberleşme, siber alan, kritik altyapılar ve enerji gibi diğer yararlar da Devletin iç veya dış siyasal yararları kavramı içinde kabul edilecektir. Dolayısıyla bu gibi yararlar aleyhine gerçekleştirilen faaliyetler de suçun konusunu oluşturabilecektir.”
Gerekçeye göre Devlet'in iç veya dış siyasal yararları bunlarmış…
Bu yararlar aleyhine faaliyet nedir? Faaliyet ne zaman suç olur? Faaliyet gösterirseniz (!) eğer konusu gerekçede sayılanlar ise diğer faaliyetler suçunu işlemiş olursunuz. Suçun konusu sayılanlardır ve “bu gibi yararlar” aleyhine faaliyetler suçtur.
Suçtan dolayı kovuşturma yapılabilmesi için Adalet Bakanının izin vermesi gerekmektedir. Kamu görevlileri “devlete sadakat” göstermese bile Adalet Bakanı izin vermez. Ama vatandaşlar, araştırma yapanlar için izin vermemesi mümkün değildir.
Eskiden, çok eskiden 21 yıl önceydi…Adalet Bakanlığınca hazırlanan ve Bakanlar kurulunca 14.04.2003 tarihinde kararlaştırılan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan imzalı “Türk Ceza Kanunu Tasarısı” hazırlanmış ve 12.05.2003 tarihinde TBMM Başkanlığına sunulmuştu. Bu tasarıda “Temel Milli Yararlara Karşı Hareket” başlıklı 359'uncu madde vardı.
Temel milli yararlara karşı eylemde bulunmak maksadıyla doğrudan doğruya veya dolaylı olarak kendisi veya başkası için para veya herhangi bir yarar veya vaat kabul eden vatandaşa veya başka yarar sağlayana üç yıldan on yıla kadar hapis cezası verilmesi suçu ihdas edilmişti.
Temel Milli Yarar ne demektir?
Tasarıda 359'uncu maddenin son fıkrasına temel milli yarar için şöyle yazmışlardı: “ Bu maddeye göre temel milli yararlardan; bağımsızlık, toprak bütünlüğü, milli güvenlik, cumhuriyetin Anayasada belirtilen temel nitelikleri, diploması ve savunma araçları, Türkiye’de ve yabancı ülkelerde yaşayan vatandaşların esenliği, milletin içinde bulunduğu doğal çevre, ekonomik ve bilimsel olanakların temel unsurları ve kültürel varlığı anlaşılır”
Benzerlik büyük ama hatırlardadır; 21 yıl önce “temel milli yarar” kavramı çok tartışılmıştı.
Hatta tasarıdaki 359'uncu madde gerekçesinde savaş zamanında bu fiilin işlenmesi haline ilişkin bir tuhaf örnek bile veriliyordu: “İkinci fıkrada ise; basın ve yayın yoluyla propaganda yapmak üzere para veya vaat kabul edilmiş ise ceza artırılacaktır. Para, yarar veya vaat kabulü suretiyle bugün Türk askerinin Kıbrıs’tan çekilmesi veya bu konuda Türkiye aleyhine bir çözüm yolunun kabulü için veya sırf Türkiye’ye zarar vermek maksadıyla, tarihsel gerçeklere aykırı olarak, birinci Dünya Savaşı sonrasında Ermenilerin soy kırımına uğradıklarının basın yayın yoluyla propagandasının yapılması gibi”
Kanunlaşmayan bu madde ile ilgili bilgiler T.B.M.M (S. Sayısı:664) Türk Ceza kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/593) sayfa 177’de ve 341’de yer almaktadır. Raporun ilk baskısının 177'nci sayfasında yer verilen bu ilginç örnek tartışmalar nedeniyle daha sonra metinden çıkarılmıştır. Komisyon raporu yeniden basılmıştır.
Vazgeçilmeyen devletin iç ve dış yarara aykırılık ve özellikle devletin güvenliğinin korunmasında gösterilen “kanun yapma” çabaları bitmiyor. Kamuoyu bu suçu etki ajanlığı olarak etiketledi… İddianameler kanun teklifçilerinden önce davrandı ve “diğer faaliyetler” olarak etki ajanlığından beş yıl önce bahsetmeye başladılar.
Gezi Davası'nın 19.02.2019 tarihli ve 2019/1811 numaralı İddianamesinin 23. Sayfasında “Birinci Bölüm /Giriş” başlıklı bölümünde; “etki ajanlığı” şöyle anlatılır….
“2011 yılında ülkemizde temelleri atılan ve 2013 yılı mayıs ayı itibariyle de sahneye konulmaya çalışılan, kamuoyunda Gezi Parkı eylemleri olarak anılan ancak aslında bir kalkışma hareketi olan iddianamemize konu eylemlerin vahametini anlatması açısından” iki kişi (sanık) arasındaki telefon konuşması “provakatif paylaşımlar yaparak ETKİ AJANLIĞI yaptıkları olayların ülkemiz açısından ne derece vahamet arz ettiği dikkate alınarak iddianamemizin ilk bölümünde, bu olayların ne şekilde gelişerek kurgulandığı ve ülkemizde yaşanan kalkışmanın kronolojisinden bahsedilecektir.”
Gezi Davası iddianamesinin 94’üncü sayfasında; neden etki ajanlığı denildiği ve etki ajanlığı yapıldığının tespit edildiği anlatılıyor: “Diğer taraftan, söz konusu olayların başlaması, büyümesi ve yaşanan can ve mal kayıplarına rağmen devam etmesinde; sosyal medya üzerinden halkı, Hükümet ve güvenlik güçlerine karşı tavır almaya davet eden, kışkırtıcı çağrılar yapan “TAKSİM DAYANIŞMASI” olarak bilinen grubun faaliyetleri ön plana çıkmıştır. “Taksim Dayanışması” üyelerinin; olayların başlangıcından itibaren günümüze kadar olan süreçteki olayları organize ettikleri, halkı Taksim Yayalaştırma ve Gezi Parkı projesi aleyhine yasadışı eylemler yapmaya davet etikleri, bir takım kışkırtıcı faaliyet ve etkinlik içerisinde yer aldıkları, bu şekilde halkı suç işlemeye teşvik ve tahrik ettikleri, kamu düzeni ve güvenliğini tehdit eden biçimde “Tüm Türkiye’nin meydanlarından yükselen ortak ses “HÜKÜMET İSTİFA” olmuştur. BU SESİ BÜYÜTECEĞİZ!” -“Bu ses sokağın, direnişin, halkın iktidardan talepleri değil şartlarıdır. Sokakta birleştik, gücümüzü gördük, GÜCÜMÜZÜ GÖRDÜNÜZ. Biliyoruz, SOKAKTA KAZANACAĞIZ.” açıklamalarla çağrılar yaparak olayların büyümesinde aktif rol aldıkları ve ETKİ AJANLIĞI yaptıkları tespit edilmiştir.”
Gezi İddianame, Sayfa 404: “…Bu çalışmalar kapsamında, Türkiye’ye döndükten sonra, Hükümete karşı ayaklanma çağrısı yapılan Mİ MİNÖR isimli tiyatro oyununun sergilemeye başlamıştır. Gezi kalkışmasında, diğer oyuncu, sanatçıları ve halkı eyleme davet ederek “Mesele sadece gezi parkı değil arkadaş, sen hala anlamadın mı” şeklinde twittlerla ayaklanma çağrıları yaptığı etki ajanlığı yaptığı anlaşılmıştır.”
Gezi İddianame, Sayfa 406: “…tiyatro ve sinema oyuncularını etki ajanlığı yaparak sokak eylemlerine çekmeye çalıştığı tespit edilmiştir.”
Gezi İddianame, Sayfa 424: “…birlikte hareket ettiği şahısların çıkan olayların alevlendirilmesi için Twitter üzerinde örgütlenme gerçekleştirdiği, PKK, DHKPC, MLKP gibi sol terör örgüt üye ve yandaşlarını, Oyuncular Sendikası aracılığı ile tiyatro ve sinema oyuncularını etki ajanlığı yaparak sokak eylemlerine çekmeye çalıştığı,”
İddianame, Sayfa 426-427: “… şeklinde yalan beyanlarından da anlaşılacağı üzere; insanları galeyana getirmeye ve yönlendirmeye çalıştığı, olayları engellemeye çalışan emniyet mensuplarına yönelik olay yerinde bulunan terör örgütü mensuplarının direncini artırmaya çalıştığı, organizasyon içerisinde kendisine verilen ETKİ AJANLIĞI görev ve faaliyetini yürüttüğü anlaşılmıştır.”
Başka bir örnek Gezi Davası Tebliğnamesi…14 ve 15'inci sayfalarında yer alan alıntılarda; küreselleşme sürecinde yaşananlar için deniyor ki, “Artık hedef ülkelerde özellikle istihbarat - ajitasyon faaliyetlerinde deşifre olma riskine girilmiyor, bu iş genellikle doğrudan ya da dolaylı olarak servisle ilişkili yerli işbirlikçilere, taşeronlara sipariş ediliyor. İşte literatürde bu yerli işbirlikçilere - taşeronlara “etki ajanları” “yönlendirici ajanlar” ya da kapsamlı bir deyişle “nüfuz casusları” deniliyor. (…) Etki ajanları her üç kategoride de özellikle kendi ülkesine ve toplumuna aidiyet duygusu zayıf, parasal ve siyasal güç için her türlü ilişkiye girmeye eğilimli, ulusal bilinci gelişmemiş tercihanda etnik - dinsel özürlü azınlık ırkçıları arasından seçilirler…" (Hablemitoglu, Necip Hablemitoglu, Köstebek, Pozitif) (7.7.2023 tarih ve 2023/33548 Sayılı Tebliğnameden)
Tebliğnamede; "Etki ajanlığı" bir süreçse bu yıllardan itibaren daha hızlı yol aldığı kesin olup, bu süreci Mustafa Yıldırım,”... hangi halkın ya da hakların egemenliği diye de sormalı. Türkiye’de kavramları buğulandırmak öylesine yaygınlaştı ki kulağa hoş gelecek her deyisin, aslında neleri örttüğünü anlamak için büyükçe bir "son dönem kavram çözümleme Ansiklopedisi" hazırlamak gerekiyor. Yerelden başlayıp (de santralize etmeye) yerinden yönetimleştirmeye küreselleştirmekten dinsel diyaloga dek... olanları çıplak gözle görmek ve duru bir bilinçle ayrımsamak..." şeklinde özetlemiştir. “Açık Toplum vakfının tarihi sürecine bakıldığında, daha önce atıf yapılan Necip Hablemitoğlu'nun Köstebek, Batının kıskacında Türkiye, Mustafa Yıldırım'ın, "project democracy" sivil örümceğin ağında adlı araştırmaya dayalı eserlerde özetle, STK (Enstitü, Vakıf) kamuflesi altında hedefteki ülke vatandaşlarından seçilen kişilere etki ajanlığı yaptırdığı vurgusu öne çıkmıştı” (Tebliğname Sayfa 22). Yine aynı izler Tebliğnamenin 55. inci sayfasında görülmektedir.
Teklif Adalet Bakanlığı tarafından hazırlandığına göre; etki ajanlığıyla ilgili fikirler, yeni suç ihdas etmek, Türk Ceza Kanunu 339/(A) maddesini icat etmek ve yazmak son yıllarda iddianameleriyle yükselerek ödüllendirilmiş ve Bakanlık’ta yeni işler bulmuşların işidir.
İyi ve mantıklı gözüken amaçlarla kanun teklifinin temel hak ve özgürlükleri sınırlandırmayacağı görüşü ileri sürülse bile; böyle bir suç ve ceza düzenlemesi temel hak ve özgürlüklere açık müdahaledir. Yaşadığımız örnekler, yapılanlar ve iddianameler gösterdi; fikirler, görüşler, tartışmalar, telefonlardaki şakalar bile ve en ciddi bilimsel araştırmalar dahi artık suç sayılabilir. Mantığı olmayan yorumlarla insanlar suçlanabilir, mahkûm olabilirler, olmuşlardır. Suçta ve cezada kanunilik ilkesine aykırı birçok yorumla ceza hukuku cezalandırma aracına bu nedenlerle dönüşmüştür.
Böyle bir düzenleme hem devlet hem yurttaşlar için tehlikedir. Tehlike geleceği çürütür.
Devlet güvenliği, iç ve dış siyasal yararları adına böyle bir suç yaratmak tehlike suçu bile değildir. Adım adım düşüncelerin suçlanması ve “düşünce suçu” yaratılmasıdır.
Devletler; her türlü fikir, düşünce ve yayma özgürlüğünü, ifade özgürlüğü, bilim ve sanat özgürlüğünü ve temel insan haklarını kendi yaptıkları kanunlarla ihlal ederek yurttaşlarını sanık yapmak ve cezalandırmak amacıyla tuzak kuramazlar.
(Fİ/VC)