Karadeniz'i Marmara'ya bağlayacak kanal, Boğaz'a üçüncü köprüyle Haliç'e yeni bir ucube, Çamlıca'ya cami, Rumeli yakasına bir hava limanı daha, Yenikapı ve Maltepe'ye devasa dolgu alanları, bir türlü tatmin edilemeyen gökdelen fetişizmi derken İstanbul'un toprağı, havası ve denizlerinin doyumsuzca kuşatılması devam ediyor.
Sivri ve Yassı'nın imara açılması, Heybeli'deki Sanatoryumları dönüştürme projesi, Büyükada'da battal site-otel kompleksi ve paravanların arkasında süren diğer inşaatlar, Kınalı ahalisini bezdirmeye yönelik plaj histerisi bir yana, birbirine köprülerle bağlanmış Prens Adalarını anakarayla birleştirme ülküsü denizden nasibini almamış megaloman yöneticilerin daimi hayallerinin teyidi.
Sayıları her geçen gün artan gürültücü belediye araçlarına rağmen özellikle turistik Büyükada'da ortalığa saçılan pet şişeler ise sanatsal enstalasyonlar için biçilmiş kaftan.
Antigone'nin ruhu
Tüm bu furyanın ortasında sakince varlığını sürdürmeye çalışan Burgaz'ın Rum geçmişinin “lanetinden” mi ne, en bozulmamış ada olarak ünlenmesi boşuna değil.
Önümüzdeki ay 50'ncisi düzenlenecek Antalya Altın Portakal Festivalinin belgeseller bölümünde yarışacak Antigone Küçük Adamız Hayatımız adlı yapıt tam da bu konuya değiniyor. Yönetmen Nilüfer Uzunoğlu'nun Rumca ismi Antigone olan adadaki geçmişinden güç alan filmde azınlıklara yönelik uygulamalar 6-7 Eylül olayları dahil olmak üzere tek tek dile getirilirken nostaljik yaklaşıma fazla yüz verilmiyor. Ne de olsa küllerinden doğan Burgazada son yıllarda gazeteci, yazar, sanatçı ve aydınların yeni üssü olma yolunda usul usul demleniyor.
Her ne kadar eski adı Halikya olan Marta Koyunda, Kınalı'nın arka cephesindeki gibi reyv partilerinin düzenleneceği dedikodusu yayılmış olsa da, adanın çakıl sahilleri Gezi direnişçilerinin de favorisi. Ama bunun statükocu adalıları ürkütmesine gerek yok, çünkü Burgaz'daki akil insanların yüzdesi de fazlasıyla yüksek. Rumlar dışında, Yahudiler, Ermeniler, Levantenler, hatta İstanbul Almanlarından oluşan adanın demografik yapısında Erzincanlı Alevi Kürtler önemli bir yer tutuyor.
Gezerken...
Burgaz'daki "hoşgörü" atmosferine katkıda bulunan mekânlardan Cennet Bahçesinin payını da unutmamak lazım: Ayios Yorghos manastırının yanıbaşında eski adıyla Paradhisos, geçen ay Taner Öngür'ün de katılımıyla Progresif Müzik Festivalini konuk etmişti. Şimdi de ilk olarak 8 Haziran'da Taksim Dayanışması Sahnesinde seyirciyle buluşan Gezerken… adlı oyuna evsahipliği yapmaya hazırlanıyor.
Yazarlığını Cem Uslu, Mirza Metin, Özen Yula ve Yiğit Sertdemir'in yaptığı eser 7 Eylül Cumartesi günü saat 20:00'de sergilenecek. Teknik ekibi İsmail Sağır ve Arda Çetinkaya'dan oluşan oyun Adanın Kalpazankaya'ya giden ana yolu, Gönüllü Caddesi 60 numarada sahnelenecek.
Serkan Altıntaş dışında oyunculardan Sermet Yeşil, Erdem Akakçe ve Sevinç Erbulak'ın daha önce Reha Erdem filmlerinde rol almış olmaları tatlı bir tesadüf; özellikle Sermet'in Kars'ta geçen kasvetli Kosmos'taki performansını unutmak ne mümkün? (Son zamanlarda Kars'ın sembolü, tarihî kalenin yanında peydahlanan TOKİ binalarının fakir ilin ahalisine adeta nispet yapması ise kaderin kötü bir cilvesi gibi.)
Gezerken… sırasıyla Taksim Gezi, Beşiktaş Abbasağa, Kadıköy Yoğurtçu ve Beylikdüzü Çamlık parkında sahnelendi, farklı yazarların kaleme alacağı metinlerle de çoğalması öngörülüyor. Ekip yazdıklarıyla yaşananlara tanıklık ediyor, ayrıca tepeden inme uygulamalarla sindirilmeye çalışılan sanatçılara da isyanlarını dile getirme fırsatını tanıyor.
Memleket ve gezegende acımasızca sürmekte olan ekolojik kıyıma rağmen, sonbaharın habercisi leylek sürüleri bu sene de Burgaz'ın üstünden günlerce geçti; kültürel faaliyetlerin ender olarak uğradığı adadaki bu performansı kaçırmamakta fayda var… (MT/AS)