Kim ne derse desin ben sözümde ısrarcıyım; Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) adına "Demokratik" ya da "Kürt Açılımı" dediği süreci iyi yürütemedi. Hatta "iyi yürütemedi" ifadesi az bile kalır. Hakkını bir türlü veremedi. Belki de vermedi demek daha doğru! Verebilseydi eğer bütün bu yaşananlar, bu hale gelmezdi herhal.
Düşünün ki, meclisin açılmasıyla birlikte açılımın parlamento nezdinde tartışılmaya başlandığı mesajını vereceksiniz, ardından "Anadolu" yollarına taşınarak kamuoyunu bilgilendirmeye yelteneceksiniz.
AKP neden korkak ve basiretsiz?
Ve daha bu "taarruzun" üzerinden bir ay bile geçmeden açılımın bizatihi tarafı olan Demokratik Toplum Partisi'nin (DTP) kapatılma kararına "bigâne" kalacaksınız.
Hep diyorum ya, AKP mehter takımıdır. Yakından baktığınızda sanırsınız ki ileriye doğru gidiyor, bir miktar uzaklaşıp cepheden gözetlediğinizde ise sıkça ve ritmik adımlarla geriye daha çok meylettiğini ve bunu da kararsız, kaypak adımlarla yaptığını fark edersiniz.
Hadi Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) ve Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) gibi artık ırkçılıktan beslenen fanatik milliyetçi partilerin başından beri Kürdün adından dahi nefretle söz ettiklerinin farkındayız. AKP neden bunların muhalefetini bu denli ciddiye alıp tek kelimeyle korkak ve basiretsiz bir politika izliyor soru orada sanırım.
"Kürdün hamisi" bir "AKP"
Kanımca bunun bir tek tarifi vardır. O da AKP'nin yumuşak karnı ve bir türlü itiraf edemediği gizli kararıdır. AKP, Türkiye Kürtleri için "iş" yapmaya yeltenirken "dikensiz" bir gül bahçesi tasavvuru ile "siyasal temsiliyeti" olmayan, kolu kanadı kırık ve tek tesellisi ya da alternatifi "Kürdün hamisi" bir "AKP" motifiyle Türkiye siyaset sahnesinde arzı endam etmek istiyor.
AKP, elbette bunu isteyebilir. Ama 2010'a geldik ve Kürt kurumsallaşması artık epeyce mesafe katetti.
CHP ve MHP'nin halleri AKP'nin başına gelmek üzere
Yani ez cümle AKP'nin Kürtler adına temsiliyete soyunma gibi bir şansı neredeyse yok. Bu tempoyla da giderse dün CHP ve MHP'nin tabela partisi konumuna düşen Kürt coğrafyasındaki halleri, dini İslam temsiliyeti örtüsü ve ümmet kültürü muhafazasına rağmen AKP'nin başına da bölgede gelmek üzeredir benden söylemesi.
En az on kez yazdım bir kez daha vurgulayıp geçeyim. AKP, Kürt meselesinin çözümüne müdahil olmak konusunda kaypak, korkak ve basiretsiz davranmaktan vazgeçip, gerçek bir iktidar partisi gibi davranmadığı sürece; eriyecek, giderek de önceki partiler gibi ağır ve devasa sorunun yükü altında yok olmaktan kurtulamayacaktır.
Şimdi Demokratik Toplum Partisi önceki muadilleri gibi kapatıldı. Artık Barış ve Demokrasi Partisinde Kürtler siyasette "yeniden varız" diyecekler.
Siz kapayın, biz açalım
Bilinir, meşruiyetle yasallık arasındaki çizgi cennetle cehennem arasındaki araf gibidir. Bütün meşru faaliyetler, illa ki yasal olacak diye bir kayıt yoktur. Tarihle hesaplaşan ve "hangi akılsız çağın gerisinde kalmış bu yasaları yasalaştırıp da halkların başına bela etmiş ki!" diyebileceğimiz o denli çok yasa hükmü ile ahir ömrümüzün onca senesi boğuşarak geçti ki!
Saymaya kalksak satırlar, sayfalar yetmez. Meşruiyet ile yasallık arasındaki koca ayrım söz konusu olmasaydı bunca demokrasi ve özgürlük mücadelesi sahi niyeydi ki!
İşte şimdi bir kez daha meramım şudur ki; Barış ve Demokrasi Partisi BDP) açık ve net olarak çıkıp demeli ki, "Eee, madem DTP'yi söylemlerinden dolayı hukuka dayandırarak ama siyasal nedenlerle kapadınız. Hadi gelin bizim hakkımızda da kapatma kararınızı hemen verin. Aynı söylemlerin sahibi yeniden biziz. Siz kapayın, biz açalım. Bakalım sonu nereye varacak. Taaa çözülünceye, kadar..."
Zaten milletin sinesinde idiler
Tabi kapatılmış Demokratik Toplum Partisinin milletvekilleri de BDP'de siyaset yaparak. Evet, yanlış duymadınız Barış ve Demokrasi Partisinde 19'lar siyaset yaparak. Çünkü Kürdün sine-i millete dönme kararına inanmıyorum. Bu ifade kaşarlanmış Türk siyasetçilerinden ihaleyle alınmış uyduruk bir gelenektir.
Sine-i millet mevzuunu milletle meclisi arasında her daim ulaşılmaz sınırlar koyanlar telaffuz ederler. Kürt vekiller zaten milletin sinesinde idiler. Dolaysıyla Kürtler açısından sine-i millete dönmek diye bir niyet de istek de doğru değil.
90 sürecinde DEP'ten tercihli oyla seçilip milletvekili olan bir vekille bir süre sonra Diyarbakır'da tekrar karşılaşmış ve kendisini oyumla "tercihen" tercih ettiğim için pişman olduğumu söylemiştim.
Neden diye sorduğunda, Diyarbakır'da bir temsilcilik açacaklarını ve her ayın on gününü Diyarbakır'da geçireceklerini vaat ettiklerini hatırlatmıştım. "Koşullar" filan deyip tatmin edici bir yanıt verememişti.
İşte şimdi zaten halkın içinde olan kapatılan DTP'li vekillerin yapması gereken, ya da yapacağı budur. Diyarbakır merkezli ve parlamento ile de bağlarını koparmayan "dişli" bir muhalefet. Böylesine bir güçlü muhalefete her zamankinden daha çok ihtiyacımız var. (ŞD/EÖ)
* Bu yazı perşembe günü kapatılan DTP'li vekiller meclisten çekilme kararı verdiklerinde yazıldı.