15 Temmuz 2016’da başlayan “askeri darbe kalkışması” 16 Temmuz 2016 sabahı püskürtüldü, “demokrasi kazandı”. 21 Temmuz 2016 tarihi itibariyle ülke genelinde üç ay süreyle OHAL [Olağanüstü hal] ilan edildi.
Askeri darbe kalkışması, püskürtülmesi, demokrasinin kazanması, olağanüstü hal ilanı…
Milli Güvenlik Kurulu’nun (MGK) 20 Temmuz 2016’da aldığı tavsiye kararını göz önünde bulunduran Bakanlar Kurulu aynı gün yaptığı toplantısında 2016/9064 sayılı kararıyla 21 Temmuz 2016 tarihinden itibaren doksan gün süreyle ülke genelinde Olağanüstü Hal ilan etti. Karar 21 Temmuz 2016 tarihli 2977 sayılı Resmi Gazetede yayımlandı. Bu karar Anayasa’nın 120. ve 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanunu’nun 3. maddesinin (b) bendine göre alındı.
Yani “Anayasa ile kurulan hür demokrasi düzenini veya temel hak ve hürriyetleri ortadan kaldırmaya yönelik yaygın şiddet hareketlerine ait ciddi belirtilerin ortaya çıkması veya şiddet olayları sebebiyle kamu düzeninin ciddi şekilde bozulması hallerinde” OHAL ilan edilebilir.
Anayasa Madde 120’deki bu düzenleme 25.10.1983 kabul tarihli Olağanüstü Hal Kanunu’nun 3. maddesinin (b) bendi düzenlemesi olarak Kanuna aynen aktarılmıştır. OHAL Kanunu’na göre; Anayasa madde 120’deki gibi bir durum ortaya çıkarsa Milli Güvenlik Kurulu’nun görüşünün alınmasından sonra yurdun bir veya birden fazla bölgesinde veya bütününde altı ayı geçmemek üzere olağanüstü hal ilan edilebilir. Bu karar Resmi Gazete'de yayımlanır ve Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin (TBMM) onayına sunulur.
Meclis, çoğunlukla kararı onadı. Türkiye’de üç ay süreyle Olağanüstü Hal Kanunu hükümleri uygulanacak. Temel hak ve özgürlükler ve sınırlandırılmaları hakkındaki düzenlemeler artık OHAL Valilerinin takdirinde demektir. Olağanüstü rejimin sınırları ise Anayasa’nın 13. maddesi ve hatta 15. maddesidir.
Anayasa’nın 13. maddesine göre temel hak ve hürriyetlerin özlerine dokunulamaz. Yalnızca Anayasa’nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlandırılabilir.
Olağanüstü hal, Anayasa’nın 120. ve 121. maddelerine göre ilan edilmiş olup OHAL kanununa uygundur. Ancak Anayasa’nın 13. maddesinin son cümlesine göre; temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması Anayasa’nın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzenin ve laik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.
Temel hakların çekirdek özüne dokunulamaz. Hatta temel hakların kullanılmasının durdurulması hakkındaki Anayasa’nın 15. madde düzenlemesine göre temel hakların çekirdek özü her durum ve koşulda mutlaka korunmalıdır.
Çünkü Madde 15 düzenlemesine göre olağanüstü hallerde bile; “milletlerarası yükümlülükler ihlal edilmemek kaydıyla” ve “durumun gerektirdiği ölçüde” temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasa’da öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.
Bir başka deyişle; “durumun gerektirdiği ölçüde” ve “uluslararası sözleşmeler ihlal edilmemek kaydıyla” sınırlandırma mümkündür ama bu ölçütler aşılırsa temel haklar ihlal edilmiş demektir.
Sınırlandırmaların sınırlarını nasıl belirliyorsanız ve nasıl uyguluyorsanız; demokrasi anlayışınızın kanıtıdır. İnsan hakları ile ilgili evrensel ilke ve sözleşmelere uymalısınız. Üstüne üstlük “durumun gerektirdiği ölçüde” denilince neyi nasıl anlıyorsanız sınırlandırmalarınız ölçülülük ilkesine uygun olacaktır, ne kadar zor olsa da…
OHAL düzenleme ve uygulamaları Anayasa’nın 13. maddesinin son cümlesine aykırı olamaz. Yani Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) 15. maddesindeki benzer düzenlemede gösterilen ölçütler olağanüstü hallerde bile hak ihlallerinin önlenmesinde anahtar role sahiptir.
Bir üçgen düşünün ve içini şöylece doldurun…
Üçgenin birinci köşesi askeri darbenin kendisi ve püskürtülmesi…
İkincisi, demokrasinin kazanması ve bu kazanma sırasında olup biten her şey.
Üçüncü köşe, olağanüstü hal…
Köşeler arasında çizgileri çekin. Üçgenin içine geçmişte olanları, demokrasi kazanımındaki olayları ve bundan sonra olup biteceklerin tümünü koyun.
Üçgen üç köşelidir. Hayır değildir diyen çıkarsa şayet; üçgenle sınırlandırılmış sistemin dışına çıkıp bir başka köşeden bakarsa; dediğini yazarsa, olup biten her şey haber olursa… OHAL ilan etmişsiniz ve dışında bir görüşle karşılaştınız, ne yaparsınız?
Durduracak mısınız? Yayının dağıtımını engelleyecek, sansürleyecek misiniz? Yasaklayacak mısınız? Yayın yasağı koyacak mısınız? İnterneti yeniden ve olduğundan daha çok kısıtlayacak mısınız? İletişim yollarının tümünü kapatarak aykırı görüşleri dün yaptığınız gibi ve artık elinizde olan fevkalade ve olağanüstü tedbirlerle sansürleyecek misiniz?
Bu üçgen içinde olmuş bitmiş ve olacak her şey haberdir, her hukuka aykırılık daha çok haberdir. Darbe günlerinde üçgen, üç köşeli değildir ve iki artı iki dört etmez.
Askeri darbeye kalkışma suçu ve örgütlenmesi, Gülen’in iadesi, soruşturmaların nasıl yapılacağı ve yargılamanın her işi; basının mercekleri altında olacaktır.
Böylece ne olup bittiğinden teşekkür ettiğiniz medyanın haberleriyle haberdar olması beklenen toplumun bilgi ve görüşlerine sunulacaktır, durumun gerektirdiği ölçülerde değil!
Daha fazla haber, daha fazla bilgi ve kamuoyundan saklanmadan yayınlanmasına izin verilen değil; yayınlanması sağlanan haberlerle demokrasi kazanır. İsterseniz, yaparsanız, sağlarsanız böyledir.
Tartışmalar yapılacak ve hiç kuşkusuz bu tartışmalar daha yaşanılır bir demokratik toplum düzeni, adalet ve vicdan için “demokrasinin kazanımlarını” çoğaltacaktır. Olup bitenlerin haberlerine kimse kızmasın, hiddetlenmesin ve hele devlet hiç hiddetlenmesin.
Çok sert eleştiriler yapılabilir. Siyasal iktidar bu üçgen içindeki her yaptığından ve yapmadığı her şeyden dolayı yerden yere vurulabilir, tahammül edecek misiniz?
Aradığınız ve 40 yıldır bulamadığınız soruların yanıtlarında kendinizi görürseniz şayet ve gözünüzü kapatarak görmezden geldiğiniz önceki her hatanız yüzünüze vurulacaksa eğer; dinlemeye ve duymaya hazır mısınız?
Kazanan demokrasiye dayanabilecek misiniz?
Kendi hatalarınızla yüzleşerek toplumdan özür dileyebilecek kadar demokrat mısınız?
Darbe günlerinde gördüklerinizden bir ders çıkarmanız gerekirse eğer; olağanüstü hal düzeninizde hayatı zorlaştırmayın, zenginleştirin ve kısa sürede bu rejimden geri dönün.
Olağanüstü Hal Kanunu’na göre kanunen yaptıklarınız kanuna uygundur ve hakkınızdır, ama yapmayın.
Gazete, dergi broşür, kitap, internet, televizyon, radyo ve benzeri yayınları yayımlanmasını, dağıtılmasını, basılmasını, neşrini, (çok çok çok zorunlu olmadıkça) önlemeyin.
Önlerseniz bile durumun gerektirdiği ölçüyü aşmayın.
Sansür uygulamayın ve yayınları yasaklamayın, toplantı ve gösteri yürüyüşlerini engellemeyin. Savunma hakkı kutsaldır. İfade özgürlüğü tüm hak ve özgürlüklerin omurgasıdır. Hakları sınırlandırmayın, özgürlükleri kısıtlamayın.
Kızmayın; gazetecilik suç değildir. Alışın, yapabilirseniz içinize sindirin.
Daha kısası… İfade ve basın özgürlüğünü sınırlandırmayın. Sansüre kalkışmayın.
Gün ışığında yönetim; sadece devletin değil hepimizin, toplumun ve demokrasinin kazanımıdır. Bu kazanım olağanüstü hal rejimi ile korunamaz ama hukukla, adaletle, vicdanla, demokrasiyle korunur ve insan hakları kazanır. (Fİ/EKN)