*San Francisco’da güvenlik görevlisi tarafından 27.04.2023’te öldürülen trans erkek Banko Brown’un anısına…
Hanna İsveç’in taşrasında cinselliğini serbestçe yaşayıp geliştiremeyeceğini anlamış genç bir kadındır. Memleketine turne için gelmiş bir kuir seks kumpanyasında yer alan San Franciscolu iki kişiden aldığı tüyolarla ABD’nin cinsel hürriyet başkentine gitmeye karar verir.
Arkasında ebeveynini ve sevgilisi Emma’yı bırakmak ona zor gelse de bilhassa BDSM hususunda utanma hissini bir tarafa bırakarak cinselliğini doludizgin yaşama isteği baskın gelir. San Francisco’da tanışmış olduğu dominatriks Chloe ve geylere jigololuk yapan trans erkek Cyd ile yakın arkadaş olmakla kalmaz, seks işçiliğine balıklama dalar ve…
Yönetmenliğini kuir kimlikli Tove Pils’in üstlendiği Emek (Labor) adlı belgesel bizi Hanna ve arkadaşlarının hususi dünyasına zarafetle taşıyor, seks işçiliği, cinsellik, çok eşlilik ve daha birçok mevzuda düşündürüyor, ahlaksızlıklarla dolup taşan dünyamızda neyin etik olup olmadığı hususunda tefekküre sevkediyor.
2023 İsveç yapımı 96 dakikalık film Göteborg Film Festivali'nde dünya prömiyerini gerçekleştirdikten sonra CPH:DOX’ta boy göstermişti.
Gittikçe muhafazakârlaşmakta olan Polonya’da, tam da bugünlerde gerçekleşmekte olan Millenium Docs Against Gravity festivalinde birilerinin sinirlerini bozmakta olduğu kesin!
Kendine has atmosferi, grenli görüntülerle oluşturulmuş estetik dünyası, anlatıcıların kulakları mütemadiyen okşayan sesleri ve müzikle desteklenmiş aheste ritmiyle "Emek" belgeseli mevzu hakkında dimağlarını geliştirmek isteyen gençleri cezbetme kapasitesine sahip bir film.
Cinsel devrimi beklerken…
Yönetmen Tove Pils on seneye yaymış olduğu filmin çekim sürecinde kahramanlarına asgari zararı vermek hususunda ne yapacağını uzun süre bilememiş.
Hanna, San Francisco’da kısa zamanda nasıl bu kadar para kazandığını ebeveyninin bilmesini istememektedir ne de olsa. Seks işçiliği İsveç gibi bir diyarda bile aşağılanan bir meslek dalı olduğu için bunun yükünü kaldıramayacaklarını düşünmenin yanı sıra, onları çevrelerindeki insanların yargılarına maruz bırakmak da olacak şey değildir. Suçlayıcı “Kimbilir nasıl bir çocukluğu olmuştur!” yorumunu annesinin ve babasının duymasına mutlaka engel olmalıdır.
Tove çareyi filmde Hanna’nın yüzünü hiç göstermemekte bulmuş, hatta Hanna’nın şahsen yazdığı çok özel metinleri başkasına okutarak esas kahramanının mutlak surette anonim kalmasını sağlamış. Filmde seyircinin kendini röntgenci gibi hissetmesine yol açaçak herhangi bir unsurun olmadığını da bu noktada ifade etmekte yarar var.
Zaten belgesel bizi daha çok seks işçiliğinin insan psikolojisi üzerindeki tesirleri, meslekî olarak öğrenilenlerin özel hayata faydaları, tek eşliliğe bakış açısındaki değişimleri ve sektörden kopmanın zorlukları hakkında yararlı malumatlarla donatıyor. Hanna’nın tek başına girmeye asla cesaret edemeyeceği bu sektöre yumuşak geçiş yapması da Chloe’nin kanatları altında onun asistanı ve ayrıca müşterilerin zevk oyuncağı haline gelmesi sayesinde oluyor.
Sekste rol yapmak…
Film ilerledikçe kahramanlarımıza bağlanıyor, onlarla empati kurmakta zorlanmıyoruz. Seks işçiliğinin tam olarak mecburiyetten seçilmiş şekliyle karşı karşıya olmamamızın bunda katkısı mı var acaba?
Daha çok bir tercih olarak bu mesleği seçmiş olmaları bir yana, kahramanlarımızın başına bildiğimiz kadarıyla kötü şeyler gelmemiş olması da iyimser dünyalarına belirli bir konforla nüfuz etmemizi kolaylaştırıyor.
Cyd mesleğinde tanışıp çok hoşlandığı bazı kişilerden ilerleyen seanslarda para almamayı tercih edebildiğini anlatıyor. Bu onu sevişirken karşısındakini ille de tatmin etmek için rol yapma zorunluğundan kurtarabiliyor. Buna karşın meslekî dejenerasyonun muhtelif tesirlerinden (tek defalık cinsel münasebetlerin çokluğundan dolayı mı ne?), uzun süreli aşklar ve ilişkiler yaşama hususunda kafa karışıklığı yaşayabiliyor sanki...
Eğitimine devam etmek üzere üniversiteye döndüğünde seks işçiliğinin ona kazandırdığı engin tecrübeyle kendini yaşıtlarından epeyce olgun hissetmesine de şaşmamalı!
Erkek kıçının eksiği yok, fazlası var!
Chloe aslında erkeklerden hoşlanmamasına rağmen çocukluğundan beri baskın bir karaktere sahip olduğundan hükmetme dürtülerini dominatriks mesleğiyle tatmin ediyor. Mesleğe başladığı zaman erkekleri yapma erkeklik uzvuyla “becermeyi” düşünüp başka herhangi bir pratiğe girmemeyi umması boşuna değil.
Bölgedeki prostat donanımları sayesinde karşı cinse göre farklı olan erkeklerden gelmiş büyük talep sonucunda beklemediği kadar sükse sahibi olur; bir ara tecrübelerini genç nesillere aktarabileceği resmî danışmanlık sektörüne bile adım atmasına rağmen esas mesleğini yıllar boyunca sürdürmekten kendini alamaz.
“Nedir bu kadınların erkek kıçıyla sorunları? Kıçını sevdirmekten hoşlanan erkek ille de gey mi olmalı? Belli ki bazı müşterilerimin eski kadın sevgilileri anüsün cinsel getirilerini kendilerine öğretmiş, yeni sevgililer ise bunu dehşet verici bir tabu olarak algıladıklarından erkek partnerin kıç “okşatma” talebini bir ayrılık sebebi olarak empoze etmiş…”
Belgeselin esas kahramanı, bir ara çok eşliliğe adım atmışa benzeyen duygusal ve hassas Hanna film boyunca İsveç’teki ailesi ve memleketlisi olan sevgilisiyle ilişkisini olabilecek en düzgün şekilde sürdürmekle cebelleşirken Chloe gittikçe acımasızlaşan San Francisco şehrinde para kazanıp istikbalini garanti altına almaya çalışıyor.
Dominatrikslik dışında başka işlere girişirken çevredeki asıl ahlaksızlarla karşılaşıp büyük hayal kırıklığına uğruyor; boy boy dildolar, deri askılar, zincirler, veya kamçılarla taçlandırdığı, kendi ifadesiyle bazen bir boyacıyı, bazen bir ameleyi tatmin ettiği seks işçiliğinin çok daha etik olduğunun kararına varıyor.
Siz ne dersiniz?
(RL/EMK)